Hasan Karakaya
Yargıtay'ın bildirisi... Bu ne ayak, üçüncü ayak?
Gerçekten de; Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin'in dediği gibi "Dam üstünde saksağan!.. Vur beline kazmayı" dedirtecek türden bir bildiri... Hani, "Düğün değil, bayram değil; eniştem beni niye öptü?" denilir ya; bu bildiri de öyle bir şey!.. Ne oldu, kim ne dedi ve nereden çıktı ki Yargıtay Başkanlar Kurulu böyle bir bildiri yayınlama gereği duydu?.. Öyle bir bildiri ki; hem "CHP'li ağzıyla" yazılmış, hem de "kin, nefret ve öfke" dolu... Öyle bir bildiri ki; sadece "Hükümet" hedef alınmakla kalınmamış, Hükümet üzerinden, adeta "Millet"e de meydan okunmuş!.. Evet, evet; verdiği kararların başına "Türk Milleti Adına" yazan Yargı, dün yayınladığı bildiriyle adeta "millet"e meydan okuyor!..
Olayı biliyorsunuz... Hiç gereği yokken ve de "bildiri" yayınlamayı gerektiren herhangi bir gelişme yaşanmamışken, üstelik de "üzerlerine vazife değil"ken, akıllarına nereden esmişse esmiş, Yargıtay Başkanlar Kurulu dün bir "bildiri" yayınlamış.
MİLLET ADINA AMA MİLLETE RAĞMEN!
Bildirideki ifadeler, zehir zemberek...
Ve hatta denilebilir ki, "düşmana hitaben yayınlanmış bir ültimatom" niteliğinde!..
Düşman kim?..
Hükümet... Yani, AK Parti!..
Peki, AK Parti kim?..
"Milletin yüzde 47'si"nin, bir başka ifadesiyle "Türkiye'deki 2 kişiden 1'inin oy verdiği" bir parti!..
İşte, "Türk Milleti Adına" karar veren Yargıtay Başkanlar Kurulu; "millet adına ama, millete rağmen!" yayınladıkları bildiride demişler ki;
¥ "Bir yıla yakın süreçte ve özellikle son zamanlarda; giderek artan bir biçimde yargı erkine yönelik ve hukuk devleti olma ilkesiyle bağdaşmayan sistemli saldırılar, Cumhuriyetin temel ilkelerini zedeler hal almıştır!.."
¥ "Süreklilik gösteren bu davranışlar, toplumun, çözüm bekleyen sorunlarının ve gerçek gündeminin ötelenmesine, gelişimine harcanması gereken zamanın gereksiz biçimde yitirilmesine neden olur hale dönüşmüştür."
¥ "Anayasa'nın kimi hükümlerinin yenilenmesi konusunda oluşan genel kabulden yararlanılmak suretiyle bir siyasi görüşün istek ve direktifi doğrultusunda bütünü değiştiren bir taslak hazırlattırılarak..."
¥ "Süreçte, çelişki ve yanlışlıklar sürdürülmüş, açılan davayı Anayasal ve yasal sorumluluk ve yetkinliğiyle hukuka uygun olarak değerlendirilip, sonuçlandıracağından hiçbir kuşku bulunmayan Anayasa Mahkemesi'nin, her tür etkiden uzak biçimde, yargı yetkisiyle baş başa bırakılması ve sonucun saygıyla karşılanacağı kanısının yaratılması yerine, Anayasa'nın 138. maddesi hükmünü göz ardı eder bir sorumsuzlukla, yargıyı etkilemeye yönelik tavır, davranış ve görüş açıklamaları artan bir hızla sergilenmiştir."
¥ "Yargı huzurunda kendini ve siyasi teşekkülünü hukuka uygunluk içinde savunmak, ithamların asılsızlığı inancına sahip olunuyorsa, kendi karşı kanıtları ve gerekçeleriyle iddiaları çürütmek yerine, 'dilediği her şeyi yapabilme yetkisini halktan aldığı' gibi şaşırtıcı bir inançla yargıyı ve mensuplarını halka şikâyet ederek, hedef göstererek, hatta yabancı kişi ve kuruluşların yardım ve katkılarını sağlayarak Türk yargısını etkileme niyet ve gayretine girmek suretiyle, açılan kapatma davasında lehe sonuç alma heves ve yöntemleri sıklıkla denenir olmuştur."
¥ "Tüm bu gelişmeler, ısrarlı bir biçimde ve sistemli olarak yargı erkinin bağımsızlığının hazmedilemediğinin, tarafsızlığı sağlama adı ve aldatmasıyla yürütmeye yandaş, onu koruyup kollayan ve onun tarafından denetlenen bir yargının oluşturulmasının amaçlandığını belgelemeye yetmektedir... Hedeflenen budur!"
YARGI, "3 AYAK"TAN SADECE BİRİ!
Gördüğünüz gibi;
Çok kısa bir bölümünü aktardığım bildiri, gerçekten de "ültimatom/muhtıra" havasında kaleme alınmış!..
Kime karşı?..
