Abdurrahman Dilipak
Aman kardeşim aman!
Aman kardeşim aman, galiba ahir zaman!
Hem zaten biz “Alemlere rahmet olarak gönderilen ahir zaman peygamberi”nin ümmeti değil miyiz?.
Bugün, dün kaldığımız yerden devam edelim. Resulullahın tekrar tekrar ikaz ettiği konuları tekrar, bir kez daha hatırlayalım. Kur’an-ı Kerim’deki belki bazı konularda onlarca kez ikaz edilen şeytanın hileleri ile ilgili uyarılarımıza, bunlar birilerinin ağzının tadını kaçıracak da olsa devam edelim.
Şahinalp, M. Vehbi, “Kur’an-ı Kerim’de ‘Mütref’” Kavramı üzerine bir makalesinde de anlatmaya çalıştığı gibi, Kur’an-ı Kerim’de kınanan özellikler üzerine ilginç tesbitlerde bulunur. Mütref, refah, zevk, eğlence peşinde koşanlara denirken, Batar eldeki imkânla yetinmemek, zenginlikte şımararak azıtmak, ihtirasla istemek, büyüklenerek hakkı kabul etmemek, kendini beğenmişçesine çalım satarak yürümek, nimeti inkâr etmek, nankörlük yapmak, nimetin kadrini bilmemek, şükretmemek anlamlarını ifade eder. el-Eşer “Batar”dan daha baskın şekilde aşırı derecede şımarmak, zenginlik sarhoşluğu içinde, “ne oldum delisi” olmak, lüks hayata düşkün olmak gibi anlamlar içermektedir. el-Merah ise
ölçüyü kaçıracak şekilde aşırı sevinç, kendini beğenmişlik, zorbalık, kabalık ve şımarıklık anlamlarına da gelmektedir.
Çok yiyen, obur kişiler de kınanır kitapta.. et-Tuğyan mal ve makam, güç sarhoşu olup azıtmak, taşkınlık yapmak anlamına gelmektedir. el-Utüll çok yalanlayıcılar, insanlara yaranmak için yağcılık, yalakalık, moda tabiri ile tetikçilik ya da trollük yapanlar, çok yemin eden aşağılık kimseler, herkesi ölçüsüzce ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götürenler, hayırlı kişi ve işleri engelleyen, saldırgan, günahkâr kimseler, zorba, saygısız, kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğu zaman: “(Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır” diyenler ya da ayetlerin hatırlatılmasından rahatsız olanlardır.
Güç, servet ve iktidar sahibi olduktan sonra İlahlık ve Rablik taslarcasına, insanlara hüküm koymaya, onları kendi hesap, heva ve heveslerine göre terbiye etmeye kalkan bir şekilde zengin olup, dünya işlerinde başarılı gözükenlerin sarhoşlukları konusunda insanlar dikkatli olmalıdır. Bunlar hayatı kumar olarak gören, fuhşa batmış, ikiyüzlü, yalancı ve fasık kişilerdir genellikle. Bunlar hem gazaba uğrayacak olanlardır ve hem de kendilerine meyleden toplulukların helakına sebeb olurlar. Her zaman, her yerde ve her konuda bunlardan uzak duralım. (Nefsin hastalıkları ile ilgili notları bazı ahlak kitapları ve makalelerden derledim.)
Bakın, Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir iş yoktur. “Gayeye giden her yol meşru değildir”(!?) Allah’ın herhangi bir şeye mecbur edemezsiniz. Hayır da şer de Allah’ın iradesi içindedir. Bizim O’nun rızasına tabi olmamız gerekir. Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz Allah bilir. Biz Allah’tan “hayırlısını” isteyelim. “Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil” diyelim. Allah’ın “Bize hakkı hak, batılı batıl göstermesini” dileyelim. Hakta toplanmamızı nasib etmesini isteyelim ve o yönde ilerleyelim.
Bakın, malımız, canımız, çocuklarımız, sevdiğimiz ne varsa, o şey bizim için bir “fitne”, zor bir imtihan olabilir. “Dua ile istenen bela”ya dönüşebilir. Şeytanın oltasına taktiği yeme, dönüşebilir. Para, pul, makam, şehvetle istediğiniz, sizin için “idol” olan her şey bir puta dönüşebilir. İhtirasla istediğiniz her şey sizin imtihanınız olur!
Dünya hayatı bir seçimden ibarettir. Biz eğriye karşı doğruyu, çirkine karşı güzeli, faydasıza karşı faydalıyı, batıla karşı hakkı, müfside karşı muhlisi seçelim. “Allah’ın ipine sımsıkı tutunalım.” Eğer Allah’ın rızasına bağlı kalırsak, biz “galu bela zamanı”ndaki ahdimize sadık kalırsak, o kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan eden Allah “bizi yeryüzünün varisi kılmak” ister, “yeryüzünü bize mescidkılmak” ister. “Bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek ister”. Bizim ellerimizle, Mekke-i Mükereme’yi, Medine-i Münevvere’yi, Mescid-i Aksa’yı, mukaddes Turi Sina ve mukaddes Tuva-yı, Arz-ı Mevud’u muvahhidlerin eli ile özgür kılmak ister!
Biz Allah’ın dostlarını dost edinelim, şeytanın dostlarından uzak duralım. Unutmayalım ki, bu dünyada kimlerle berabersek, öbür dünyada onlarla beraber olacağız. Bu dünya ahiretin tarlasıdır. Bizim için bir sürgün yeri, bir imtihan yeridir. Hz. Adem’in ve Hz. Havva’nın çocukları tekraren aynı imtihana giriyorlar. “Haddi aşmak”tan sakınalım. Şeytanın yalanlarına kanmayalım, nefsimize hoş gösterdiği yoldan gitmeyelim.
İnsanlar bizim elimizden, dilimizden, yaptıklarımızdan emin olacak. Siyaseten vekâlet vereceğiniz kişiler, sizin malınız, canınız, namusunuz, akıl-inanç ve nesil emniyetinden sorumludurlar. Emanet bu şarta bağlıdır. Masiyette itaat yoktur. Aklınızı kiraya vermeyin. “Biad” diye dinde olmayan şekli ile insanları kendine tabi olması için plan yapanların karanlık emellerine alet olmayın! “Sizden olan”, yetkisini sizden alan ve size hesap verenlerdir, bunu unutmayın. Size tepeden bakanlar ve azarlayanlar değil. Evinizin anahtarını kendilerine emanet edemeyeceğiniz kişilere vekâlet vermeyin. Böylece şeytanın meydan okumasına karşı, onun hile ve tuzaklarına karşı “Euzubillahimineşşeytanirraciym, Bismillahirrahmanirrahiym” diyerek yola çıkalım. Ölçü budur! Selam ve dua ile.