Abdurrahman Dilipak
15 Temmuz’un ardından
15 Temmuz’da sadece Türkiye kurtulmadı. Türkiye üzerinden BOP ile ele geçirilip, sınır, rejim ve iktidar yapıları değiştirilecek olan 22 ülke de bu beladan kurtuldu. Aslında tam kurtuldu denemez onlar için. Hani şu “Arap Baharı” derken “Kadife devrim” derken “kış”a ve “demir yumruk harekâtı”na dönen süreç var ya, bu süreç de 15 Temmuz’un devamı. 15 Temmuz’un arkasındaki “Şeytani akıl”, darbeye karşı çıkacak sivil harekâtı da örgütlemişti. Sonra yapılacak uzlaşıyı da planlamışlardı. Her şey “diyalog ve hoşgörü” çerçevesinde çözülecekti. “Hocaefendi” bölgesel ve uluslararası kronik sorunların çözümünde kilit bir rol oynayacak ve tabi ki “Nobel” ödülüne layık görülecekti. Keriman Halis nasıl ve niçin güzellik kraliçesi seçildi ise, Fetullah Gülen o şekilde “Evrensel barış elçisi” seçilecekti. “Yurtta sulh, cihanda sulh” sloganı ile Kemalistlere de mesaj veriliyor olacaktı bu şekilde.. Ermenistan, Kıbrıs, ‘Kürdistan’, Kudüs sorunu da çözülmüş olacaktı. Selahaddin’in çocukları haçlı ordusuna asker yapılacaktı, tabi TSK ile birlikte. Bölgedeki 22 ülkenin, sınır, rejim ve iktidarları yeniden şekillendirilecekti. 15 Temmuz, sadece Türkiye için değil, bölge devletlerinin de kurtuluşuna giden yolda bir kapı araladı. Bu iş 22 ülke ile sınırlı kalmayacak, tüm dünyadaki Müslüman topluluklar bu halkaya dahil edilecekti. Bugün ABD’nin arkasında saf tutan bir takım ülke yöneticileri aslında “kasabının bıçağını yalayan koyun”lara benziyorlar. Öyle bir plan yapmışlardı ki, akıllarınca her şeyi düşünmüşlerdi. Erdoğan öldürülebilir, teslim alınabilir, yurt dışına kaçmasına kapı aralanırdı. Hatta teslim alınır, halk direnişi devam edecek olursa diyalog yolu ile bir uzlaşmaya varılabilir, 2. bir ülkede sürgünde göz hapsinde tutulabilirdi. Yani Abdulhamid’in Selanik sürgünü gibi. Henüz davası açılmadı ama darbe tam istedikleri gibi olsaydı, yüzbinlerce kişi o gece gözaltına alınmış, temerküz kamplarında toplanmış olacaktı. Bunlardan tanınmış, sembolik isimlere özür dileyerek hoca efendiye biat teklif edilecek, diğer bazıları zaten ilk gözaltıdan sonra götürüp infaz edilecek, diğer kısmı hakkında hayali suçlamalarla davalar açılıp bu kişiler ağır cezalara çarptırılacaktı. Bir başka cezalandırma şekli de, seçilmiş kişi, kuruluş, politikacı ve bürokrat, uluslararası terör faaliyetleri örgütlemekle suçlanıp, bunların Lahey’de “Uluslararası Ceza Mahkemesi”nde yargılanması sağlanacaktı. Bunun için 5000 sayfalık bir dava dosyası hazırlandığı birçok yerli ve yabancı gazeteci, bölgede faaliyet gösteren STK temsilcisi, gözlemcinin tanıklıkları örgütlenmişti. Diğer bir grup, özellikle yurt dışında faaliyet gösteren STK ve şirket sahipleri, gazeteci ve yazarlar, yurt dışında görev yapan kamu görevlileri ya da yurt dışında çalışan, ikamet eden, cemaat için risk oluşturan kişiler hakkında açılan davalarda bunlardan yurt dışında olanların iadesi istenirken, Türkiye’de olanların yurt dışındaki suç örgütü ile ilişkilendirilmesi sağlanıp bu kişiler o ülkelere gönderilecek, oralarda yargılanmaları ve mahkûm olmaları sağlanacaktı. Darbe sırası, sonrası ya da daha sonra içeride bir direniş başlayacak olursa, bu defa PKK/PYD ve DEAŞ kartı gündeme gelecekti. İçeride kan gövdeyi götürürken, PKK Güneydoğu’dan, orta kesimden DEAŞ ve Akdeniz’e yakın bölgeden PYD, Hatay, Amanos koridorundan yani Fransızların Anadolu’yu işgal hattından silahlı militanlarını içeriye sokacaktı. Yani Dicle Fırat’ın doğusu, arası ve batısı 3 ayrı bölgeye ayrılmıştı. Eee, tabi NATO müttefiğiyiz değil mi? Türkiye’nin güvenliği de tehlikeye düştüğüne göre NATO ülkeleri de bize yardım edecektir.(!?) Bundan daha normal, tabii bir şey olamaz. Zaten yönetimi devralan güçler otoriteyi sağlayamadığına ve onlar da yardım çağrısı yaptıklarına göre ve zaten “teröre karşı” dost bir ülkeye elbette yardıma koşacaklardı(!?) Böyle bir durumda Kılıçdaroğlu mu karşı çıkacak, Akşener mi? DEAŞ ve PKK/PYD ne diyebilir ki! Arka planda ipleri efendilerinin elinde değil mi zaten. Hepsi sahibinin sesi. 5’li çete benzeri meslek odaları ve STK’lar, hatta bir takım Abant şerbetli ilahiyatçı, bilim adamı kılıklı soytarı da ekranlara çıkıp onların Türkiye için tek kurtuluş yolu olduğunu söyleyecekti. Karşı çıkan zaten susturulacaktı bir şekilde. Ne yani ODTÜ’lü, Boğaziçi’li bir takım ödüllü, saygın bilim adamları yalan mı söylüyordu! Dost kuvvetler kısa süre içinde, zaten birçok kişi neyin ne olduğunu anlamadan havadan, karadan denizden Türkiye’nin sınır güvenliği ve iç barışını sağlamak için Türkiye’ye asker indirecekti. İngilizler yardım için Kıbrıs’ta bekliyordu. Amerikalılar 6. Filo ile İskenderun açıklarında bekliyorlardı. Fransızlar bekliyordu. Yunanistan’ın “kardeşliğini” göstermesi için yeni bir fırsat doğuyordu. İsrail hava kuvvetleri ve EL-AL Havayolları o gün, Türkiye’deki Yahudilerin güvenli bir şekilde tahliyesi için, İstanbul, Ankara, İzmir gibi illere hava köprüsü kurarak güvenli bir tahliye için hazırdı. Her şey, ama her şey bütün ihtimalleri ile öngörülmüştü. Ama olmadı işte! Mekerallahu! Hesaba katmadıkları bir şey vardı ve o şey gerçek oldu. O gün aslında tarihin akış yönü değişti. Kapitalist emperyalizm geleceğini garantiye alabilmesi bu darbenin kazanılmasına bağlı idi. Değilse 3. Dünya Savaşına yol açacak, tarihin sonuna giden yolda bir medeniyetler arası çatışma kaçınılmaz olacaktı. Huntington da bunu söylemiyor mu idi. Onlar “Tarihin sonu” diyorlardı ama gerçekte “Kapitalizmin sonu”na gelinmişti. Kapitalizm can çekişiyordu ve acil “kan”a ihtiyacı vardır. İslam dünyasını yutabilirse tek kutuplu bir dünyanın liderliği ile yeniden küllerinden dirilebilirdi belki. Ama olmadı. Kehanet gerçekleşmedi. Bugün ABD’de, AB’de, NATO’da yaşanan kriz, başarısız 15 Temmuz darbe girişiminin sebep olduğu çalkantıların sonucudur. Bugün ırmak yatağını arıyor. O gün “La ilahe” dedik, şimdi “İllallah” deme günüdür. O gün şehidlerimiz ve yaşayan birer şehid olan gazilerimiz öyle bir zafer kazandılar ki, tarihin akış yönünü değiştirdiler.. 15 Temmuz 300 yıllık makûs talihin sonu olarak anılacak inşallah! “Ol mahiler ki, derya içredir de deryayı bilmezler” diye bir söz vardır. “Balıklar denizde yaşarlar ama denizi bilmezler”. 15 Temmuz kahramanları o gün tarih yazdılar. O tarihi yazarken aslında hiçbirimiz bu muhteşem sonucun farkında değildik.. Bizler tarih yaptık, tarihin yaşayan tanıkları olduk. Allah tekbir sesleri ile “fedayı can” eden ölümsüzleşen kardeşlerimize ve direnenlere “yaşayan şehidlerimiz”e rahmet eylesin. Selam ve dua ile. Yeniakit