İbrahim Karagül
2012
Suriye'nin geleceği birbirine geçmiş iki bölgesel cepheleşmeyi tehlikeli bir noktaya getirdi: İran merkezli Sünni dünya ayrışma ile İsrail merkezli İran-Mısır'la çatışma senaryoları..
İran-Irak-Suriye cephesi ile bölgenin diğer ülkeleri arasındaki gerginliğin bu kadar tırmandığını hatırlamıyorum. Soğuk Savaş'tan bu yana, Irak işgali dönemlerinde bile, Şii-Sünni kamplaşması böylesine bölgesel boyut kazanmadı. Yıllardır hep tartışılan Şii Blok-Sünni Blok ayrışmasına yönelik tezler hiç bu kadar gerçeğe dönüşmedi.
Sadece birkaç günlük gözlem bile bunu anlamaya yetiyor artık. Türkiye'nin Suriye'de değişimin öncü ülkesi olması, Irak'taki Sünnilerle yakınlaşması, Irak'ın etnik ve mezhepsel ayrışmasının Türkiye ile Kürtleri yakınlaştırması "Sünni ittifak" tezlerinin yıllardır devam eden ciddi sorunların bile üstünde tutulduğu gerçeğini ortaya koyuyor. Tahran'ın Şam yönetimine tam desteği, Tahran-Bağdat dayanışmasının Şam'ı korumaya alması da "Şii ittifak" tezinin her şeyin üstünde tutulduğunun göstergesi.
Mesut Barzani'nin Türkiye ziyareti ve verdiği mesajlar, Tarık Haşimi'ye sağlanan koruma, Nuri El Maliki'nin "Türkiye düşman oldu" açıklaması ve Tahran ziyaretiyle verdiği fotoğraf da bir tür mezhepsel dayanışmadır. Maliki gibi bir kukla yönetimin mezhepsel dayanışma değil, Suriye'ye yönelik dış müdahale ihtimaline karşı antiemperyalist bir tavır aldığını düşünmek saçmalıktan ibarettir.
Bölgenin kendi içinde derin iki kampa ayrılması, Soğuk savaş sonrası ilk ciddi kırılmadır ve önü alınmazsa çok tehlikeli sonuçlara yol açacak. Tamamen yaşadığımız coğrafyanın zaaflarından kaynaklanan bir "iç düşman"la karşı karşıyayız.
İkinci cepheleşme İsrail ile Irak ve Mısır arasında, biraz daha dış etkenlerin yol açtığı ve uzun süre devam eden çatışma senaryosu.. İsrail-İran krizini biliyoruz, günlük takip ediyoruz, konuyla ilgili hemen hepimizin kanaatleri var. Her gün tazelenen bir çatışma, savaş tehlikesi bu...
İsrail Genelkurmay Başkanı Benny Gantz, günlerdir medyaya ardı ardına açıklamalar yapıyor ve savaş tehditleri savuruyor. Son açıklamasında; "Stratejik gerekçeler ve bölgedeki istikrarsızlığı değerlendiren istihbaratımız, savaş çıkma olasılığının geçmiş dönemlere oranla çok daha büyük olduğunu değerlendiriyor" ifadesini kullandı. Ona göre bu savaş İsrail sınırları içinde ve dışında basit bir savaş olmayacak.
Benzer açıklamaları bir çok İsrailli yetkiliden duyuyoruz. "Suriye konusunda İran'ı tedirgin etmeye yönelik çıkışlar bunlar" yorumu, ilk akla gelenlerden. Böyle bir tarafı var açıklamaların ancak bunun ötesine geçen ve ciddiye almamız gereken bir resmi daha bir dikkatle ve tedirginlikle okumak gerektiğini düşünüyorum.
İsrail-İran krizinin dışında yeni bir kriz daha belirginleşiyor. Hüsnü Mübarek'in devrilmesinden sonra, yeni Mısır ile İsrail arasında gerilim özellikle Sina yarımadasında artıyor. Tarafların askeri hareketliliği bir tarafa, Camp David anlaşmasına son verilmesine yönelik Mısır halkının talepleri iki ülke arasındaki açıyı genişletiyor.
Son olarak Kahire İsrail'in doğalgazını kesti. Her ne kadar tamamen ekonomik sebepler gösterilse de İsrail tarafı bunun siyasi olduğuna yönelik açıklamalar yaptı. İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman'ın; "Mısır, İran'dan daha büyük tehdittir" açıklaması "gaz kesme" olayının algılanma biçimini ve İsrail'in Mısır'a bakışını açıkça ortaya koyuyor.
Tam burada; "nerden nereye" diye bir hatırlama yapmakta fayda var.
2005'te Hamas'ın seçim zaferinden sonra Filistin iç savaşının temelleri atılmıştı. ABD, İsrail ve Mahmut Abbas, özellikle de ihanetiyle meşhur olan Mahmud Dahlan arasında yapılan işbirliği vardı. Bush, Rice, ünlü neocon Eliot Abrams ve Filistin yönetiminin Hamas'ı ezmek için giriştiği kanlı bir ortaklıktı bu.
İsrail Savunma Bakanı, Dahlan ve dönemin Başbakanı Ehud Olmert gizli toplantılar yaptı. Filistin iç savaşı böyle çıkarıldı. Hamas'a önce ambargo uygulandı, başarılı olmayınca iç savaş çıkarıldı. ABD ve İsrail'den açıkça silah konvoyları getirildi, El Fetih'e silah aktarıldı. Gazze'ye girilecek, Hamas ezilecekti.
Hamas komployu fark edip erken davrandı ve Gazze'de yönetimi ele geçirdi. El Fetih'in istihbarat merkezinde, İsrail istihbaratıyla işbirliğinin belgeleri ele geçirildi. Dahlan'ın işkence kayıtları bulundu. Amerikan yapımı silahlar ortaya çıktı: 7 bin 400 M-16, çok sayıda makineli tüfek; 18 adet ABD malı zırhlı araç, yüz binlerce mermi. El Fetih liderleri, komutanları ile Mossad ve CIA arasındaki ilişkileri ortaya koyan sayısız evrak bulundu.
Çarpıcı olan, Mısır'ın bütün bu kirli ilişkilerin merkezindeki ülke olmasıydı. İsrail saldırıyor, Mısır destek veriyordu. Hem iç savaşın hem de Gazze'ye saldırının ortağı Mısır'dı.
Kendini koruyamayıp sınır Refah sınır kapısına akın eden insanlar, Mısır'ın çelik duvarlarını geçemiyordu. Anlaşma böyleydi, talimat böyleydi. Mısır-İsrail ortak çıkarları bunu gerektiriyordu. Ortadoğu kentlerinde, sokaklar binlerce insanın İsrail'e öfkesiyle çınlarken, Mısır ve bazı Arap ülkeleri İsrail saldırılarından medet umuyor, saldırıları teşvik ediyordu. Ortak amaç: Hamas'ı sindirmek ya da zayıflatmak, mümkünse tasfiye etmekti. Mısır, Hüsnü Mübarek ve Ömer Süleyman sonrası, sessiz, derinden ve şaşırtıcı bir şekilde Filistin iç barışına öncülük etti. İsrail-Mısır ilişkileri gerilmeye başladı.
Türkiye-İsrail ilişkilerinin gerilmesiyle Mısır-İsrail ilişkilerinin gerilmesi birbirine benziyor. Bölgede çok ciddi zemin kayması, pozisyon değişiklikleri yaşanıyor. Hep söyleriz, yepyeni bir güç haritası şekilleniyor. Bunlar, yüz yıl sonra tanık olduğumuz gerçekçi arayışlardır. Ancak bölge içi kamplaşma bütün bu arayışları kabusa dönüştürecek güçte. Bu yüzden dikkat çağrıları yapıp duruyoruz.
yenişafak