
Abdurrahman Dilipak
Yapay zeka Holocost'u yalanladı
Mızrak çuvala sığmayınca yapay zeka ne yapsın. Auschwitz’i GROK'a sormuşlar, onun da saflığına gelmiş. Hemen sonra tekrar detay sorular sorup, resmi açıklamalarla bu GROK’un verdiği veriler arasındaki farkı hatırlatınca hemen resmi açıklamaları kaynak göstererek, daha önce söylediklerinin tersini söylemeye başlamış.
Tabii burada soru soruş şekli de önemli. Mesela ölçeklendirilmiş bir kremetaryum’da, bir afet ya da salgın sonrası cesetlerin yakılma işleminin zaman ve enerji maliyetini sorarsanız saf saf buna bir matematik sorusu olarak cevap verecektir. Ama “Auschwitz'deki krematoryumlarda, özellikle Auschwitz-1 ve Auschwitz-2'de, 15 adet kremasyon fırını, çevredeki diğer fırınlarla toplamda 52 adet fırın 7/24 çalışarak 1 milyon 100.000 insanın yakılması yaklaşık kaç yıl diye sorarsanız size farklı bir cevap verme ihtimali yüksek. Ama genel bir soru şeklinde sorarsanız size 9 yıl 8 ay sürer diyecektir..” Kaldı ki bu bugün için teknik altyapı, insan kaynakları, lojistik ile mümkün olacak bir durum. 1940’larda savaş yılları ve ulaşım imkanları hesap edildiğinde aslında bu sayının yeniden değerlendirilmesi gerekecektir.
Kaldı ki, bu kadar cesedi yakmak için gerekli muazzam miktardaki yakıtın nereden nasıl temin edildiği, stoklandığı da ayrı bir konu. Bir insan vücudunu yakmak için ne kadar odun ya da Propan’ın gerektiğini yapay zekaya sorun, o size söyleyecektir. GROK'a göre, bu iş için Propan kullanacaksanız 28 galon gerekli. Mesela “neden toplu mezarlara gömmemişler” diyebilirsiniz, ama o zaman onların kemiklerinden bir sayıya ulaşmak mümkün olurdu. Bir de film için görsel efektler açısından gaz odaları, yakma fırınları daha kışkırtıcı. Yoksa Hitler de pekala, Gazze’yi bombaladıkları gibi Yahudi mahallelerini bombalatabilirlerdi. Gaz odasında öldüreceklerine, yiyip içeceklerine zehir de katabilirler di, CoVID/mRNA örneğinde olduğu gibi aşı ile bu işi bitirebilirlerdi. En iyisi “yandı bitti kül oldu” dersiniz geçer gider. Hani çocukların bir tekerlemesi vardı, bu Holocost hikayesi ona benziyor: “Komşu komşu hu / Oğlun geldi mi / Geldi / Ne getirdi / İncik Boncuk / Kime kime / Sana bana / Başka kime / Kara kediye / Kara kedi nerde / Ağaca çıktı / Ağaç nerde / Balta kesti / Balta nerde / Suya düştü / Su nerde / İnek İçti / İnek nerde / Dağa kaçtı / Dağ nerde / yandı bitti kül oldu!”.. Siz Holocost hikayesini 11 Eylül ikiz kuleler hikayesine de benzetebilirsiniz. Yahudiler bu yalana ne kadar inanıyor onu bilmem ama, başkalarının bu yalana inanmalarını istediklerini biliyorum. 1992'de Polonya'daki bir komisyon 4 milyon insanın gaz odasında zehirlenerek öldürüldüğü ve sonrada yakıldığı yalanının matematik olarak ispatlama güçlüğü ortaya çıkınca "4 milyon ölüm" rakamını 1,5 milyon" olarak revize etti. Aslında bu da abartılı bir rakam. Kaldı ki, o ölü yakma fırınları zaten batıda yaygın olarak hala var olan işletmeler. O Turistlere gösterilen yakma fırınları HollyWood’dan gelen film yapımcıları için üretilmiş platolardan başka bir şey değildi. Varsayalım Naziler 1942-1945 arasında. 1,1 milyon Yahudi’yi öldürüp yaktılar.. Bunu ne kadar zaman içinde yaptıklarını söylüyorlar? 3 yıl boyunca Fırınlar tifüs vb. hastalıklardan ölen tüm mahkumlar, komünistler, çingeneler için de kullanılmış olsa da aslında 1,1 milyon sayısı da gerçek değil. Yakma işlemi 7/24 hiçbir aksama olmadan yapılsa bu iş için 9 yıl 8 ay sürmesi gerekirdi. Bu mekanların girişlerindeki levhalarda yakılan insan sayısı ve gaz odası ve yakma odasındaki kapasite ile ilgili sayılar yazıyor. Bu sayılarla yapacağınız bir hesaplama için aslında yapay zekaya da gerek yok. Sadece zaman cetveli ve kapasite kıyaslaması ile yakıldığı söylenen insan sayısı 4 milyondan 1,5’a düşürülse de, bu rakam da gerçek olmadığı belli. Yaklaşık 10 yılda olacak işin, 3 yılda yakıldığını söylüyorlarsa o zaman 1.1 rakamının da en çok 350.000 olarak revize edilmesi gerek. Kaldı ki, az önce belirttiğim gibi, o yakma odalarının çoğu da HollyWood’un konuyla ilgili senaryolarının çekimi için plato olarak inşa edildiği düşünülürse, gerçek daha kolay anlaşılacaktır.
