Abdullah Büyük
Zamanın hakkını vermek
Halkımızın dilinde “Üç Aylar” olarak bilinen Recep, Şaban ve Ramazan ayının ikincisi olan Şaban ayına girmiş bulunuyoruz. Yüce Allah, bazı geceleri, diğer bazı gecelere, bazı mekânları, diğer bazı mekânlara ve bazı zamanları da diğer bazı zamanlara üstün kılmıştır. Bunları iyi değerlendirmek zorundayız. Klasik bir anlayış ve geceleri ihya hareketlerini tekrarlamak yerine, bu mübarek ayların Müslümanlar ile irtibatının, bilinmeyen bir yönüne değinmek istiyorum.
Öteden beri şu acı gerçeği her zaman düşünmüşümdür. Biz Müslümanlar, önem ve değer verdiğimiz gece ile gündüzlere noksan veya hatalı bir yaklaşım içerisinde yönelmişiz. O acı gerçek de şudur: “Büyük bir âlimin veya faziletli bir Allah dostunun elini öpen, ancak öğütlerini, tavsiye ve emirlerini dinlemeyen bir kimsenin hali” ile bizim mübarek gecelere karşı aldığımız tavır arasında hiçbir fark yok gibidir.
Mübarek gece ve gündüzlerimizin nafile ibadetlerle ihya edilmesi, bir manada gönül iklimimizin yakıt istasyonlarına benzer. Biz bu konuyu da dile getirmeyeceğiz. Bu yazımızda ele almak istediğimiz mesele, peş peşe gelen bu üç ayın birbiri ile irtibatı ve yapacağımız vazifeler olacaktır.
Sevgili Resûlümüz, mealen, “Ey Allah’ım! Bize Receb’i ve Şaban’ı mübarek kıl. Ve bizi Ramazan ayına ulaştır” buyurur. Ve bu duanın da ümmeti tarafından okunmasını tavsiye eder. Diğer taraftan yine mealen, “Recep Allah’ın, Şaban benim ve Ramazan ayı ise ümmetimin ayıdır” buyurarak, tüm dikkatleri bu aylar üzerine çeker.
Tüm aylar Allah’ın olduğu halde, Recep ayına karşı ayrı bir önem verilmiştir. Çünkü, Ramazan ayında eline Kur’an verilecek olan insanın, Recep ayında Kur’an’ın Sahibi ile sıhhatli bir iletişim içine girmesi gerekiyor. Bu ayda Müslüman insan hayatını gözden geçirir, kendisine ve etrafına çekidüzen verir. Bir ay boyunca tutacağı Ramazan ayı orucunun ön hazırlığını yaparak, Recep ayında aralıklı oruçlar tutar. Recep ayında kalbî faaliyet bir insan için büyük önem arzeder. Kalbî faaliyetin başlaması ile birlikte Allah-Kul diyalogu zirveye çıkar. İmanlar tazelenir. Ramazan ayında emanet olarak teslim alacağı Allah Kelâmı’nın Sahibi’ne güven ve itimadı artar. Bir manada, “Recep ayı kişiyi Allah’a hazırlayan bir aydır” desek, umarız ki hata etmiş olmayız. Yani üç aylar bir günah çıkarma ayı değildir, fakat geride bıraktığımız sekiz ayın muhasebesini yapmak, gevşemiş olan manevi vidalarımızı sıkılamak için birer ilahi fırsattır.
Recep ayından sonra gelen ve şu anda içinde bulunduğumuz, Rasulullâha tahsis edilen bir ay olan Şaban ayıdır. Şaban ayında Müslüman insan, Resûlünü, Resûlullah’ın Risalet müessesesini tanımalıdır. Diğer adı ile Resûl-Kul ilişkisi devreye girmelidir. Eski ümmet ve toplumların yaşadığı yanlış ve batıl gidişata ortak olmamak için, Yüce Allah’ın katından gelen Kur’an’ın nasıl yaşanacağını ortaya koyan bir insanı, gerçek kimliği ile tanımak gerekir. İrtibata geçeceğimiz, sıkı ilişkilerimizi başlatacağımız Sevgili Peygamberimiz melek değil, insandır. Üstelik O’nun kul kimliği, Resûl kimliğinin önündedir. Melek ve melik Peygamber yok, beşer Peygamber vardır. Kul ve beşer vasfının Peygamberimiz’de olduğunu görünce, ümmeti olarak bizler o güzel insanla irtibatımızı sıhhatli zemine oturtmuş oluruz.
Elbetteki bu irtibat Efendimiz’in fiziki dünyası ile değil, hadis ve sünnetleriyledir. Ancak, O’na melek ve melik gözü veya gözlüğü ile bakacak olursak, O’nunla irtibata girmemiz mümkün olmaz. Şaban ayında kendisini yakînen tanıyacağımız Peygamberimizi, makamını ve mevkiini, etki ve yetkisini Rabbimizin bildirdiği ölçülerle kabullenmiş olacağız ve böylece şahadet kelimesinin ikinci bölümü hak etmiş olduğu sıfata kavuşmuş olacak. Çünkü neyi inkâr ettiğini bilmeyen insan, neyi tasdik ettiğini hiç bilemez. Kelime-i Şahadet ise inkâr ve tasdikten oluşan bir karardır.
Şimdi önümüzde ümmetin ayı olan Ramazan ayı vardır. Receb ve Şaban aylarında istenilen vazifesini, irtibatını gerçekleştirerek belli bir iman ve İslâm kimliği elde etmiş olan Müslüman insanın, rahatlıkla eline alabileceği bir kitabı vardır. O da Kur’an’dır. Ramazan ayında eline Kitab’ını tutuşturan Yüce Varlık, sanki kuluna şöyle diyor: “Kitabıma iyi sarıl, onunla irtibatını sıklaştır. Çünkü, seni cennetimde görmek istiyorum...”
Dolayısıyla Ramazanı bir mektep bilerek rıza diplomasını hak etmek için, gerekli özeni göstermeliyiz. Onun bir Kur’an ayı olduğu bilinciyle diğer aylardan daha fazla Kur’an tilavet edip, mealini de okuyarak onu anlamalı ve yaşamalıyız. Bugünkü Müslümanların sorunu, Kur’an okumama değil, anlayıp yaşamamaktır. Milyonlarca hatimler yapılır, dualar edilir, fakat mealinden anlama ve yaşayarak anlamlandırma yönü tercih edilmez. Son zamanlarda bir kısım duyarlı Müslümanlar bu eksiği anlamış olmalılar ki, “Kur’an-ı Kerim Meal yarışmaları” düzenlemektedirler. Bu, sevindirici bir gelişmedir. Müslümanlar Ramazan ayını fırsat bilerek Kur’an’dan anladıklarıyla amel etmeli, anlamadıkları yeri de uzmanlarından sorarak hayata geçirmelidir.
Bu duygu ve düşüncelerle tüm okuyucularımın cumasını tebrik ediyor, sevgi ve muhabbetlerimi sunuyorum.
yeniakit