Ahmet Taşgetiren
Ak Parti kendine bakıyor mu?
İktidar her ne kadar bir ittifaka dayanıyorsa da, asıl olarak Ak Parti sorumluluğunda işliyor kabul edilebilir. İttifakın büyük ortağı ve fiilen işi o götürüyor. Toplumun da esasta Ak Parti’yi sorumlu gördüğünü sanıyorum. Bir yönden, MHP’nin duruşunun bile Ak Parti’ye fatura edildiğini düşünüyorum.
Ne görünüyor diye baktığımda itidale ermemiş bir siyasi duruştan söz etmek lazım kanaatindeyim. Çıktığı noktadan çok uzaklaşmış, tezleri darmadağın olmuş, kaygılı, ülke sorunları konusunda tutarlılık hassasiyeti aşınmış bir iktidar.
Hukuka yaklaşım konusunda her gün bir mevzi kaybeden.
Özgürlük kısıtlamaları konusunda pervasız davranan.
Güç kullanma konusunda ölçüsüzlüğü adet edinen.
Farklı ve sancılı toplum kesimlerinin ruh dünyalarını anlamak gibi bir derdi bir kenara bırakmış.
Her gün biraz daha, yola çıkarken düzeltme iradesi kuşandığı klasik devlet tavrını içselleştirdiği izlenimi veren.
Devlet diliyle var olduğu bütün kademelerde kibir görüntüsü sergileyen.
Kendi kendine yabancılaşmakta tereddüt etmeyen.
Kamplaşmayı dert edinmeyen, dolayısıyla toplumun bir kesiminin genelde öfke – düşmanlık duygularını besleyerek iş götürmeye çalışan. Bunun toplumun öteki kesimlerine yöneltilmesi ölçüsünde geleceğe yönelik nasıl bir toplumsal çatışmaya zemin hazırladığını hesaba katmayan…
Şu yazdıklarım, Ak Parti’nin yola çıkarken ulaşmayı arzuladığı durumlar mıydı?
“Biz bu değiliz ki…” denebilir, ama bir kere daha baksınlar ülkeye, kendi dillerine, yaptıklarına…
“Siyasi gücünüz var” yapıyorsunuz.
Ama ülke yönetimi öyle bir şeydir ki, siyasi gücünüz olsa bile yapmamanız gereken şeyler olur.
Toplumsal barış, en çok iktidara lazım.
Size oy vermeseler bile insanların “Oy vermedim ama çalışıyorlar, iyi şeyler de yapıyorlar…” demeleri en çok size lazım.
Ama öyle bir gerilim var ki, evet insanların yüzde 50’sinden oy alınıyor, ama geriye kalan yüzde 50 de kendi partilerinin çok çok iyi şeyler vadetmesi sebebiyle değil, sizin iktidarınıza duydukları öfke sebebiyle siyasi tavır belirliyorlar. Burada en kritik olan da milletin birliğini temsil etmesi gereken, bana göre temsil ettiği değerler itibariyle de en çok Ak Parti’nin itina etmesi beklenen Cumhurbaşkanının bir kamplaşma alanı oluşturmuş olması. Anlamıyorum hiç mi kaygılanılmaz, hiç mi düşünülmez, hiç mi bunun nasıl bir değer aşınmasına tekabül ettiğine bakılmaz ve Cumhurbaşkanı kamplaşmanın odağında yer alır.
Nasıl bir ülkede nasıl bir kamplaşma yaşıyoruz ki Cumhurbaşkanı hakkında yapıldığı iddia edilen hakaretler sebebiyle binlerce dava açılmış. (13 kasım tarihli haber 63 bin 41 dava açıldığını bildiriyor. 13 kasımdan 28 Aralık’a kadar başka dava açılmadıysa…) Sormak gerekmez mi bir ülkenin insanlarının Cumhurbaşkanı ile ilişkisi neden “hakaret” ilişkisi olsun ki?
En son nereye geldiniz? STK’lara kayyım atama noktasına. Vakıf, dernek her ne ise bütün STK’lar nefesimizi enselerinde hissetsinler. Size yönelik en etkili uyarımızın, “siz gidip başkaları gelirse ensede boza pişirme işini onlar islami STK’lara karşı yapmazlar mı?” sorusunu sorabiliyor olmamız bile bir anlam taşımalı değil mi? (İçişleri Bakanı Soylu bu düzenlemeye itiraz eden Yusuf Kaplan’ı aramış, bu düzenlemelerin islami STK’ları kapsamadığını söylemiş, hedef “Alman vakıfları, Yahudi vakıfları, yabancıların el atından kontrol ettikleri vakıflar, dernekler vesaire” imiş.) Ne yani rahatlayalım mı? Hukuksuzluk başkasına uygulandığında içimiz rahatlıyor mu?
Baroları hallettiniz.
Belediyeleri hallettiniz.
Anayasa Mahkemesi kararlarından sonra AİHM kararları da sizin hukuku ıskalayan rezervlerinizle kuşatılıyor. Yargıçlar bihakkın iktidarın gözetimine maruz. Öyle ki Adalet Bakanı’nın hukukun en temel ilkelerini “kızım sana söylüyorum” üslubunda söyleye söyleye canı çıktı. Bunları herhalde muhalefete söylemiyor sayın Bakan.
Bu memleketin Kürtleri PKK’dan ve güvenlik politikalarının cehenneminden kurtulmak için Ak Parti’yi bir sığınak olarak görmüşlerdi. “Kürtler’in en çok oy verdiği parti” diye övünürdü Ak Parti. Ne oldu şimdi? İktidarın bütün derdi, adeta MHP’nin yüklediği misyonla, Kürtlerin bir partiye oy vermesini önlemekte toplanıyor. Önleyemeyince demokrasiyi zorluyor, hukuku zorluyor… Kürtler itiliyor itiliyor, itiliyor. Bunu gören bir ehl-i insaf yok mu o yapının içinde?
İki parti çıktı Ak Partinin içinden. Bunlar, en çok, parti içinde iken söylenemeyenleri söylemeleri açısından önemli. Nitekim o partilerin liderlerine yönelik en önemli eleştiri de “Bunları parti içinde iken neden söylemediniz?” şeklinde oluyor. Söyleyemediler ya da kapalı kapılar ardında söylediler. Şimdi de söylenmiyor. Ama bakın o söyleyebilenlere, bir anlamda Ak Parti’nin ana kodlarını hatırlatıyorlar. “Nerden nereye geldiniz?” diye soruyorlar.
Nereden nereye geldiniz? Bakıyor musunuz? Neyi götürüyorsunuz, farkında mısınız?
Size oy verenlerin sancılı ve tutuk seslerinden anlayın ne olduğunu.