Hakan Albayrak
Faize Rafsancani kitabın ortasından konuşuyor
Doğrucu Davut olduğu için Humeyni ve Hamaney’in hışmına uğrayan İranlı âlim Hüseyin Ali Muntazari, 2007’de Japon gazetesi Mainchi’ye verdiği beyanatta demişti ki:
“Ayetullah Humeyni şiarları yükseltti, bizler de onunla beraberdik. Bu şiarlar vasıtasıyla insanlar meydana çıktı ve devrim kazandı. Şiarlarımız, ‘Bağımsızlık, Özgürlük ve İslam Cumhuriyeti’ idi. Bağımsızlık bir aşamaya kadar gerçekleşti. Ancak özgürlük ve İslam Cumhuriyeti’ne gelince hâlâ önümüzde uzun bir yol var… Anayasadaki meşru ve açık özgürlükler kolayca ezilmektedir. Bu da önderlerin kendileri için anayasanın ve şeriatın üstünde koydukları dokunulmazlıkla gerçekleşmektedir…”
Eski İran Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani’nin siyasetçi-aktivist kızı Faize Rafsancani de tıpkı Muntazari gibi özgürlük ve İslam Cumhuriyeti ilkelerinin çiğnenmesinden muzdarip; bununla beraber, “Bağımsızlık bir aşamaya kadar gerçekleşti” diyen Muntazari’den farklı olarak, bağımsızlık da yalan oldu diye düşünüyor.
Independent Türkçe’den Adem Yılmaz’a mülakat veren Faize Hanım, “Mevcut İran İslam Cumhuriyeti’nin 1979 devriminin ideal ve sloganlarıyla nasıl bir ilişkisi var?” sorusunu şöyle cevaplamış:
“Ne yazık ki artık devrimin özgürlük ve İslam gibi hedeflerinden hiçbir iz görmüyoruz, daha çok bunların sloganlarını atıyoruz. Devrim döneminde üçüncü slogan olan bağımsızlığı da yanlış anladık. ABD ile ilişkimiz olmasın diye Rusya, Çin, Kuzey Kore, Venezuela ve bir ölçüde Türkiye gibi ülkelere haraç ödüyoruz. Bu, ulusal çıkarlar çerçevesinde olması gereken ve ülkenin onuruna, şerefine ve ilerlemesine sebep olan gerçek bağımsızlıktan çok uzak bir durum.”
***
Faize Rafsancani, bu senenin ocak ayındaki protesto gösterileri sırasında, “bütün iç ve dış politikaları iflas eden rejim”in ülkeyi felâkete sürüklediğini belirtip, Hamaney’e “felâketin önüne geçmek için istifa et” çağrısında bulunmuştu.
Adem Yılmaz “Bu tepkiyi neden gösterdiniz?” diye sordu.
Faize Hanım’ın cevabı, söz konusu açıklamasından da ağır:
“Devrimin amaçlarına, İslam’a, insan haklarına ve ülkenin kalkınıp gelişmesine aykırı bir biçimde yurt içinde ve uluslararası alanda yapıcı olmayan aksine yıkıcı siyaset ve uygulamaların varlığı sebebiyle.”
“Devrim Rehberi” sıfatını taşıyan ve “Velayet-i Fakih” anlayışı çerçevesinde Hazret-i Mehdi’nin vekili olan (!) Hamaney’i açıkça devrimin amaçlarına ve İslam’a aykırı hareket etmekle suçluyor Faize Rafsancani.
“Velayet-i Fakih” anlayışını kesinlikle benimsemediğini ortaya koymaktan da geri durmuyor.
“Bir İran vatandaşı olarak Suriye, Irak ve Lübnan vatandaşlarına Velayet-i Fakih hükümet sistemini tavsiye ediyor musunuz?” diye sorulduğunda ilk tepkisi “Asla!” oluyor; mutlak otoritenin “genellikle yolsuzluk ve diktatörlüğü de beraberinde getirdiğini” söylüyor.
“İran İslam Cumhuriyeti’nin Esad rejimine verdiği desteği nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna verdiği cevap da kayda değer:
“Beşşar Esad’ı desteklemek; beş yüz binden fazla kişinin kanının dökülmesi, beş milyondan fazla mülteci ve bir ülkeyi yok etmek pahasına bir diktatörün hayatta kalması için çalışmaktır. Acaba bu uygulamanın her ne hedefle ve stratejiyle olursa olsun felaketten başka bir sonucu var mı?”
Korku imparatorluğuna teslim olmadığı, diktatörlüğe açıkça tepki göstermekten çekinmediği için geçmişte birçok kez tutuklanan Faize Rafsancani şu an özgür ama özgürlüğü diken üstünde…
***
Muntazari’nin sözleriyle başladık, Muntazari’nin sözleriyle bitirelim.
Şubat 1989’da, devrimin 10’uncu yıldönümü münasebetiyle yayımladığı mesajda şöyle demişti üstad:
“Ne yazık ki iş yapmak ve devrim değerlerini korumak yerine slogan attık. Halka değer vermek ve onu söz sahibi yapmak yerine halkın zeki ve aktif güçlerini hayal kırıklığına uğrattık, mücerretleştirdik. Bu yüzden şimdi öyle bir noktaya geldik ki, yönetimde kalabilmek için ilk sloganlarımızın ve değerlerimizin karşısında durmak zorunda kalıyoruz. İran hükümetinin ayakta kalması gerekçesiyle ahlaki ve İslami değerler ihlal edilemez! Söz konusu değerler, uğruna devrim yaptığımız ve halka sloganlarımızla vaat ettiğimiz değerlerdir. Devlet bir vasıtadır, gaye değil. Değerler gayedir.”