Selâhaddin Çakırgil
Zafer, "düşman"ı sadece ezmek değil, "direniş ruhunu yitirmemek"tir de!.
Zafer, "düşman"ı sadece ezmek değil, "direniş ruhunu yitirmemek"tir de!. Gazze"de gelinen noktayı nasıl değerlendirmeli? Her iki taraf da "Zafer kazandık!" Hedefimize vardık!" diyor.. Bunu da tabiî karşılamak gerekir.. Çünkü, yenilgiyi kabullenmek, bir mücadeleyi sürdürmek için gerekli olan psikolojik desteği yitirmek manâsına gelir.. Bir insanı ruhen yenemediyseniz, o direnişini her halukârda sürdürecektir ve siz ona galib gelememişsiniz demektir.. Siyonist İsrail rejimi, geçmişte -1973- Ramazan Savaşı"nda ağır şekilde yenildiyse de- (1948, 1956 ve 1967 savaşlarında) orduları hareketsiz -etkisiz hale getiriyor ve muzaffer bir edâ ile caka satıyordu.. Artık karşısında ordular pek yok, ancaaak, hâlâ da rûhen teslim olmayan ve kendilerine hükmeden rejimlerin ihanet veya teslimiyetlerine aldırmadan, üteslimiyetçi çizgiye asla yaklaşmıyan, kendi insan hakk ve haysiyetini koruyabilmek için zorbalara en gelişmiş silahlarına karşı taşla direnmeye çalışan bir halk var.. Bir "İntifâze (İntifada) nesli" bu.. Nitekim, "siyonist -silahlı haydutler çetesi" konumundaki İsrail rejimi 2006 Temmuzu"nda Beyrut"un güneyindeki bütün bir Güney Lübnan"ı yerle bir etti, ama, her yıkıntının altından çıkan -ve asker olmayan- insanlar, işgalci siyonist askerlere taşla, tuğlayla veya üzerlerine duvarları yıkarak karşılık verdiler.. Binler halinde can verdiler, ama, teslim olmadılar.. Askerî açıdan tahrib gücünü isbatlayan siyonist İsrail rejimi, o saldırganlığın psikolojik mağlubu olarak ortaya çıktı.. Üzerindeki barbarlık ve utanç yüküyle.. Şimdi de, Gazze karşısında aynı durum tekrarlandı.. Siyonist "silahlı haydutlar çetesi" yine yakıp yıktı, Gazze"yi.. Ve karşısında yine ordu yoktu, düzenli bir mukavemet gücü yoktu.. Bir halk vardı.. 1200"den fazla insan katledildi, halk kesimlerinden.. Nitekim, HAMAS da, güvenlik güçlerinin sadece 48 kayıp verdiğini açıklamış bulunuyor.. Gerisi, sivil insanlar.. Ve binlerce insan da, sakat kalacak şekilde yaralı.. Binlerce bina yerle bir oldu.. Siyonist İsrail rejimi, ordusuz, savunmasız bir sivil halka karşı efelik tasladı, ama, geride yine üzerinde bir utanç yükü kaldı.. Ve, bir diğer nokta.. Siyonist İsrail rejimi, "ateş-kes" kararı aldığını açıkladığında, nicelerimiz ferahladı.. Halbuki, "ateş-kes" kararı tek taraflı idi ve saldırgan, askerlerini çekmiyeceğini de eklemişti hemen.. Yani, sizin evinize biri saldırıyor, ailenizden nicelerini öldürüyor, evinizi tahrib ediyor ve sonra da evin bir tarafına yerleşip "ateş-kes" kararı aldığını açıklıyor; kabul eder misiniz? Bunun için, Tayyîb Erdoğan"ın Brüksel"e giderken yaptığı açıklamada, "askerlerini geri çekmeden bir ateş-kes"in ma"nâsı yoktur.." şeklindeki sözü, doğru bir yaklaşımdı.. Nitekim, HAMAS, saldırgan düşmanın yaptığı "ateş-kes" açıklamasını reddetti ve sonra, böyle, Gazze"den güçlerini bütünüyle çekmesi için 1 bir haftalık süre tanıyıp, bunu yerine getirdiği takdirde, "ateş-kes"i kabul edeceğini açıkladı ve bu, nisbeten doğru bir karardı.. Gazze halkı, uğradığı bunca katliâm ve yıkıma, acılara rağmen, evet, gerçekten de zafer kazanmıştır.. Çünkü, dünyanın en cehennemî güçlerine sahib bir vahşî barbarlar sürüsüne teslim olmamış, hiçbir ciddî silah gücü olmadığı halde, direnmiş ve direnme gücünü sonuna kadar da yitirmemiştir.. Ve siyonist İsrail rejimi ise, yeni Amerikan Başkanı Obama"nın vazifeye başlıyacağı 20 Ocak gününden önceki bir problemi, Obama"nın kucağına bırakmamak düşüncesiyle de, bütün güçlerini paldır-küldür geri çekeceğini açıklamak zorunda kaldı.. Gazze halkı ve HAMAS, ağır darbeler yedi, acılar yaşadı, şehirleri viraneye döndü, ama, ruhunu teslimiyetçi çizgiye yaklaştırmadı.. Şerefini korudu.. İsrail rejimi ise, "hedeflerimize vardık!" açıklaması yapıyor.. Neydi hedeflerin? Çoluk-çocuk, kadın, ihtiyar, savunmasız sivil insan demeden, ordusuz ve kuşatılmış bir şehrin halkının üzerine yağdırdığın binlerce tonluk bombaların tahrib gücünü seyretmek ve seyrettirmek, yeni silahlarını denemek ve bölgedeki öteki halklara gözdağı vermek, emperyalist güçler karşısında kukla olduklarını sergileyen ve amma kendi halkları karşısında aslan kesilen rejimler ve orduları titretmek miydi? Ve de, HEDEFiniz, 1200"den fazla sivil insanı, hele de kadınları ve mâsum çocukları katletmek miydi? Eğer bu idiyse hedefin, evet, bütün bunların herbirisini yerine getirdin.. Ama, bu bir zafer değildir ve üzerinde bir utanç yükü olarak kalmaya devam edecektir.. Ve siyonist yahudilerin nasıl korkunç bir vampir, bir kaniçici ilkel, barbar yaratıklar olduğu bir kez daha sergilenmiştir.. Bu utanç bile size yeter.. Ve "modern dünya" denilen emperyalist dünyanın bu korkunç cinayetler karşısında, nasıl bir "kör, sağır ve dilsiz" kaldıkları da bir kez daha görülmüştür.. Gerçi, emperyalist güç odakları konuyu olabildiğince görmezlik ve göstermezlikten gelmeye, küçültmeye çalıştılarsa da, bu vahşîlikten az çok haberdar olabilen kendi toplumlarından, sokaktaki sıradan insanlardan nicelerinin bu durumu dehşetle karşıladıkları ve "Hayır-hayır, Adolf Hitler bile, böylesini yapmamış, sadece insanları temerküz /toplama kamplarına yığmış ve o çetin savaş şartlarında elbette onlardan pek çoğu de telef olmuştu.. Ama, onu kim yapmamıştı ki? Japonya"yla da savaş halinde olan Amerikan Hükûmeti de, savaş yıllarında, ataları 100 yıl öncelerden beri Amerika"da yaşamakta olan japon kökenli kendi vatandaşlarından 250 bin kadar insanı, Japonya"ya yardımcı olabilirler ihtimaliyle, sırf çekik gözlü oldukları için, savaş şartlarında, yıllarca toplama kamplarında tutmuş ve onlar da ne büyük acılar çekmişler ve oralarda erimişlerdi.. Ama, bugün ortada bir savaş da sözkonusu değil.. Bu yapılanlar korkunç.." dedikleri görülmektedir.. * B. Amerika"nın yeni başkanı Barack Hossein Obama, resmen vazifeye başlamadan bu konularda görüş açıklamamayı tercih etti.. "Konuşacak çok şeyler var, ama, henüz bir Başkan vazifesindeyken, benim de vazifeye başlamadan konuşmam karışıklığa vesile olur.." diyerek.. Ancak, onun, atalarının da Afrika"dan koparılıp Amerika"ya götürülürken, ne büyük acılar çektiklerini hatırlayıp hatırlamıyacağı merak konusu elbette.. Ve, başına getirildiği emperyalist mekanizmayı o ne kadar etkileyebilecektir? O da, tıpkı Erdoğan gibi, kendi temel değerlerine düşman bir sistem ve mekanizmanın dişlileri arasında sadece bir takım doğruları ifade etmeye ve mes"elenin aslının çözümünde etkili olamayacak görüşler belirtmekle sınırlanmış görmeyecek midir kendisini? "Vicdan bile duymaz, sesi çıkmazsa, bir "âaah"ı,/Sessiz kölelerdir çıkaran, bin-bir ilahı..." Ama, hiç değilse, söz planında da olsa, bu sözler bir doğruyu, bir hakikati ifade ediyorsa, o hakikat ifadelerinin, zulüm düzenlerinin temellerinini mantıken olsun dinamitleyecek bir güce erişmesi ihtimali de vardır.. Nitekim, bugün Ortadoğu"nun özellikle arab- müslüman halkları, başlarındaki rejimlerin ve yöneticilerinin, bu korkunç cinayetler karşısında tek bir cümle bile söyleyemiyecek kadar korku içinde olduklarını görünce, Tayyîb Erdoğan"ın sözlü çıkışlarını ve diplomatik çabalarını bile, âdetâ bir "kurtarıcı"nın çabaları gibi karşılıyorlar.. Nitekim, "El Quds"el-Arabî" isimli derginin son sayısında, Abdulbarî Elvan da "arabların döktüğü yüzsuyu, Nil nehrinin sularını geçti.. Bu konuda da, kendisiyle hiç kimsenin yarışamıyacağı isim ise, muhakkak ki, Mısır Başkanı Husnî Mubarek"tir.. " diyordu.. Elvan, ayrıca, "Bugün, hele de arab olmayan ülkelerin Filistin"i ve Gazze halkını himaye etmeleri karşısında arabların sergiledikleri sessizlik yüzünden her zamankinden daha fazla utanmaları ve kendileri için ağlamaları gerektiğini" dile getiriyordu.. Elbette, halkların, toptan, kavim ve etnisite esas alınarak yüceltilmesi veya aşağılanması yanlış.. Ve Filistin mes"elesi sadece arabların değil, bütün müslümanların mes"elesidir ve Gazze"de veya başka yerlerdeki sivil -savunmasız kitlelere karşı işlenen korkunç cinayet karşısında ise, tepki vermek için illâ müslüman olmak da gerekmez; her ferd veya toplum da sesini yükseltmeli, tarafını belli etmelidir.. Bu barbarlığın, bu vahşîliğin mi yanındadır, mazlumların mı yanında?.. Bu az-biraz vicdan sahibi olup olmamak ve tıynetin gösterilmesi açısından gereklidir.. Ve amma, Gazze"de sergilenen barbarlık karşısında, nice arab rejimlerinin tahakkümü altındaki halkların ciddî bir tepki verememesi, ayrı bir faciadır.. Hele de Mısır halkının tam bir tepkisizlik içinde olması kahredicidir.. Halbuki, şu son yıllarda, nice katı diktatörlüklerin hüküm sürdüğü ülkelerin başkentlerinde, Bükreş"te, Moskova"da, Belgrad"da, Kiev"de, Tiflis"de, Başkanlık saraylarının, tankların karşısına yüzbinler halinde dikildiği; hattâ göstermelik parlamentoları bile yüzbinlerin bastığı ve dengeleri alt-üst ettiği sosyal patlamalar görülmüştür ve bugün Mısır halkı, o halkların mâruz kaldığı aşağılayıcılıklardan daha hafifine muhatab değildir ve amma, hâlâ sessizdir.. Bu fir"avunluk düzeni karşısında, hem de sosyal bünye içinde "İkhvan-ul Muslimiyn" gibi oldukça etkin bir teşkilata da sahib müslüman Mısır halkının, tepkisini ortaya bir sosyal patlama halinde de olsa koyacağı ümidimi hâlâ koruyorum.. Yoksa, bu utanç yüklü tablo karşısında hiçbir tepki verememenin ağırlığı altında "İkhvan" da, takib ettiği metodunun sağlıklı olup olmadığı açısından daha derin sorgulamalara mâruz kalacaktır.. haksöz |