Ahmet Taşgetiren
Zafer mi hezimet mi?
Zafer mi hezimet mi?
Bizde böyle tartışılır bu konular.
Birilerimize zafer lâzımdır birilerimize hezimet.
Bu arada “ülkeye ne lazım?” sorusunun cevabı arada kaynar.
İktidar cenahı ekonomide dibe vuruşun toplumu kasıp kavurduğu bir ortamda dış politikadan zafer devşirmeyi kurbağanın gözünü pürtletmeyecek su gibi görür.
Nitekim AKP Sözcüsü Ömer Çelik “kazanımlar elde ettik” diyerek düşük profilli bir zafer çığlığı attı. Bahçeli “Milli bir başarı” buldu Madrid’de.
Yalnız iktidarın örtülü ortağı pozisyonunda duran Perinçek “Türkiye zafer kazanmadı. ABD, Türkiye’yi tehdit etti. Tayyip Erdoğan hükümeti boyun eğdi” diyerek pişmiş aşa soğuk su kattı.
Olana baktığımızda şunu görürüz:
NATO İsveç ve Finlandiya’yı bünyesine almak istiyor. Biz itiraz ediyoruz. Bizim pozisyonumuz, İsveç – Finlandiya gündemine eklenen bir durum. Biz İsveç – Finlandiya gündeminden istifade ederek NATO gündemine bir başka şeyi, yani, bizim NATO üyesi diğer ülkelerden zaten gelmekte olan, diyelim “teröre arka çıkmak” problemini getirmek istiyoruz.
Soru şu: İsveç – Finlandiya gündemi hiç olmamış olsaydı, biz zaten bizi rahatsız etmekte olan meseleleri gündeme taşımayacak mıydık?
Daha önce yazdım, başta ABD olmak üzere, problemli ilişkilerimiz olan NATO üyeleri, tüm itirazlarımızı İsveç – Finlandiya parantezine alıp bitirmeyi planlamış olmasınlar.
Cumhurbaşkanımızın görüşebilmeyi çok önemsediğini bildiğimiz ABD Başkanı Biden zirve yolunda iken aramış ve Amerikan New York Times’a göre “Anı yakala” dileğinde, uyarısında bulunmuş. Bu ifadede dostça tavsiye mi var, yoksa “Yakalamazsan….” diye başlayan bir arka plan mı var, onu da değerlendirmek iktidarımıza – muhalefetimize kalmış.
Cumhurbaşkanı Erdoğan hangi platformda, Türkiye’den yola çıkarken seslendirdiği problemleri gündeme getirdi de hangisinden hangi sonucu aldı?
Kimsenin hakkını yemeyelim, F-35 programından çıkarılıp F-16’ların modernizasyonuna fit olduğumuz hadisede Amerikan tarafı, “Amerika’nın ve NATO’nun güvenlik değerlendirmelerine uygun olduğu” gerekçesiyle, tabii Amerikan silah sanayiinin lobi faaliyetinin de etkisiyle F-16 işinin Türkiye’nin talebi istikametinde ilerlediğini açıklamış bulunuyor. Zaferse böyle bir zafer işte.
Şunu görmeliyiz:
“NATO bir güvenlik örgütü ve bazı NATO üyelerinin Türkiye’nin güvenliğine yönelik tehditleri kimi zaman koruyup – kollayan, kimi zaman kurgulayan, kimi zaman kaygılarımızı ıskalayan ve bizi isyan ettiren” tutumları asıl sorunlar olarak öylece duruyor orda.
Türkiye’nin terör örgütü olarak nitelediği yapılara koruma – kollama sağlayan ülkeler İsveç ve Finlandiya’dan mı ibaretti ki, onları hizaya getirince zafer kazandığımızı düşünüyoruz?
Belli ki güvenlik kaygılarımız -hadi yeterince diyeyim- yansımıyor NATO bünyesindeki paydaşlarımıza. Mesela Yunanistan’la ilişkilerimiz en azından bizim cenahımızdan “rest çekme” modunda ilerliyor ve gerilimin özü “güvenlik tehdidi” ile ilgili. Onun bir boyutunda da NATO’nun patronu diye nitelenebilecek olan Amerika var.
Madrid zirvesinin son gecesinde NATO – AB karması çerçevesinde Rum yönetimi de araya sıkıştırılmış mesela. Türkiye’nin Rum yönetimine ilişkin rezervleri katakulliye getirilmiş. En başta Rum yönetiminin AB’ye Türkiye’nin tüm itirazlarına rağmen tam üye olarak alınması gibi.
Belki de iş gelip “Ne yani, NATO’dan çıkalım mı?” sorusuna dayanıyor. Bir ara Bahçeli NATO’ya kızgınlığını ifade ederken “Gerekirse…” diye seslendirmişti o ihtimali. Perinçek’in tepkisi de öyle bir talebi barındırıyor.
Aslında meselenin böyle bir ihtimalin değerlendirilmesi boyutuna gelmiş olması da problemli alanların ne kadar çoğaldığının göstergesi.
Türkiye, NATO ile ilişkileri herhangi bir üyeden Türkiye’ye tehdit – düşmanca tutum gelmeyecek bir çerçeveye oturtmak zorunda. Bunu başarmak zorunda. Bu gücü kazanmak zorunda. Sırtımızı dayadığımız duvarın kendisi tehdit haline geliyorsa orada sorun var demektir.
NATO bünyesinde gündeme ikincil rolde eklemlenerek ve orada sonucu belli itirazlarla etkinlik sağlanacağını farz ederek gidilecek bir yer yok. Hele içerde sıkışmış, küçük dış başarıları zafer diye takdime hazır bir siyaset kadrosu olarak…