Bunlar kendi yalanlarını gerçek olarak göstermek konusunda çok mahirler. Artırılmış sanal gerçeklikte çok ustalar. Bu gün de aynı şeyleri yapmaya devam ediyorlar. CoVID günlerini hatırlayın, zehiri şifa diye verdiler. Hala sağlık için diye tepemizden pislik yağdırıyorlar. “Islah ediciler” maskeli “bozguncular” bunlar. Ağuyu altın tas içinde bala karıştırıp sunuyorlar. 8 milyar olan dünya nüfusunu 500 Milyona indirmekten söz edenler sureti haktan. Gözükerek, 1 asra yakın süre önce gerçekleştiği iddia edilen bir olay üzerinden hala kendilerini mağdur ve mazlum gösterirken bile vahşi cinayetlerini sürdürebiliyorlar. Newyork’taki Chabat havrasının altındaki tünellerde işlenecek cinayetleri hatırlayın. Buna benzer tünellerde her yıl, dünyanın çok farklı bölgelerinde Holocost’tan daha büyük cinayetler işleniiyor.
Hatırlayalım, 11 Eylül’de ikiz kulelere çarpan (!?) yolcu uçağının külçesi yok, ama uçağın pilot kabinindeki Suudi asıllı teröristin pasaportu enkaz içinde bulunabiliyor ve herkes de buna inandırılabiliyor. Media ellerinde ya insanların aklı ile alay ediyorlar. Kendi akılsızlıklarını ve cinayetlerini, soygunlarını ise cazgırlık yaparak kurnazca gizlemeye çalışıyorlar. (1942-1945 “Times of Israel” Auschwitz zaman çizelgesindeki kaynaklarına bakınca bu yalan hemen görülüyor ama durum ortada. Bu işleri İsraille birlikte yapanlar belli, ABD, İngiltere ve AB ülkeleriydi. Laf ile dünyaya adalet, barış, özgürlük dersi verenler, basın özgürlüğünden söz edenler bu gerçekleri gizlediler. Hatta bu ülkeler bunun aksini söyleyenleri tutukladılar, ülkelerine girmesine izin vermediler.
Gerçek şu ki, bu Holocost işi kirli bir oyundu. Komunizm, Faşizm, Kapitalizm Şeytan üçgeninin 3 ayağı idi. 2. Dünya savaşı sonrasında kurulan yeni dünya düzeninde sınırlar, rejimler ve iktidar yapıları soğuk savaş şartlarına göre dizayn edildi. Aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerinden birileri kendilerine iktidar ve servet damıtmak istiyordu. Avrupa’ya dağılmış Yahudileri Filistin topraklarına sürüp orada bir devlet kurmaları gerekiyordu. Böylece TeoPolitik açıdan hayati öneme sahip o topraklarda ileri karakol görevi yapacak devlete ihtiyaç vardı. Yahudileri bu topraklara göçe zorlamak, mecbur etmek için bir Holocost uydurulması gerekiyordu. Bu görev kötü adam rolünü oynamak üzere Hitlere verildi. “Hannibal Protokolü” denilen bir şey var. Hedefe ulaşmak için gerekirse kendi askerlerini de öldürmeyi meşru kabul eden bir görüş bu. Bir çok Yahudi toplama kamplarına götürüldü ve oradan Filistin’e tehcire zorlandı. Direnenler öldürüldü. Ve bir öldürüp o kişi ya da 100 kişi öldürdük dediler ve buna karşı tüm dünyadan tepkiler örgütlendi. Ölümü gösterip, göçü kabul ettirdiler bir bakıma.
Siyonist kongrede bunun temelleri atılmıştı. İşin başında İngiltere vardı. Ana sponsor Rothchild idi. Vatikan da aslında bu plana destek veriyordu. ABD’deki Evengelik’ler de.
Aslında bugünkü BOP projesi de böyle bir şey aslında. Matruşka bir yapısı var BOP’un. Türkiye’nin de eş başkanı olduğu projede yine ABD ve İngiltere var. Bu yapının içinde gizli bir Dahlan / Kushner grubu var. Chabat var. Bölgede 30 yakın ülkenin yine, sınır, rejim ve iktidar yapılarının yeniden düzenlenmesi konuşuluyor, büyük İsrail’e giden yolda. Tabii bizim asıl sormamız gereken sonu şu: Türkiye’nin bir Siyon cehenneminde işi ne? Dün ne olup-bittiğini görmek ve içeriden bir direnç oluşturmak için eş başkanlık yaptık diyebilirsiniz de, bu gün hala bu şartlarda orada işimiz ne? Her fırsatta “Uluslararası sistemle birlikte hareket etme” konusunda kararlılık mesajı vererek Türkiye ne yapmak istiyor. Kukla bir Filistin devletinin garantörü olmaya aday bir Türkiye bunu kim adına niçin yapıyor olabilir.
