Abdullah Büyük
Anlayana...
“Hiçbir nefsin felakete duçar olmaması için Kur’an ile nasihat et.” En’am Suresi/70.
İnsan, işlemiş olduğu bir günah ile çok tahribat yapabilir. Mesela, bir kibrit çöpü veya bir çakmak çakması ile binlerce hektarlık ormanlar yanmakta ve kül olmaktadır. Hatta söndürülmediği takdirde bir ev değil, bir mahalle ve bir şehir yanıp kül olur.
Tıpkı bunun gibi, öyle hata ve günahlar vardır ki vücut iklimimize, yaşadığımız ülkemize sıçraması halinde bunun önünü almakta zorlanırız. Kitabımız, nice milletlerin ve devletlerin işlenen günahlar yüzünden tarih sahnesinden silindiğine dikkatimizi çeker.
İşte bu iki önemli örnekten hareket ederek, haftalık mesajımı sunmak istiyorum. Umarım baltayı taşa vurmayız ve mesajımız ahrette karşımıza çıkarak bizden şikâyetçi olmaz. Çünkü biliyor ve inanıyoruz ki her hatip, her konuşmacı, yazar konuşmalarından, yazmalarından, mesajlarından hesaba çekilecektir.
Müslümanlar, Müslüman kardeşlerinin sorunlarına, problemlerine kalplerinde yer vermekle sorumludur. Müslüman insanların sorunlarına kalplerinde yer vermeyenlerin, son nefesi, kabir hayatı, mahşere yürüyüşü, hesabı ve sırattan geçmesi hayli zordur.
Yitik hikmetlerimden biri olarak algıladığım aşağıdaki gerçekle yüzleştiğimizde, ülkemizde cereyan eden olayların sıradan bir olay olmadığını anlarız. Bertrand Russel’in tespitine lütfen kulak verelim: Şüphe yok ki beyaz adamın (batı adamının) hâkimiyet devri artık sona ermektedir. Beyaz adam medeniyeti artık baş aşağı yol almaya başlamıştır. Bu sebeple onun yıkılması mukadderdir.
Konuyu, yaşanan olayları mevzi, bölgesel olarak ele almak, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber ümmetine asla yakışmaz. Üzerinde yaşadığımız ülkenin, topraklarının, iklimin genleri, batı insanının yaşadığı hayat tarzıyla bağdaşmaz.
Teşbihte hata olmaz derler. Ülkemizin ve ülke Müslümanlarının yönetim ve idaresi Müslüman olan, namaz kılan insanların elinde değil de, İslam’a, namaza, ibadete düşman olan insanların elinde olsaydı ve ülkenin gelişmesi, iyileşmesi, başarılı ekonomisiyle dikkatleri çekseydi, sosyal demokratlar, laikler, Ergenekoncular ne yapardı? Kendi adamlarını beyni sulanmışlar olarak, çağdışı olarak ilan ederlerdi.
Konuyu biraz daha açalım. Sevgili Peygamberimiz: “Allah, bu dini, facir bir kimse ile de güçlendirir” buyurur. İlahi iradenin takdiri, alnı secdeli Müslümanları değil, facir insanlara tecelli etseydi, kafalarını beyaz adama kiraya vermiş olan zihniyet yapacağını yine yapardı. Bu tip insanlar, asırlardır Müslümanları kandırarak, suret-i haktan görünerek hareket ederler. Ne yazık ki ahret hayatında kazananlardan değil, kaybedenlerden olacaklardır. İşte mutlak gerçek şudur: Cennete sadece ve sadece Müslüman insanlar girecektir. İslam’ın lehine olan ameller, sözler, göstermelik ameller, kişinin imanına delil olamaz.
Rabbimizin kelamını üst kimlik olarak görmeyenler ve aklı, vahyin önüne koyanlar, imandan mahrum kalmış insanlardır.
Kendilerini Müslüman yerine koyup, İslam ve Müslümanlar için kalplerinde zerre kadar fedakârlık hissi olmayanların, tuzakları ve oyunları karşısında çok dikkatli olmalıyız.
Yeryüzündeki tüm iman eden din kardeşlerimiz adına ve namına adım atmak, nefes tüketmek, hizmet etmek elbette bedel ister. Bu bedeli sadece âlimler, varlık sahibi olanlar değil, ben Müslümanlardanım diyen her insan bedel ödemenin mücadelesini vermektedir bugün.
“Kâfirler (inkârcılar) birbirlerinin dostlarıdır. Eğer sizler de birbirinize dost olmazsanız, yeryüzünde büyük bir fitne çıkar (büyük bir fesat, terör, anarşi meydana gelir)” Enfal Suresi/73.
Anlıyoruz ki ülkemiz üzerinde oynanan olaylar, 76 milyon insanı değil, 2,5 milyar Müslümanı ilgilendiriyor.
Ülkemizin gerçek varisleri Beyşehir gölünde sandal ile değil, büyük donanımlı gemilerle okyanuslarda dolaşmayı hak edecek anlayışa ve şuura sahiptir. Hedefine acil planda Mısır’ı, Suriye’yi, Gazze’yi, Arakan’ı, ülkesini koymayıp, mevzi ve bölgesel düşünenlerin istikbali güdük kalmaya mahkûmdur. Selam ve sevgilerimle…
yeniakit