Demin de dediğim gibi, "Hükümet"e, yani "Yürütme"ye karşı!.. Hatta, "milli iradenin tecelligâhı" olan Meclis'e, yani "Yasama"ya karşı!..
Oysa; devleti oluşturan kurumlar, bir "sacayağı" şeklindedir... "Kuvvetler ayrılığı" ilkesine göre hareket ederler... Bilirsiniz, "devlet nedir?" diye sorulduğunda; cevap şudur: "Yasama"dır, "Yürütme"dir, "Yargı"dır!..
Hepsinin de "görev" ve "sorumluluk"ları birbirinden farklıdır!.. Hiçbiri; diğerine "üstünlük" taslamaz, hiçbiri diğerine "müdahale" etmez!..
Gelin, görün ki;
"Burası Türkiye"dir!.. Bu ülkenin "kendine özgü"(!) şartları vardır ve Türkiye; "evrensel kurallara uymak" yerine, "evrensel kuralları kendine uydurur!.."
Sizin anlayacağınız;
"Türkiye'nin özel şartları"(!)na uymayan her kural ve uygulama, "kağıt üstünde kalmaya mahkûm"dur!..
Peki; "Türkiye'ye özgü şartlar"(!) konusunda tesbit yapıp, karar veren kimdir?..
Eveleyip, gevelemeden söyleyelim;
Kâh "Askeri Cunta"dır, kâh "Yargı"dır!..
Bu ikili; "Yasama" ve "Yürütme"ye, yani "Meclis" ve "Hükümet"e, bazen öylesine "müdahale" eder ki; hiç kimse gıkını çıkaramaz!..
Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun dünkü bildirisi de, adeta "Bu ülkenin sahibi biziz!.. Biz ne dersek o olur!" havasında bir bildiriydi!.. Güya "yargıya müdahale"den yakınıyorlardı!.. Oysa, kendi yaptıkları şey, bal gibi "Hükümete müdahale"den başka bir şey değildi!..
İyi de; "sen kimsin?" arkadaş?..
"Yargı"sın!.. Tıpkı, "Yürütme" organı "Hükümet" gibi, "eylem" organısın!.. Yani; "Yasama" ne diyorsa, onu "uygulamak"la yükümlüsün!.. Senin görevin, "Meclis"in çıkardığı yasaları uygulamak"tan ibaret!..
Senin "kanun yapma" veya "kural koyma" gibi bir görev ve yetkin yok!..
Ama, sen kalkmış, "siyasi bir bildiri" yayınlayarak; "Yasama"ya da, "Yürütme"ye de kafa tutuyorsun...
"Siz" diyorsun, "Anayasa'yı değiştirip, yeni Anayasa yapamazsınız!.. Yargı'da reform da yapamazsınız!"
Yine soralım... İyi, hoş da, "sen kimsin" arkadaş?.. Meclis'e ve Hükümet'e meydan okuma, "talimat" verme, "posta koyma" hak ve yetkisini kim verdi sana?..
Sen, tıpkı Yasama ve Yürütme gibi, "devletin üç ayağı"ndan birisin!.. Ne yani; senin ayakların diğerlerinden daha uzun, ya da daha düzgün ve güzel mi ki, onlara "emir ve talimatlar" yağdırıyorsun?..
Bu ne ayak, "üçüncü ayak?"
Ohh ne alâ memleket bee!..
"Hükümet yargıya karışmasın" ama, yargı, istediği gibi at oynatsın bu ülkede!.. Ona kimseler karışmasın, ama o Hükümet'e de karışsın, Meclis'e de!..
İyi de, "Yargı'nın ayrıcalığı" nedir?..
Bu "imtiyaz"ı kim veriyor ona?...
Herkes "had ve yetki"sini bilmek durumunda değil midir?..
Malûm, atasözlerimiz arasında; "Ayağını yorganına göre uzat" diye bir söz vardır...
Burada, "devlet"ten, yani "devletin 3 ayağı"ndan söz ediyoruz!.. "3. Ayak" olan "Yargı" da, ayağını yorgana göre uzatmak mecburiyetinde değil midir?..
O halde;
"Yorgan altından çıkar" gibi çıkmanın âlemi ne?..
KÖKSAL TOPTAN'IN 3. YOL FORMÜLÜ
Bu "çıkış"ın zamanlaması da hayli ilginç geldi bana.
Biliyorsunuz; TBMM Başkanı Köksal Toptan, bir süredir "üçüncü yol"dan söz ediyor ve "yeni bir formül" önerip, diyordu ki;
"Herkesi tatmin edecek, herkese "ohh" dedirtecek, herkesin beklentisini karşılayacak bir üçüncü yol olabilir mi? Olabilir... Anayasa Mahkemesi; Başsavcı'ya "Haklısınız... Ama şimdilik kapatmıyorum, lütfen AK Parti'yi bir süre daha izlemeye devam edin" diyebilir... Böylece; hem partiyi kapatmaz, hem de öyle bir karar verir ki... Başsavcı ve onun gibi düşünenler "rahatlar"... Tabii, Anayasa Mahkemesi"nin vereceği böyle bir karardan AK Partililer de ders alırlar!"
ÖLÜMÜ GÖSTER, SITMAYA RAZI ET!
Yine biliyorsunuz ki; "Toptan'ın üçüncü yol formülü" çok tartışıldı, çok eleştirildi.
Bana göre de, "haklılık payı çok çok yüksek olan eleştiriler"den bazıları şöyleydi:
¥ "AK Parti'yi siyasi bir mevtaya dönüştürmek isteyenler yeni formüller geliştiriyorlar... 'Ölümü gösterip sıtmaya razı etme' stratejisi çerçevesinde gündeme gelen formül; AK Parti'yi kapatmamak, ama kapatmaktan beter hale getirmek amaçlıdır..."
¥ "Böylece, Anayasa Mahkemesi; AK Parti'nin kapatılmasıyla karşılaşacağı ulusal ve uluslararası tepkilerden kurtulacak, 'Bakın işte kapatmadık, uzlaşıdan yanayız. Siz de yeni Anayasa, üniversitede özgürlük talebi, yargının yeniden yapılandırılması gibi statükoyu yıkacak faaliyetlerinize son verin' diyebilecek."
¥ "Toptan'ın formülü; AK Parti'yi değil, Yargı'yı kurtarma formülüdür!.. Bu formül, itirafçı PKK'lılara uygulanan formüldür!.. Yani; "Suçu kabul et, örgütü ele ver, az ceza ye" demek gibi bir şey!.."
Evet, eleştiriler bu şekildeydi...
Eleştirileri şöyle özetlemek mümkün;
"Yargı, sürekli AK Parti'nin sırtında oturacak!.. Ne kapatacak, ne de sırtından inecek!!!"
Durumun fotoğrafı budur...
Toptan'ın formülünün getireceği çözüm(!) budur!..
Ama, görüyorsunuz işte;
Köksal Toptan'ın "Yargı'yı kurtarmaya" yönelik formülüne bile tahammül edemiyor ve itiraz ediyor Yargı!..
Belli ki;
"Burunlarından kıl aldırmaya" hiç niyetleri yok!..
Ama, artık, Türkiye'nin "Yargıçlar egemenliği" ile "yüzleşme"sinin zamanı; geldi, geçiyor bile!..
Hükümet'in, nasıl ki; "Millet çoğunluğu bende!.. İstediğimi yaparım" hak ve yetkisi yoksa, Yargı'nın da, "Türk Milleti Adına" karar veriyorum ayaklarına yatıp, "hiç kimseyi takmama" hak ve yetkisi yoktur!..
Herkes gibi; Yargı da "had"dini ve "hudut"unu bilecek ve "başına buyruk" hareket etmekten vazgeçecektir!.. Bu ülkenin huzur ve istikrarıyla oynamaya, hele hele ekonomisini "çökertme"ye hiç kimsenin hakkı yoktur!
"Siyasetin yargıya karışmaması"nı isteyenler, bu ilkeye ilk önce kendileri uymalı ve "siyasi bildiri" yayınlamamalı, hele hele "Siyaset'e müdahale"den uzak durmalıdır!..
Herkes ve her kuruluş şunu bilmeli;
Hiç kimse, "Millet"in üzerinde değildir!..
Herkes, kendini "millete göre" ayarlamalıdır!..
"Milletin bir ferdi" olarak;
Ben; bunu bilir, bunu söylerim!..
İthal olmayan neyimiz var?
Şunu, bir türlü anlayamıyorum... Bu ülkedeki "laikçi" taife; Atatürk'ün işaret ettiği "muasır medeniyetlerin üstüne çıkma" hedefine ulaşmak için varını-yoğunu harcamadı mı?..
"Aydın"(!)larını oralara gönderip, onların "çağdaş(!) yaşam biçimleri"ni ithal etmediler mi?..
Dahası; "Şeriat kurallarına göre hukuk olmaz" deyip, yasaların hemen hepsini "Batı'dan ithal" etmediler mi?..
Eee, şimdiki "cazgırlık"lar, "istemezük"ler neyin nesi?.. AK Parti Hükümeti, "Anayasa"yı ve "yasa"ları "AB'ye uydurmaya" çalışıyor diye, niçin üzerine çullanıyorlar?.. Söyleyin Allah aşkına; "AB'ye uymayan bir yasa" mı var hukuk sistemimizde?..
Haa, deniliyorsa ki, "AB'ye uymak"tan vazgeçelim; hay hay vazgeçelim... Ama, "muasır medeniyetlere ulaşma" hedefini de bir kenara koyalım!.. Tabiî, "İtalya, İsviçre, Fransa ve İspanya hukuku"nu da hemen rafa kaldıralım!.. Bu arada; "Çağdaş Yaşam Tarzı" denilen "Batılı yaşam tarzı"ndan da vazgeçelim!..
Hadi, "laikliği" de, geldiği yere geri gönderelim!..
Ya, bunlara "peki" diyeceksiniz ya da "AB'ye uyum"a sesinizi çıkarmayacaksınız!.. Bunun başka yolu yok!..
Bu yazı toplam 1160 defa okunmuştur