Bizim solcumuz da, sağcımız da, milliyetçimiz de, liberalimiz de, muhafazakarımız da, İslamcımız da büyük ölçüde çakma. Bir çoğunun geni ile oynanmış. Batılıların fonladığı tek İslamcı cemaat FETÖ değildi. Partilerimiz de öyle. Türk dünyasındaki Türkçülüğün fikri temellerini kim attı? Ruzi Nazar, Enver Altaylı kim. Özbek General Raşid Dostum kim? Solcumuz, sosyalistimiz, sosyal demokratımız, demokratik solumuz hepsi aynı merkez tarafından destekleniyor. “Yerli ve milli” işin aldatmacası. Kemalizm’i kuran Mozi Kohen değil mi, “Tekin Alp” diye yutturdular. Ziya Gökalp kim? Lazaro Franco kim? Şemsi Efendi kim? Celal Bayar kim? Küçük Hüseyin efendi kim? (Sağımız solumuz sobelenmiş, say say bitmez). Aman aman, ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. Düne gitmeye ne gerek var. Bugün toplumun önünde yürüyenler, alkışladığınız, ülkenin kurtuluşu için kendilerinde aid bağladıklarınızın çoğunluğu kim? Yukarılara çıktıkça “bizim” diyecekleriniz azalıyor, aşağılardaki kalabalıkla, ahali teb’a ve reaya bizden. Onların kulakları baştakilerin sesinde, gözleri, onların gösterdiği yere bakıyor. Ben size derim ki, boş verin onları. Onlar size duymak istediklerinizi söylüyorlar. Sizi sizin varmak istediğiniz yere değil, kendi istedikleri yere gitmeniz için sizi başka yöne yönlendiriyorlar. Siz onların sözlerine ve gösterdikleri yöne değil, ayaklarının gittiği yere bakın. Ziya Paşa der ki; “Onlar ki verir lâf ile dünyâya nizâmât / Bin türlü teseyyüb bulunur hânelerinde” Evet onların hanelerinde “ne ararsan bulunur derde devadan gayrı” (Münafikun 4) de ne deniliyordu: “Onları (münafıkları) gördüğün zaman görünüşleri hoşuna gider; konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar, sanki giydirilmiş kütükler gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar”.
Ha, bu Holocost bize ders olsun. Bari, inşallah bundan sonra olacaklara hemen kanmayalım. Bakarsınız yarın Mehdi, Mesih diye birilerini çıkartırlar, inşallah çakma Mehdiler ve Mesihlerin peşinden gitmeyiz, çakma Şeyhlerin, hocaların peşine takıldığımız gibi. Sahi şu çakma liderlerin peşinde koşmaktan ne zaman kurtulacağız. Ne zaman din ve devlet büyüklerini İlah ve Rab edinmekten vazgeçeceğiz. (Bu konuda şu ayetin mealine ve bu ayetin nüzul sebebine bakınız: bakınız: Tevbe 31) İman eden bir kişi, Allahtan başka hiç kimseyi İlah ve Rab edinmez! Kafirler, Münafıklar, Fasıklar bir haber getirdiklerinde araştırmadan inanmayalım. Biz ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz ve fitne zamanıdır. Kimse kendi nefsine ya da bir başkasına mutlak anlamda güvenmemeli. Yaşadığımız zamanda, içeride ve dışarıda ortalık Süfyani’lerle dolu!. Hitler’in annesi Yahudi imiş. Zaten Yahudilik de anneden geçer. O oyunun sonunda kaçıp Latin Amerika’ya gitmiş ve başka bir kimlikle yaşamaya devam etmiş!? O geldi diye bazı kripto Yahudiler ABD ve İngiltere’ye, İsviçre’ye gitmişler. Savaş bittikten sonra da Hitler sonrası onun yanındaki Yahudiler o ülkelere gitmişler.. Bu dönemde bir kısmı da Türkiye’ye geldi. Hitler de “dostumuz”du, Hitler’den kaçanlar da “dostumuz” oldu!? Böyle rivayetler de var.
Müminler feraset sahibidirler. Bu kadar kolay kandırılmamamız gerekirdi. CHABAT’a karşı sesini çıkartamayanların, AGARTHA ile kol kola girenlerin sahi siz sizden olduklarını mı sanıyorsunuz. Onların dostlarına ve işlerine bakın.. Yaşayışlarına bakın. Zulüm, adaletin yokluğudur. Zalimlere yardım ederseniz, onları yakacak ateş size de dokunur. Selam ve dua ile.