Selâhaddin Çakırgil
Yeni Neron, ‘İktidarı, savaşın ortasında bırakamam!’ diyor
Aslında, ‘Ben kan dökmekten hoşlanmadığım için gözdoktorluğunu seçtim.’ diyen birisiydi. Bu sözünde samimî olması da ihtimal dahilindeydi. Çünkü, esasen kendisini iktidara psikolojik olarak da hazırlamamıştı. Babasının kanlı diktatörlüğünün gücüyle Paris ve Londra’larda okutulmaktaydı.
Ne var ki, babasının 30 yılı aşkın diktatörlüğünün, -sağlık açısından durumunun ağırlaşması hasebiyle- sonunun yaklaştığı tahmin ediliyordu. Onun yerini alması için geleceğin devletbaşkanlığına hazırlanan ağabeyi ise, henüz babası hayattayken, bir kazada ölüverince; Baas ideolojisi ve Partisi’nin şefleri, yeni lideri belirlemekte geçikmemişlerdi. Ülkedeki rejimin adı gerçi Arab Cumhuriyeti olarak anılıyordu, ama, Baas ideolojisi, onlara ülke yönetiminin, halkın rey ve iradesiyle değil, babadan oğula, fiilî bir saltanat rejimiyle intikal edebilen tuhaf bir cumhuriyet anlayışını öğretmişti.
Ülkesini baştan başa viraneye /harabeye çeviren ve halkını / cumhûrun büyük bir kesimini yerlerini -yurtların terketmek zorunda bırakan ve 350 binden fazla insanın da hayatlarının söndürülmesine vesile olan bir kanlı diktatörlüğün devamı böyle sağlanmıştı.
Evet, Suriye halkının ensesinde boza pişirmeye devam eden, onların tepesinden inmesinin hiç de akla getirilmemesi gerektiğini hatırlatan Beşşar Esed’den söz ediyoruz.
***
Geçen hafta, Çek Cumhuriyeti televizyonuna konuşan Beşşar Esed, Suriyelilerin seçimlerde kendisine oy vermemesi halinde Cumhurbaşkanlığı görevinden ayrılmaya hazır olduğunu, ama, savaşın ortasında bu koltuğu bırakmayacağını, halkğn kendisini ülkenin başında görmek isterse memnuniyetle görevimin başında kalacağını; bırakaca olursa, ülkesini satmış duruma düşeceğini, Suriye’nin geleceği için siyasî reformlar düzenlemeye niyetli olduğunu hatırlatıyordu. Yani, kısaca, Baas ideolojisinin ve partisinin, 53 yıllık zorbalığını öyle kolayca bırakmıyacağını söylemiş oluyordu.
Hatırlayalım ki, savaşın dışında da zaten halkın hür iradesbiyle seçilmemiş ve iktidarı bırakmamıştı. Yani, barış zamanında zâten bırakmıyor, savaş halinde de bırakamıyacağını söyleyerek, bir diktatörlük ideolojisi üzerine bina edilmiş olan Baas Partilerinin mantığına tam bir teslimiyet hali.
***
Beşşar, her ne yapsa, İran ve Rusya’nın, kendisini hep temize çıkarmaya çalışacağından emin. Ve kendisini hâlâ, Suriye halkının destek ve isteğiyle bu ülkenin tepesinde oturmakta olan bir kukla olduğunu göremiyen ve ülkesinin güvenliğini ve geleceğini Rusya ve İran’a ve hele de Batı’lı devletlerin, Suriye diktatörlüğü tarafından herhangi bir daveti olmadığı halde, kendiliklerinden gelip, Suriye’yi ağır bombardımanlar altında ezmesini bile terörizme karşı savaş olarak kutsayan bir zavallı. Bütün ümidini de Rusya’ya bağlamış, ‘Ruslar terörle mücadeleye çok ciddi yaklaşıyorlar. Rusların terörle mücadeleye katılımı ardından terör örgütleri geri çekilmeye başladı.’ diye seviniyor.
Bu duruma da şaşmalı. Çünkü, Baas ideolojisinin devlet terörü yöntemiyle bu ülkenin kaderine el koyduğu, ancak aynı yöntemlerle ayakta duracağı da açık.
***
Yeni bir Neron’la karşı karşıyayız.
İsevîler karşısında direnemeyen Roma imparatoru Neron, şehri ateşe vermiş ve, münadilerine, ‘Roma’yı İsevîler ateşe verdi.’ diye duyurular yaptırmış ve kendisi de, kale burçlarından birine çıkıp, lyre / saz çalarak, ‘Ben olmayacaksam, Roma isterse alevler içinde yok olsun!..’ diye şarkılar söylemişti.
Bugün, Suriye’deki kanlı diktatörlüğün başındaki siyasî mafia gruplarının elinde tam bir oyuncağa dönüşen Beşşar Esed, evet, bir yeni zamanlar Neron’u’ndan başka birşey değil.
Bu ‘yeni Neron’un, Rusya savaş uçağının Türkiye tarafından düşürülmesi üzerine, bunu “Erdoğan’ın başarısızlığı’ ve siyasî kariyerinin sonunun geldiği’ olarak nitelemesi ise, komikliğni de ötesinde, diğer sözlerinin üzerine bir de tüy dikmek oluyor.
stargazete