Hasan Karakaya
Örtü yasağı... Bu işi, yine Anayasa Mahkemesi çözer!
Gazetelerdeki haberleri okuyorsunuzdur... Tuttukları köşebaşlarında hâlâ atını oynatanlar, hâlâ borusunu öttürenler ve hâlâ "ideolojik saltanat"ını sürdürenler, bunca "yasal düzenleme"ye ve bunca "operasyon"a rağmen hâlâ uslanmıyor.
En son olay, "İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları"nda yaşanan istifa furyası...
Adamlar ve elbette madamlar, "halkın tepkisi"ne rağmen, sahneye sürekli "ideolojik" ve "müstehcen" oyun koymaya devam ettiler, sonunda Belediye de yeni bir düzenlemeye gitmek zorunda kaldı.
Ondan sonra da vaveyla!..
"Vayy, Belediye bizim oyunlarımıza nasıl müdahale eder?..
Bize karışamazlar!"
Ulan, "para"yı veren o!..
Bırak, "kural"ı da o koysun!
Hem "ideolojik ve müstehcen oyun" sahnelediğin için "zarar" edeceksin, hem de "bildiğini okumaya" devam edeceksin!.. Senin verdiğin zarar benim cebimden çıkıyor, haberin var mı?..
Hem zarar edeceksin, hem de "saltanatın sürsün" diyeceksin!..
Nerede bu yoğurdun bolluğu?..
"İstifa" etmişmiş!..
Edersen et!..
Zaten etmezsen hatırım kalırdı!..
Şu hâle bakın;
Adamlar çöreklenmiş Belediye'nin bağrına; "Belediye'nin parasıyla ideoloji" kusuyorlar... Sahneye, bir "halk oyunu" koydukları yok!.. Ya "müstehcen" oyun, ya da "Ateist Aziz Nesin"in oyunları!..
Buna ne denir bilir misiniz;
Buna, "El bilmem nesiyle gerdeğe girmek" denir ki, bunların da bugüne kadar yaptıkları odur!..
Belediye'yi sömür,
Semir oğlum semir!..
Neyse ki, "istifa" ettiler de Belediye'nin sırtından birkaç "kene" eksildi...
Yoksa, istifa etmeselerdi var ya; bunlar Belediye'nin kanını kuruturlardı!..
Biz de zannederdik ki;
Belediye'de işler, "bizim oylarımız paralelinde" yürüyor... "İstifa"lar olmasaydı nereden bilecektik, Belediye'nin "ideolojik kuşatma" altında olduğunu!?!..
Vahh benim oylarım!..
YASAK HÂLÂ SÜRÜYOR
Malûm, "ideolojik kuşatma"nın hüküm sürdüğü tek yer "Şehir Tiyatroları" değil... YÖK'ün "serbest" kararına rağmen, bazı üniversitelerin tamamında değil ama "fakülteler" ve "dersler" bazında "başörtüsü yasağı" devam ediyormuş!..
"TESEV'in raporu"na göre;
"Başörtülü hanımlar"ın kamuda ve özel sektörde yaşadığı sıkıntılar devam ediyor... Bunca "olumlu" gelişmeye rağmen "kamusal alan"da, "başörtülü hanımlar"ın varlığı fazla hissedilmiyor!..
Ve yine;
Ayrımcılığa uğrayan kadınlar; kendilerini; "Engelli!.. Özürlü!.. Zenci!.." olarak görmeye devam ediyorlar.
Yine rapora göre;
İşverenler, "başörtülü"leri "imaj kaygısı" yüzünden istihdam etmek istemiyormuş... "Bazı dindar işverenler" de, "damgalanmak"tan ürktükleri için, bu zulme tepki vermiyorlar; "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" mantığı ile yasağa göz yumuyorlarmış!..
Yasak, öyle uygulanıyormuş ki;
"Apartman yöneticisi" olan hıyarın biri; "Kapıcılık Hizmet Yönetmeliği"ne; "kapıcının eşi başını örtemez" diye hüküm koydurmuş iyi mi?..
Uzun lâfın kısası;
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın "yasakların kalktığı" yönündeki beyanatlarına, YÖK'ün "kıyafet serbest" açıklamalarına rağmen, maalesef "örtü yasağı" birçok yerde devam ediyor...
Başörtülü kadınlar;
Bırakın "milletvekili" olmayı, "işçi" bile olamıyor... "Kapıcı eşi"ne de yasak uygulanıyorsa, varın gerisini siz düşünün!..
TEKİRDAĞ'DA SKANDAL
Biliyorum... TESEV'in raporu, nihayetinde bir "anket" çalışmasının ürünüdür... Anketler de, "isteğe göre" sonuç verirler... Dolayısıyla; "Bu raporun doğru olduğu ne malûm?" diye soranlar çıkabilir.
O halde;
"Rapor" ve "rakam"lardan vazgeçip, "yaşanan bir olay" aktarayım sizlere!..
Hem de, "taptaze!"
Hem de "dün"den!..
Efendim, devletin resmî ajansı AA'dan "dün saat 17.00'de" geçen haber şöyle:
"Tekirdağ'ın Malkara ilçesinde, dereceye giren öğrenciler ile rehber öğretmene teşekkür belgesi verilmesi töreninde öğretmenin 'başörtülü' olduğu gerekçesiyle dışlandığı iddia edildi.
Belge alamadan öğrencilerinin yanından ayrılan rehber öğretmen Safiye Erdoğan, Kaymakam Yunus Fatih Kadiroğlu'nun belge verdiği öğrencilerle çektirdiği fotoğraf karesinde de yer almadı.
İlçe stadında 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından protokol üyelerinin halkın ve öğrencilerin bayramını kutlamasıyla başladı.
Kutlamalar çerçevesinde, geçen hafta İstanbul'da düzenlenen Matematik ve Fen Bilimleri Proje Yarışması'nda dereceye giren Kozyörük İlköğretim Okulu öğrencileri Hilal Kay ve Özge Eylem Demir ile öğrencilerin rehber öğretmeni Safiye Erdoğan'a teşekkür belgelerinin verilmesi için yerlerini almaları istendi.
Yerlerini alarak Kaymakam Kadiroğlu'nun elinden teşekkür belgesini almayı bekleyen rehber öğretmen Erdoğan'ın Kaymakam tarafından 'başörtüsü olduğu gerekçesiyle uyarıldığı, bu nedenle öğrencilerinin yanından ayrıldığı' iddia edildi.
Kaymakam Kadiroğlu, iki öğrenciye teşekkür belgelerini vererek, öğrencilerle gazetecilere poz verdi.
Kaymakam Yunus Fatih Kadiroğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 'olayın tamamen kendisinin dışında geliştiğini' iddia etti."
Demek ki neymiş;
"Kâğıt üstünde" kalkan yasak, "kürsü üstünde" aynen devam ediyormuş!..
Peki, ne zamana kadar?..
AYM'YE BİREYSEL BAŞVURU
Bildiğim kadarıyla; Anayasa Mahkemesi'ne "bireysel başvuru" hakkı 23 Eylül 2012'de başlıyor... Yani, 23 Eylül 2012'den itibaren hemen her vatandaş uygulamalardan dolayı uğradığı "haksızlık ve adaletsizlik"lere karşı Anayasa Mahkemesi'ne dâvâ açabilecek.
Hani, diyorum ki;
O gün geldiğinde "başörtülü bir üniversite öğrencisi" ya da "bir öğretmen" veya "kamuda çalışan bir memur" Anayasa Mahkemesi'ne "dilekçe" yazıp, dese ki;
"Ben, başörtümden dolayı ayrımcılığa uğruyor ve filânca derse alınmıyorum!.. Ben, filanca kamu kuruluşunda filanca işi yapıyorum...
Ancak zorla başımı açtırıyorlar... Bana ve benim gibilere kılık-kıyafet serbestliği tanınmasını istiyorum.
Bilgilerinize arzolunur."
Anayasa Mahkemesi, birkaç yerden böyle "dilekçe"ler aldığında ne yapar acaba?.. "Kamusal Alan dayatması"na devam mı eder, yoksa "özgürleşen Türkiye"de "özgürlükçü" bir karar mı verir?..
Anayasa Mahkemesi'nde hâlâ "despot kafalı" üyeler olduğunu biliyorum... Mahkemede "katıksız asker iki üye"nin görev yaptığının da farkındayım...
Ama, diyorum ki;
Eskisi kadar "şedit" değiller.
Ve ayrıca, sayıları "parti kapatmaya" yetmeyecek kadar azaldı.
Zaten, 23 Eylül'e kadar da; kim öle, kim kala!.. Bakarsınız, "özgürlükçü"lerin sayısı artıvermiş!..
Onlar da karar vermişler;
"Başörtüsü her yerde serbesttir... Devlet daireleri ve kamusal alanlar dahil... Başörtülü hanımların milletvekili olmalarında da bir sakınca yoktur... İsteyen, istediği gibi giyinmekte özgürdür... Çünkü Türkiye, despot bir ülke değil... Türkiye, özgürlükçü bir ülkedir."
Ne dersiniz, olmaz mı?.. Anayasa Mahkemesi, bir gün gelip de böyle bir karar veremez mi?..
Ne yani;
Hayal mi görüyorum ben?..
Ama unutmayın...
Hayal edemeyen;
Gerçekleri hiç göremez.
Ben, böyle bir Türkiye'yi hayâl ediyor, görmeyi çok arzuluyorum.
İnşaallah görürüm.
Zira;
Bu "ideolojik kafa"larla,
Bu "despot"larla,
Bu "yasakçı"larla uğraşmaktan bıktım.
Artık; özgürlük istiyorum, özgürlük!..
Bu kompleksle, buraya kadar!
Adam, safi kompleks!..
Öyle bir "aşağılık kompleksi" var ki, sürekli "uzun" görünme arzusu içinde... Hani, utanmasa "uzun" görünmek için "apartman topuk" giyecek... Gerçi, "topuklu ayakkabı" giymedi değil...
Onu da giydi... Ama "kompleks"ini giderebildi mi bilmem.
Ne var ki;
Ne varsa "kendinden" olacak... "Sokma akıl"ın akıl olmadığı gibi, "apartman topuk" da "boy fukaralığı"na çare olmuyor...
Tıpkı, "Ermeni oyları"nın tur kazanmaya çare olmadığı gibi!..
Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'den söz ediyorum... Malûm, "Ermeni oylarını alabilmek" için "soykırımı inkâr edene hapis" öngören bir yasa çıkarmıştı... Bu yasadan dolayı "Türklerin nefreti"ni kazandığı gibi, "Ermeni"leri de memnun edememiş olacak ki, önceki günkü "ilk tur"da "yenilgi"ye uğradı... Sosyalist aday Hollande yüzde 28 oy alırken, Sarkozy yüzde 26'da kaldı...
Bu "2 puanlık fark" var ya; ikinci turda "yüzde 46 - yüzde 54" olabilir ve Sarkozy; "31 yıl sonra, iktidardayken seçilemeyen ilk cumhurbaşkanı"olarak tarihe geçer.
Demek oluyor ki; bu işler "rol çalmak"la, "topuklu ayakkabı" giymekle ve hele hele "Türkiye'ye düşman" olmakla yürümüyor...
Ne olacaksa, kendinden olacak!
yeniakit