Aksiyonu konuşmadan reaksiyonu konuşmak

Siyonist işgal rejiminin Kudüs’teki ‘etnik temizlik’ kampanyası karşısında sağır ve dilsiz kalanlar, Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırıları görmezden gelenler, Batı Şeria’nın 1967’den beri çektiği işgal çilesine ve Gazze’nin 14 senedir muzdarip olduğu abluka ve ambargoya doğru dürüst tepki göstermeyenler, Gazze’den İsrail’e füze atılınca bülbül kesildiler; HAMAS’a lanet ve “İsrail’in kendini savunma hakkı” bahsi aldı başını gitti yine.

HAMAS’ın -askeri tesisleri hedef almakla kalmayıp- şehirlere rastgele füze atması tabii ki uluslararası savaş hukukuna aykırıdır ve bizim -ana akım- fıkhımızla da bağdaşmaz. (Dünkü yazımda HAMAS’ın füze yağmurunun Siyonist projeyi zora soktuğunu yazmıştım; öyle de olsa, biz Müslümanlar “Gaye vasıtayı meşru kılar” diyemeyeceğimiz için çoluk çocuğun hayatını tehdit eden bu savaş tarzını sorgulamak mecburiyetindeyiz. HAMAS inşaallah füze siyasetini gözden geçirir ve sadece askeri hedefleri vurmayı şiar edinerek füzelerini güdümlü hale getirmenin bir yolunu bulur.) Ama -maalesef- ideallerin ötesindeki vakıayı konuşacaksak her yönüyle konuşmamız gerekir. BBC’de Filistinli bir diplomatın dediği gibi: “Ortada bir aksiyon ve bir reaksiyon var. İsrail’in aksiyonunu konuşmadan HAMAS’ın reaksiyonunu konuşursak sağlıklı bir sonuca varamayız.”

***

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına göre Doğu Kudüs İsrail’in değildir ve Batı Şeria’ya İsrailli nüfus transferi yapılamaz. Bu hükümleri hunharca çiğneyen İsrail’e uluslararası müeyyide uygulanıyor mu? Hayır.

Uluslararası toplum sözde “4 Haziran 1967 Sınırları” içinde iki devletli çözümü öngörüyor, Filistinlilerin Batı Şeria (Doğu Kudüs dahil) ve Gazze toprakları üzerinde bağımsız bir devlet kurmasını sözde ilke olarak benimsiyor. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Kasım 1988’de -HAMAS henüz beşikte sallanırken- bu formülü resmen kabul etti, uluslararası hukuka göre İsrail toprağı olan sair Filistin toprakları üzerindeki hak iddiasından vazgeçti, üstelik İsrail’e karşı silahlı mücadelesine son verdi. Sonraki yıllarda daha ileri giderek Batı Şeria topraklarının hatırı sayılır bir kısmını -uluslararası hukuka göre kesinlikle Filistin’in hakkı olduğu halde- İsrail’e bırakmayı bile kabul etti. Ne oldu? Hayrını gördü mü bu uzlaşmacı tavrının? FKÖ ile İsrail’in 1993’te vardığı anlaşmaya göre bağımsız Filistin devleti 2000 senesine varılmadan kurulacaktı ama kurulmadı, kurulamadı. İsrail buna müsaade etmedi. Üstelik Batı Şeria’ya nüfus transferini, Doğu Kudüs’teki ‘etnik temizlik’ faaliyetlerini sürdürdü. Uluslararası toplum yine üç maymunu oynadı.

Çözümsüzlük HAMAS’ın tavrına bağlanabilir mi? Bağlanamaz. HAMAS liderleri 1990’lı yılların ikinci yarısından beri, özellikle de 2007’den bu yana “4 Haziran 1967 Sınırları” içinde bir çözümü kerhen de olsa kabul edeceklerini defaatle ortaya koydular. İsmail Heniye 2007’de El Cezire’ye verdiği beyanatta El-Fetih’le kuracakları ortak hükümetin hedeflerini anlatırken “1967’de işgal edilen tüm Filistin toprakları üzerinde bağımsız Filistin devletinin kurulmasını sağlayacağız” demişti. Halid Meşal de 2008’de çözüm için arabuluculuk yapan eski ABD Başkanı Jimmy Carter’a “1967 Sınırları”na dayalı bir çözüme mani olmayacaklarını söylemişti. Carter’ın Meşal’le görüştükten sonra yaptığı açıklamayı arşivden çıkarıp okuyalım: “HAMAS, Ortadoğu barışının önünde bir engel değil. Anlaşmanın bazı hükümlerini benimsemeyecek olsalar bile 1967 sınırları içinde bir Filistin devletini -Filistin halkının onaylaması şartıyla- kabul edeceklerini söylüyorlar. Yani HAMAS, (Filistin Devlet Başkanı) Abbas’ın barış çabalarını engellemeye kalkmayacak ve Filistin halkının referandum yoluyla destekleyeceği bir anlaşmayı kabul edecek.”

HAMAS, 2019’da, Gazze’ye yönelik ablukanın kaldırılması karşılığında İsrail’le uzun vadeli ateşkes anlaşması imzalamaya hazır olduğunu da beyan etmişti.

Çözümsüzlükte tayin edici tavır daima İsrail’in Filistinlilere zulmetmekteki ısrarı oldu. HAMAS’ın askerî faaliyetleri bahane. 2007’dir HAMAS’ın Gazze’de kontrolü sağladığı tarih; o zamana kadar niye dönülmedi “4 Haziran 1967 Sınırları”na? İsrail, Doğu Kudüs ve genel olarak Batı Şeria’da uluslararası hukuku ihlal etmeyi niçin ısrarla ve hunharca sürdürdü? Ve HAMAS olmasaydı şimdi Doğu Kudüs’ün Şeyh Cerrah Mahallesi’nde ‘etnik temizlik’ yapmaya kalkmayacak mıydı İsrail? Mescid-i Aksa’ya saldırmayacak mıydı? Mahallelerine ve mukaddesatlarına yönelik saldırıları çıplak elleriyle durdurmaya çalışan sivil Filistinlilere ateş açmayacak mıydı?

İnsan haklarının bayraktarı olma iddiasındaki Batılı devletler bu mezalime doğru dürüst reaksiyon gösterseydi, hatta tek başına ABD “Bunlardan derhal vazgeçmezse İsrail’e yaptırım uygularız” deseydi İsrail geri adım atar, HAMAS’ın füzeli reaksiyonu söz konusu bile olmazdı.

Ve…

İsrail şehirlerinde 12 kişinin ölümüne yol açan bu reaksiyonu mahkûm ederken Gazze’de 243 kişinin ölümüne yol açan İsrail bombardımanını “kendini savunma hakkı” diye meşrulaştırmaya kalkışmak hangi akla hizmettir?

***

Gerçekten hak hukuk derdinde olsalardı işlerin buraya varmasına asla izin vermezlerdi. Hiç değilse bu son yaşananlardan ders alıp ateşkesin hüküm sürdüğü şu günlerde salim kafayla nefis muhasebesi yapsalar ve Filistin’de adaletin tesisi için nihayet harekete geçseler diyeceğim ama biliyorum ki umurlarında değil.

Bu yazı toplam 914 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar