Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yes-hill feministler

Birileri, bize en güçlü olduğumuzu sandığımız yerden saldırıyor.

Hiç düşünür mü idiniz, başörtülü-sakallı feministler, liberaller, Kemalistler, sosyalistler çıkacak bir gün!

Bu halk AK Parti’ye niye oy verdi? Peki bu işadamı kılıklı yamyamlar, halkın değerlerini hiçe sayan politikacılar, bürokratlar, kim! Ne zaman, nasıl geldiler oralara.

İmam-Hatip diyorduk, İlahiyat diyorduk, bunlar mı güzel örnek olacak! Birkaç tekil örnek yeterli mi başarı için! Buralarda namaz kılan sayısı yüzde kaç biliyor musunuz!? Deist, agnostik, bey namaz bir sürü abuk subuk adamın buralarda ne işi var!

STK’larımız, kurslarımız, cemaat diye bir şey var zannediyorduk! Geldiğimiz durum ortada.

CHP bizi laikleştiremedi ama, parayı görüp, kadınla tanışınca, bir de makam; başımızı döndürdü, liberalleştik, deist olduk, agnostik olduk, belki hâlâ laiklikten hâlâ haz etmiyoruz ama ciddi anlamda sekülerleştik. CHP’den daha başarılı olduk bu konuda. Aslında FETÖ misyonu itibarı ile başarılı. Bunu “The Cemaat” eli ile bir yere kadar getirdiler ama süreç kesintisiz devam ediyor.

Milliyetçi, muhafazakar, sağcı” dediklerimiz zaten onlar tâ işin başından “Folk İslam”a teslim olmuşlardı. Başörtüsü bir gelenek olarak onların hayatında varlığını hep sürdürdü. Kemalistler açısından da rejim için bir tehdit oluşturmuyordu zaten.

Geçen gün bir haber vardı: Sünnet düğününde adam 3 tane dansöz getirmiş oynatıyor! “Sünnet” ve “Fuhşiyat”. “Fahiş”, “Fuhuş”, biliyorsunuz “Haddi aşmak” anlamına gelir. “Fahişe” de aynı kökten gelir. CHP’li bir belediye başkanı da “Kurban keserek genelev açmıştı”. Kurban kesmek bir “gelenek” ya! “Faşing” denilen bir festival var. Aslında o cezalandırılacak fahişelerin arabalara bindirilip taşlandığı bir kilisenin örgütlediği bir cezalandırma biçimi iken bugün, tam tersi kiliseye meydan okuyan bir gösteriye döndü. Şeytan bazan bize kendimize en güvendiğimiz yerden saldırıyor ve düşürüyor.

Farkında mısınız, arkası arkasına festivaller düzenliyoruz. Niye “Şenlik” değil de festival. “Türk dünyası” diyorsunuz “Türk” kelimesinden başka Türkçe yok adınızda! Bu nasıl bir şey böyle. Tamam İngilizcesini de yazın, ama bari Osmanlıca, Arapça, Rusçasını da yazın da hepsini yazmışlar diyelim.

Ben de yazımın başlığını YES-HILL koydum, “Yeşil” der gibi. “Yes” İngilizce “Evet” demek, “Hill” tepe! Memlekette “Hill” diye biten o kadar çok otel, “residance” var ki! “Rezidans”; “elçilerin ve benzeri yüksek devlet görevlilerinin oturmalarına ayrılmış konut” demek. Bizimkiler kendini kendi yurdunda yabancı görüyor anlaşılan. Residans bir internet sitesinde şu şekilde tanıtılıyor: “Son yıllarda sıkça tercih edilen rezidanslar, konfor ve sosyal donatılarla güvenli bir yaşam alanı sunuyor. Özellikle İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerde sayısı hızla artan rezidanslar sakinlerine bir evden daha fazlasını sunan özelliklere ve konfora sahip. Peki rezidans nedir, normal bir evden farkı nedir? Rezidanslar, otel konforunda çalışan ve hizmet veren yerlerdir. Bir otelde nasıl ki her türlü temizlik, sosyal donatılar ve benzeri imkanlardan yararlanılıyorsa rezidanslarda da sistem bu şekildedir. Rezidansta yaşayanlar dışarıdan hiçbir hizmete gerek duymazlar, her türlü hizmet zaten kendilerine eksiksiz bir şekilde sağlanır. İşte rezidansların başlıca özellikleri: Güvenlik üst düzeydedir. Normal bir eve göre yaşayanlara kendilerini çok daha güvende hissettirir. Su ve elektrik kesintisi yaşanmaz. Otopark sorunu yoktur. Spor salonu, restoran gibi hizmetler gece saatlerine kadar verilir. Ses yalıtımına sahip olduğundan gürültü sorunu yaşanmaz. 7/24 teknik servis hizmeti vardır. Herhangi bir elektronikte ve asansörlerde arıza yaşanması durumunda acil müdahale yapılır. Temizlik işleri görevliler tarafından yapılır. Bu sebeple daha çok bekarlar tarafından tercih edilir. Ulaşım rahatlığı vardır (...)” Burada yazmasa da, bu evler “2. Eş” dedikleri, politikacı, bürokrat, işadamı kılıklı, rüşvetçi, hırsız, mütrefin’lerden, mütegallibe takımının metresleri için tuttukları evlere deniyor. Bunlardan bazılarının eşleri, sekreterleri, bu işlere bulaşan başörtülü hanımları, kızları var. Sakallı oğulları var.

Bunlar bari başörtülerinin üstüne fötr şapka taksalar da onları öyle tanısak. Artık rujları ile farları, dövmeleri, piercingleri ile kendilerini tanıtmaya başladılar ama, bizden olmadıklarının anlaşılması için biraz zamana ihtiyaç var ama, bu gidişle, biz kaç kişi kalacağız bilmiyorum. Baksanıza Yeşil feministler, Yeşil Kemalistler bu cinsiyet eşitliği, “İstanbul Sözleşmesi” de denilen, daha doğrusu (!) “Seven Hill Agreement” maskesinin arkasına saklanıp, kendilerine karşı çıkanlara meydan okuyor, tehdit ediyor, engelliyorlar. “Milletin vekil”lerinden bazıları millette verdikleri söze ve milletten aldıkları yetkiye ihanet ediyorlar. Tek parti döneminin “Medeni Kanunu” yetmedi, onun üzerine tüy dikmeye çalışıyorlar.

“Soros’un çocukları” diye birilerini içeri tıkıyorsunuz, onların gayelerini gerçekleştirmek için birilerini başa geçiriyorsunuz. FETÖ’yü niye içeri attınız ki, onlar da zaten bu hedefe ulaşmak için “icad” edilmişlerdi. Hani şu “Faşing” hikayesi gibi. Aslında PKK, PYD, HDP var ya, bu Kürt halkı din adına direnişini bir asırdır sürdürüyor. “Laik Türkiye Cumhuriyeti”, Laik Şah, Laik Saddam, Kürtler üzerinde yeteri kadar başarılı olamadı. Biz bir şekilde “terbiye” edildik, toplumsal olarak, işte bu PKK, PYD, PJAK, HDP ve türevleri, uluslararası sistemin  “Türk inkılabı” ile başardığı için bu örgütler eli ile “Kürt inkılabı”na dönüştürmek için üretildi. CHP ile HDP’nin yan yana gelmesi bu açıdan sürpriz değil.

“Bebek katili” diye etiketlediğimiz “Apo” yabancımız değil(!). Karısı “Kesire” de öyle. PKK, ABD’nin DAEŞ’i örgütlemesi gibi örgütlenen bir proje. Komkar ve Rızgariyi kontrol etmek için bir çatı örgütü idi. ABD, NATO onun için Apo’yu PKK’yı, HDP’yi sahipleniyor. Çünkü bunlar birer Truva atı. Selahaddin’in çocuklarını haçlı ordusuna asker yazma operasyonu. ABD helikopteri dün de Kandil’e yardım taşıyordu, bugün PYD ile aynı şeyi yapıyorlar. Biz PKK ile savaşıyoruz ama ABD ile de müttefikiz!?. DAEŞ, FETÖ, PKK, PYD, KCK, BÇG, HDP.. Bizim bazı tarikatlar, içimizdeki “Seven Hill Agree” lobisi, CEDAW’istler, LBGT, milliyetçi, sağcı, solcu, liberal, muhafazakar bir sürü kişi ve topluluk her yerde onlar için onlarla birlikte çalışıyor.

Yani tek derdimiz “Yes-Hill Feministler” değil! AK Parti bunlardan yakasını kurtaramazsa (Ki çok geç kaldı), “bunlar ve bunlarla aynı vadiye hizmet edenler” köşeleri tuttular. Hatta AK Parti giderse diye sonrasına da hazırlanıyorlar. Yarın geride kurtaracak fazla bir şey kalmayabilir. Bu hem ülke, hem de AK Parti için..

Şeytan başında fesi, kolunda nargilesi ile şark köşesine oturmuş sohbete bekliyor.

Ha! CHP’liler çocuklarını Notne dame de sion’a, Saint Benoit’e filan gönderiyorlardı, bizimkiler “Montessori”ye gönderiyor. Ne farkı var canım, onların telefonlarını kullanıyor, arabalarına binmiyor muyuz!?

Bu cehenneme sırtlarında odun taşıyanlar, işleri bittiğinde o cehennem kendilerini de yakacak. Kuklacı, oyun bittikten sonra kuklalarını torbasına doldurur ve gider. İşi biten kuklalar da yeni Şeytani planların yapıldığı bir vadinin çöplüğüne atılırlar. 

“Fe eyne tezhebün”, a dostlar. AK hayallerle çıktığımız yolda, yüzümüze kara çalanlardan kurtulmadıkça kurtuluş yok. Bunlar en yakınlarımız da olsa. Benden söylemesi. 

Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 1078 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar