Abdurrahman Dilipak
“Yeni normal” dönemde siyasetin “yeni norm”ları
İYİ Parti’deki iç hesaplaşmayı gözünüze çok yaklaştırırsanız, arkasında bir ormanı kaybedersiniz.
Bir de “ol mahiler ki, derya içre yüzerler de deryayı bilmezler” misali, biz aslında bir yıldızda yaşayan uzaylılarız ama çoğu kimse kendinin uzaylı olduğunu bilmez. Bu kavramın tarafları da öyle, kendi sıkıştırıldıkları dar alanda paslaşıp dururlar.
Yeni normal döneme ilişkin siyasetin sağı, solu, liberali, dindarı, Laik’i, Kemalist’i ile yeniden şekillendirilmeye çalışılıyor. Düşünsenize ne oldu da birden ABD, AB ülkeleri Çin’deki Doğu Türkistan zulmünü hatırladılar. Azerbaycan Ermenistan’la savaşıyor, Türk dünyasından ses yok. İran’ın Azerbaycan’ında bir hareketlenme var. Kırgızistan’da “sivil kuvvetler” harekete geçiyor. Birileri “Rusya’nın yumuşak karnı”nı kaşıyor. Bu arada; Karadeniz’de, Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna hepsi birden petrol arıyorlar. Almanya’daki ABD askeri güçleri bu bölgeye kaydırılıyor. Belarus’ta başka şeyler oluyor. Dikkat ederseniz, bütün Karadeniz ülkelerinde bir hareketlilik var.
Eski MİT Müsteşarı Atasagun öyle diyordu: ‘Gülen ABD’nin yeşil kuşak projesidir’. Evet, Yeşil Kuşak Projesi yeniden masada. Ama bu defa Yeşil daha light bir yeşil. Burada asıl hedef, milliyetçi kadroların yeniden yapılandırılması! Ardından ötekilere gelecek sıra. Onların evdeki hesapları böyle.
Bugün İYİ Parti’deki bu ayrışmayı bu çerçevede okumak gerek. Mesele Meral Akşener, Ümit Özdağ meselesi değil. Buğra Kavuncu meselesi de değil, Ruzi Nazar ve Duane Clarridge, Enver Altaylı’yı da akıldan çıkarmamak gerek. Asıl soru şu: Daha önce MHP ile kontrol altında tutulan milliyetçi kadroların geleceği kime emanet edilecek? Erdoğan sonrası, Kılıçdaroğlu sonrası, Bahçeli sonrası, Öcalan sonrası, Akşener sonrası konuşuluyor. Aslında Batılıların topyekûn İslam’a karşı saldırıya geçmeleri, Dahlan Projesi, hepsi birbiri ile ilişkili.
Hani BOP üzerinden 22 ülkenin sınır, rejim ve iktidar yapıları yeniden düzenlenecekti ya, bu konu “Great Reset” öncesi yeniden gündemde.
ABD, İngiltere ve Avrupa’dan gelen 3 ayrı lobi var. Cumhuriyetçiler, Demokratlar ve Globalistler.
İYİ Parti üzerinden sürdürülen tartışmanın perdelediği, bir yazarın ifade ettiği gibi, asıl soru şu: “ABD’nin tekelindeki milliyetçilik mi kazanacak yoksa Anadolu milliyetçiliği mi?” Aynı soru sağcılar, solcular için de geçerli. Bu işin sağı-solu yok. Ya da Laik’i, dindarı da yok! Fethullah Gülen, Adnan Oktar, Kalkancı ya da El Kaide, ne fark eder. Charles De Gaulle, 1968’de ABD’ye “dolarını al, karşılığı olan altınları ver” deyince, ABD Fransız sosyalistlerini sokağa döktü. Bizim 68 kuşağı hâlâ bunun bir özgürlük hareketi olduğunu zanneder. Taksim Gezi Parkı’nda, “Anti Kapitalist”ler bayrak açmıştı ama arkada Strafor süreci yönetiyordu! “İyi niyetli olma”nın her şeye yeteceğini zannediyordu bu “saf”lar. Oysa cehenneme giden yollar iyi niyet taşları ile döşeli olabilir. Rus komünizmine karşı Çin komünizmi, ikisine de karşı Balkan sosyalizmi nasıl doğdu! Bugün aynısını Arap ülkelerinde yapmıyorlar mı? ARAMCO üzerinden fonlanan İslam hangi İslam’dı. Türkiye’deki Sufi, Selefi, Şii tartışmasının arkasında kimler var!? Zaten bugün Sosyal Medya’da herkes ne kadar tefrika konusu varsa tartışıyor, karşısındakini suçluyor. Oysa burada buluşanlar, uzlaştıkları konularda fikirlerini olgunlaştırıp dünyaya bir mesaj vereceklerdi. Sosyal medya, trollerin de yangına körükle giden kışkırtmaları ile, ucuz, basit, politik bir polemik platformuna dönüştü. Bu işten çok kârlı çıkanlar da tartışan taraflar değil, işte bu istihbarat örgütleri oldu, olmaya devam ediyor.
Bakıyorum da, sanki gizli bir el, şu eski, varlığı tartışılan JİTEM’in kadrolarını yeniden toparlayıp, uyandırmaya çalışıyor.
Sokaktaki insan bu karmaşadan bir şey anlamıyor ve kendi tabanına yabancılaşıyor. Çünkü giderek bu tartışmalarda kim kimdir, belli olmuyor. “İnsanlar deist oluyor” diyorlar da, hayır, bana kalırsa Agnostik oluyorlar. Neye inanacaklarını şaşıran insanlar atomize olarak BİREY’e dönüşüyorlar. Asıl istenen de bu olsa gerek.
Aslında tartışma İYİ Parti üzerinden başlasa da, aynı tartışma sessiz ve derinden AK Parti, MHP, CHP, HDP için de söz konusu. Bu durum uluslararası sistem için de geçerli. Liderlik, kadro, yöntem ve gaye! Bu süreçte din ve nihai hedef ayrı ve önemli bir konu. İşin çok ciddi bir uluslararası boyutu var. Ve tabi bu işin çok ciddi bir ekonomisi var. Bu kadar zor bir işin altından kalkabilmek için çok bilgili, çok dürüst ve çok cesur olmak gerek. Maalesef siyaset ve bürokrasi bu konuda çok geride. Medya ve akademi, bürokrasi iç bükey, dış bükey aynalarla dolu bir sirk çadırına benziyor. İstişare ve şura yetersiz. Adalet zaten kanayan bir yara. Giderek kötüleşen ekonomik durum da işin tuzu-biberi olunca, gelecek günler, geçen günleri aratabilir. Çözüm üretmesi gereken siyasetin hali işte ortada, “kendisi himmete muhtaç bir dede, nerde gayrıya himmet ede.” “İmage maker”lerle “vision” senaryoları yazmaktan vazgeçin, gerçekler artık gizlenemeyecek kadar belirgin. Bu çabalar, aksine şüpheyi, güven krizini daha da derinleştiriyor. Cevabını arayan sorular var. Değişim kaçınılmaz. Selam ve dua ile.