Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yargı Cinayeti

27 Mayıs’ı en çok ne ile hatırlıyoruz? 

İdamlarla değil mi? Yassıada ile, İmralı ile, yargının cinayete dönüşmüşlüğü ile ve Menderes’in, Zorlu’nun, Polatkan’ın idam sehpasına çekilmesi ile…  

“Yargı her zaman adalet dağıtmıyor”un en tipik örneklerinden birisidir Yassıada mahkemeleri… “Milli Birlik Komitesi (MBK) böyle istiyor” denilmiş ve idamlar gelmiş.  

Tek Parti dönemini İstiklal Mahkemeleri ile hatırlıyoruz. “Sanıkların idamına şevahidin ba’dehu dinlenmesine…”  

12 Eylül’ü ne ile hatırlıyoruz? Denge olsun diye sağdan soldan adam asmaca ile… 

28 Şubat’ı ne ile hatırlıyoruz? Askere selam duran yargı ile ve Anayasa Mahkemesini bile etki alanına alıp parti kapatma ve başörtüsü yasağında hukuksuzluğa gerekçe ürettiren duruşu ile.  

 

Bütün bu dönemlere her türlü hukuksuzluğa “Hınk deyici rol üstlenen” bir medya eşlik etti. “memleketin canı yanıyor” itirazlarına tepki hazırdı: “Yargı kararı” değil miydi, “Şeriatın kestiği parmak acımazdı!”    

Dönemler geçiyor ve böyle yazılıyor tarihe… 

***

Bir süredir Türkiye yine “Yargı sancısı” ile konuşulur durumda. “FETÖ yargısı”denen bir fecaati yaşadık. Emniyet suç üretti, yargı ipi çekti. İktidar büyülenmişti, medyanın bir bölümü çılgınları oynuyordu. Geçmişten gelen yargı çarpıklıkları, bir başka çarpıklıkla giderilmek isteniyor, ama “Yargı cinayeti” ortadan kalkmıyordu.  

Bu çılgınlık 17-25 Aralık’ta doruğa ulaştı, 15 Temmuz’da intihar saldırısı halini aldı ve 250 insanın hayatını kaybetmesi, binlerce yaralı ile Türkiye gündemini yeni bir yargı sürecinin içine soktu.  

Bir örgüt vardı ortada. Cumhurbaşkanı’nın “İbadet, Ticaret, İhanet tabakası” diye tanımladığı bir yapı. Bu yapı, önceleri yurt içi-yurt dışı eğitim alanındaki faaliyetlerle biliniyordu. Aslında Ak parti’nin içinden doğduğu Refah camiasından farklı, hatta o yapıya mesafeliydi. Ama Ak Parti ile garip bir ilişki gerçekleşmişti. Bu ilişkinin Yargı-Emniyet boyutu “Darbe davaları”nda öne çıktı. O sürece sonraki günlerde iktidar cenahı “Orduya kumpas” diyecekti. İşbirliğinin canlı olduğu günlerde olan bitene karşı çıkmak “Darbecileri korumak” gibi algılanıyordu. Böyle bir “medya dili” de devredeydi.  

“Orduya kumpas” tanımlamasından sonra anlaşıldı ki, Emniyet ve Yargı’da bir “Çete yapılanması” mevcut. Sonra başka alanlarda akıl almaz “Paralel devlet yapılanması…”  

17-25 Aralık mı, 15 Temmuz mu milattır, fark etmez. O yapı öyle devam edemez. Zaten cürmü meşhut söz konusu.   

Bu durumda hayati soru şu idi: İbadet nerede başlıyor bitiyor, ticaret neye tekabül ediyor ve ihanet halkası nasıl ayırt edilecek? 

17-25 Aralık 2013’tür, 15 Temmuz 2016’dır… Şimdi 2019. Yıllar geçmiş. 511 bin kişi soruşturmaya tabi tutulmuş. KHK’lıların sayısı onbinler… İçerdekilerin sayısı 10 binler… Ve operasyonlar devam ediyor. “Kripto FETÖ’cü” ifadesi, soruşturulan alanın örtülü yapısını ortaya koyuyor. Ağırlaştırılmış müebbet alan öyle tanınmış isimler var ki, örgütle alakası yok.  

***

Telefonun öteki ucundaki kişi şöyle konuşuyor: 

- Beni birisi aradı ve “Soruşturmada senin ismini verdim, hakkını helal et” dedi. 

- Savcılığa başvurdum. Falanca kişi benim adımı vermiş, ben buradayım, istediğiniz zaman gelirim. Biraz vakit geçti, sonra emniyetten geldiler, merkeze kadar gidelim, dediler. Gittik, 7 gün gözaltında kaldım. Sonra tutuklandım. 3 ay hapis yattım. Beraat ettim. Ama Deniz Kuvvetlerine mensup olduğum için geri dönemiyorum. Benim adımı veren kişi ise yurt dışına kaçtı, geçen gün aradı ve helallik istedi. 

Alın bakalım. Böyle “FETÖ’cü” şüphesiyle işinden atılıp, gözaltı yaşayıp, cezaevine girip, beraat eden ve işine geri dönemeyen binlerce insan var.  

Bir de öte yanda itirafçı olup, isim verip insanları yaktıktan sonra yurt dışına kaçanlar…  

Yazıya 27 Mayıs’taki “Yargı cinayeti” ile girip buralara kadar geldik. 

Nasıl yazılacak Ak Parti döneminin yargı hikâyesi?  

Bakın, bir kısmını şuraya yazdık, çok da sevimli şeyler yazmadık.  

Ak Parti’nin açılımı “Adalet” ile başlıyor. Adalet’in biraz da AB zoruyla reform aradığı günleri yaşıyoruz.  

Bence henüz iktidardayken “Yargı hasarı”nın giderilmesi için çareler düşünmek lazım. 27 Mayıs’ın üzerinden 59 yıl geçmiş, dosya açılınca “Yargı cinayeti”nden açılıyor. Bugünlerin dosyası hangi başlıkla açılacak? Hayati soru bu.   

Bu yazı toplam 1024 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar