Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Tarihe tapınmak

Ataların dini” aslında, geleneğin dinleştirilmesi, tarihin kutsanması ile ilgili Şeytanın en büyük tuzaklarından biridir. “Tekasur” suresinde de “çoklukla övünenler, geçmişle övünenler” kınanır. Zira Allah bizi “mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir.” Bu bir imtihandır. “Göklerin ordularının komutası, hazinelerin anahtarı, peygamberlerin ya da kıralların elinde değildir.”

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Onları girdikleri çokluk yarışı oyaladı ve kandırdı. Onlar mezarları ziyaret edip kabirleri saymaya başladılar. Fakat iş sandığınız gibi değil! Hayır! Hayır. İş sizin sandığınız gibi değil. Yakında görüp öğreneceksiniz. İş sizin bildiğiniz / zannettiğiniz gibi değil. Ne olurdu biraz düşünseydiniz? Ne olurdu sizi kandırmayacak olan gerçek bir bilgiyle ilim sahibi olsaydınız? And olsun ki size cehennemi göstereceğiz. Çokluk yarışında olanlar cehennemi apaçık bir şekilde görecekler. Din günü, onların her birini verdiğimiz nimetlerden sorguya çekeceğiz.” Unutmayalım ki, çokluk yarışı, sadece azabı ve ateşi çoğaltır, işin bereketini ise yok eder. Para, güç, alınıp-satılan her şey, mallarınız, canlarınız sevdikleriniz sizin için fitneye dönüşür.

Tarih ve hal övünmek, dövünmek için, gelecek, ham hayaller peşinde koşmak için değil.

En kötü yönetimler döneminde bile, haksızlıklara direnen kahramanlar olabileceği gibi, en güzel zamanlarda hainler de olabilir. Önemli olan her iki zamandaki bu olay ve kişilerden ders alabilmektir. Osmanlı’yı, diğer bütün zamanların ve mekanların tarihlerini, adil şahidler olarak da böyle okumak gerek.

Ne kötü! Din, tarih, sağlık, gelenek, politika, ideoloji her şeyin içi boşaltılarak magazinleştiriliyor. Siyaset, media, eğitim kurumları bu konuda işbirliği içinde. Sloganlar, sübliminal mesajlarla, fantastik, kulağa hoş gelen içi boş hayal ürünü kurgularla kışkırtılan, büyütülen hayaller, gerçekler karşısında hüsranla sonuçlanır ve insanlar madden ve manen yıkım yaşarlar. Kırılma irtidata sebeb olur.

Kulağa hoş gelen vaadler, kolayca, emeksiz ve risksiz kazanç kumardır. Kumar Şeytan işi bir pislikten başka bir şey değildir. Günümüzde giderek her şey bir kumara/ şans oyunu (!) oyununa dönüştürülüyor. Eğitim ne kadar “Milli” ortada, tabii “Piyango” da ortada! İsminde “Milli” olan bakanlıklara bakın, olmayanına bakın, hangisi ne kadar milli! 

Bakın, Tarih, övgü ya da sövgü kitabı değildir. Tarih bir toplumun ortak hafızası ve tecrübeler birikimidir. Ulusal tarih dediğiniz 1600’lerin sonunda uyduruldu. İnsanlığın tarihi vardır. Ki o da Peygamberler tarihidir aynı zamanda. Vahiy bize bu tarihi iyi ve kötü yönleri ile örnekler, yanlış işlerden sakınalım ve güzellikleri geliştirelim diye. Firavunlar zamanı tarihi, Kur’an-ı Kerim’de bize en çok anlatılan dönemi ifade eder. Hz. İbrahimHz. Musa, Hz. Yusuf, Hz. Lut ve daha birçok peygamberin hayatı o coğrafyada geçti. Hz. Lut’un, Hz. Nuh’un hayatında bizim için, yeri geldiğinde sakınmamız gereken örnekler var. Firavunun sarayında bizim için icabında güzel örnekler var!

Tarih, sapkınlıkların meşrulaştırılması için kötü örnek olmamalı. Bu 4 Halife dönemi için de böyle, ısırıcı melikler dönemi içinde. Ve tabii bugün için de.

Tarihi “kahramanlar” ve “hainler kitabı” olarak okumak da bizi doğru sonuçlara götürmez. Kahramanlar ve hainler yok değil. Ama bizim kahraman sandıklarımız hain, hain sandıklarımız kahraman olabilir. Siyasetin hal ve geleceği şekillendirmek için tarihi manipüle etmek üzere, gerçeklerin üzerine bir şal örterek, dönüştürülmüş bir gerçeklik üretmeleri mümkündür.

 

Şair öyle der: “Bahset tarih, balığın tırmandığı kavaktan! Bak, arslan hakikate, ispinoz kafesinde; Tartılan vatana bak, dalkavuk kefesinde! “, “Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? “Tarih”i “tekerrür” diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” Şimdi biz de bir Jön Turc edasında “yeni Osmanlıcı” akım var. Bir “fes”, bir “rozet”. O rozet de fes de, Tanzimat hatırası aslında kökü batıda olan. Son dönemde Mehter bile “Donizetti” Paşaya emanetti. Klasik musikimizin Hamparsum Efendinin himmeti ile gelecek nesillere aktarılmaya çalışılacak hale düşürülmesi gibi.

Osmanlı’da her şey doğru, iyi güzel mi idi? Ya da Selçuklu’da. Daha geriye gidelim Emevi’de Abbasi döneminde. Kuşkusuz iyilikler olduğu gibi kötülükler de sözkonusu idi. Peygamberlerin kurdukları devletlerin bile nasıl yok olduklarını biliyoruz. Devletler için Ebed - müebbed tartışmasına bir de bu gözle bakın. Bu devletler kolay kurulmadı ve nasıl yıkıldılar, bakın bakalım. Zulm ile abad olunmaz. Devletsizlik ayrı bir felaket, ama Stalin Rusya’sı, Hitler Almanya’sı, Firavun’un Mısır’ı, Kerbela bir devlet belasıdır. Din ve devlet büyüklerini kutsayan topluklar, onları mutlaklaştıran topluluklar Şirk tehdidi altında olurlar. Yöneticileri de o “Allah’ın kulları”nı kendi kulları gibi görmeye başlarlar. Onları Allah’ın dini, Resulullahın sünnetinden vazgeçirip kendi dayattıkları normlara tabii olmaya zorlayarak, onlar üzerine hüküm koyarak onları Teb’a ve reaya konumuna zorlarlar. Saltanat sevdasına kapılırlar. Hiç kimse “la yüs’el” değildir.

Bakın, Osmanlı dediğimiz yapı birkaç dönemden oluşur. Kuruluştan, yani 1299’dan 1453’e beylikler dönemidir. 1453’den 1520’ye 67 yıl geçiş dönemidir. 1520 de Kanuni 10. Osmanlı padişahı olarak tahta oturdu. Fatih 7. Osmanlı padişahıdır. Osmanlı 1299’da bir beylik olarak kuruldu. Beylikler dönemi 152 yıl sürdü. 6 sultan gelip geçti. Osman Gazi 27, Orhan Gazi 33, 2. Murat 30 yıl ülkeyi yönetti. Fatih’ten Kanuni’ye geçiş dönemi 69 yıl sürdü, 3 padişah gördük Fatih 30 yıl, 2. Beyazıt 31 yıl tahtta kaldı.  Kanuni ile başlayan dönem Tanzimat’a kadar 198 yıl sürdü, 12 sultan gördük. 16.5 yılda bir sultan değişmiş ortalama. Kanuni 46 yıl, 4. Mehmet 39 yıl tahtta kalmış. Saltanatın 14. yılında Bağdat seferine çıkmış. O yıllarda Fuzuli “Şikayetname”sini yazmış. Diyor ki, “selam verdim, rüşvet değildur deyu almadılar.” Lale devri aslında 1718’dan 1730’a 11 yıldır. Devamında Tanzimat’a yani 1839’a kadar 121 yılda 7 Padişah gelmiş. Tahta kalma süreleri ortalama 1’yıl. 3. Ahmet ve 1. Mahmut 27+24 yıl saltanatta kalmışlar. Tanzimat 1839-1876 döneme verilen ad. 35 yılda 4 Padişah gelmiş. Ortalama 8.7 yıl tahtta kalmışlar. 2. Mahmut 31, Abdulmecid 21 yıl, Abdulaziz 15 yıl tahtta kalmış. İttihad Terakki dönemi 1876-1920 arası 44 yıl. 3 Padişah gelmiş-geçmiş. 2.Abdülhamid 33 yıl, Mehmed Reşad 9 yıl, Vahdeddin 4 yıl.

Akif der ki, “Geçmişten adam hisse kaparmış. Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? ‘Tarihi ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi!”

Bakın 12 Osmanlı padişahı tahttan indirilmiş. %33 yani. 1. Murat şehid olan tek padişah.

Osmanlı sultanları içinde “kardeş katili olanlar” da var, “Gavur Padişah” diye anılanı da. Öldürülenleri de. Peygamber çocuğu Habil-Kabil’le başladı bu işler. Her dönemde iyiler ve kötüler oldu. Yıkılmaz sanılan imparatorluklar boşuna yıkılmadı. Çoğu düşmanın gücünden değil, cahili, sefahat, zulüm sebebi ile kendi zaafları yüzünden, kendilerini değiştirmek yerine, rakipleri ile uğraşırken yıkıldılar. Yıkılışa giden yolda, “ya kelleni ya da fetvayı gönder” diyen zalimlerin karşısında İmam-ı Azam gibi ser verip boyun eğmeyenler de vardı, siparişle uygun fetva veren, o fetvalarla haramları helal sayanlar da vardı. Tarih ve gelenek adına, din ve devlet büyüklerini İlah ve Rab edinenlerin vay haline. Sırat-ı müstakim üzere olanlara selâm olsun. Selâm ve dua ile.. 

Bu yazı toplam 907 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar