Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Asıl sorumlu kim!

Doğudan gelen CoVID’den daha tehlikeli, batıdan gelen bir hastalık var.. Biden’ın kabinesi, Lut Kavminin kabinesine benziyor sanki. Ve utanmadan bir de İncil’e el basıp yemin edebiliyorlar. İslam dünyasının beyni bu hastalıkla malul olmaya başladı sanki. İsrailoğulları gibi kendi sorumluluklarımızdan kurtulmak için hep bir “günah keçisi” buluyoruz. Hristiyanlar gibi “günah çıkarıyor”, “kutsal fahişeler” gibi, her türlü harama bulaşmış insanları, hayır yapar gibi görüp / gösterip, sonra da onları “takdis” edebiliyoruz. “Vay o namaz kılanların haline ki!..” diye başlayan ayeti unuttunuz mu yoksa! Ya da “De ki, Hak geldi batıl zail oldu..” diye başlayan ayeti unuttunuz mu!

Başımıza gelen belaların asıl sorumlusu kim! Masonlar, Yahudiler, komünistler mi, dünya derin devleti ve onların içimizdeki uzantıları, işbirlikçileri ve türevleri mi? İyi, onların da patronu Şeytan! Bütün suçu, günahı Şeytanlara yükleyelim, biz kendimizi aklayalım. Yok böyle bir şey. Kendimizi kandırmayalım. Şeytanın varlığı günah işlememizin sebebi değildir, olamaz. Başımıza gelen felaketler, kendi yaptıklarımızın karşılığıdır. Şeytan Allah’ın muttaki kullarına hiçbir zarar veremez.

“De ki” diye başlayan ayet ne diyor: “De ki, Hak geldi, batıl zail oldu. Zaten batıl yok olmaya mahkumdur” Yani, mecazi olarak deniyor ki, “Işık geldi, karanlık yok oldu, zaten karanlık yok olmaya mahkumdur.” Yani, özetle, “Karanlık aydınlığın yokluğudur. Işık gelince karanlık gider.” Hani “Allah bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak, mazlumlara yardım etmek istiyor”du ya! Ne oldu?

Yöneticileri suçluyoruz da hüküm çok açık; “Layık olduğunuz gibi idare olunuyorsunuz. Onlar bu sütün kaymağı. Onlar toplumun aynadaki görüntüsü. Onları biz seçmedik mi ya da onların haksızlıkları karşısında susanlardan olmadık mı!. Onlar masum değil. Yaptıklarından sorumlular ve onlar da bir gün yaptıklarının hesabını verecekler. Onların imtihanları daha da çetin olacak. Toplumu ifsad etmenin bedelini ağır bir biçimde ödeyecekler. Yabancı ülkelerin yöneticileri, örgütler, “derin devlet denilen Şeytani yapılar”, aynı ülkenin çocuklarını birbirine kırdırmadılar mı, onların kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmediler mi! Onların örgütlediği Tarikatlar, dini yapılar “Allah’la insanları kandırmaya kalkmadılar mı?” Mediaları, bilimi, sanatı ile kendilerini “ıslah ediciler” olarak gösterip, “bozgunculuk” yapmadılar mı! Bunların hepsi doğru. Ama sonuçta aklını kullananan insanlar bu yolun kendilerini cennete ulaştırmayacağını bilebilirlerdi. Ama az bir dünya malı, makamı uğruna her haltı yediler. Allah’ın ipini bırakıp, kendilerine yeryüzünde bir cennet, ebedi bir hayat, zenginlik, saltanat, zevk, sefa ve eğlence vaad eden Şeytanın ipine tutundular. Allah yolunda çile ve hüznü terk edip savrulmadık mı! Oysa biz, başkalarını bu yoldan kurtarmak için çabalayacaktık. Ne oldu! Konfiçyüs’ün güzel bir sözü var: “Karanlığa küfretmeyi bırak da / Kalk Allah aşkına bir mum yak”. Şeytana lanet okumaktan peygambere salavat getirmeye fırsat bulamıyoruz. O lanet okuduğumuz Şeytan da hep ötekilerin Şeytanı, kendi Şeytanımızla sarmaş dolaş olmuşuz.

“İnni küntü minezzalimiyn” yani, “Biz zalimlerden olduk” diye, Yunus’vari bir nefs muhasebesi için daha ne kadar bekleyeceğiz. Kibrimizden hiç taviz vermiyoruz. Oysa Hakk’ın ve halkın rızasına aykırı olmayan halkın talepleri emir sahiplerinin üstündeki emirdir. “Hayrun nas, menyenfaunnas”. Halka hizmet, Hakk’a hizmet vesilesidir. İnat ve kibir Şeytanın dostlarının karakteridir. Gelin bizler, inat ve kibir konusunda siyasisi, bürokratı, sivil toplumcusu, gazetecisi, akademisyeni, sokaktaki insanı şu inat ve kibirden vazgeçelim, sabrı ve tevazuyu seçelim. Haz’zı kararında tutalım, tekrar dava’ya, çile’ye, hüzn’e, edeb’e, ilm’e, tefekkür’e ve Hak yolda mücahede’ye geri dönelim. Yoksa sonumuz hüsran. Bakın böyle gidersek, Mehdi’yi, Mesih’i, Şeyhinizi bırakın, babanız Peygamber olsa gelse, size kurtaramaz. Çünkü Peygamberlerin kurtarıcı gücü yok. Onlar geleceği bilmez ve kalplerin üzerinde bir tasarrufları da yoktur. Göklerin ordularının ve hazinelerinin anahtarı da Onların ellerinde değildir. İzin verildiğinde ise, Onlar eliyle ya da Onlar olmadan da ebabil kuşlarının yuvalarının kapıları açılır ve fil orduları bozguna uğrar. Bir çocuk sapan taşı ile tanrı kral Calud’u / Goliath’ı yener. Deniz yarılır. Zaman durur. Bu anlamda bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var. O, “ol” der ve o şey hemen olur. O, bir şeyi dilerse, esbabını da yaratır. O’nun bizlere değil, bizim O’na, O’nun rızasına ihtiyacımız var. Onun içindir ki, “Ya Rab, bizim ellerimizle cezalandır zalimleri ve bizim ellerimizle yardım et mazlumlara, bizi rızanın tecellisinin vesilesi kıl” diye dua ediyoruz. Onun selametine ermek için Onu selamlıyor ve Ona dua ediyoruz.

 

Şair ne diyordu: “Ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın / Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın”. Bütün bu musibet ve belalar bizim için bir imtihandır. Büyük belalar, büyük zaferlere gebedir. Belki de Allah (cc) eğer Onun ipine tutunursak, bizi büyük zaferlere hazırlamaktadır. Eğer Onun ipini bırakırsak da büyük helak, perişanlık, zillet bizi beklemektedir. Karanlığın en koyu anı, aynı zamanda aydınlığa en yakın olduğu zamandır. Kemal vakti Zevale açılan kapıdır. Bu hep böyle oldu ve böyle olmaya devam edecek. Gece ve gündüz yokuşlar ve inişler. “Allah (cc) bizleri, mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir.” Bugün yaşadıklarımız ve yaşayacak olduğumuz şeyler bize haber verilmeyen şeyler değil. Allah’ın ipine sımsıkı tutunanlar mahzun olmayacaktır. Tek kişi, 40 kişi ya da topluca kurtuluşa erenlerden olabiliriz. Allah’ın ipini bırakanların ise vay hallerine. Ahiret yurdunda onları daha elim bir azap beklemektedir. Dualarınız, eliniz, diliniz, kalbiniz temiz değilken Allah’a ulaşmayacak. O zaman çaldıklarınızı, haram yoldan elde ettiğiniz ne varsa, makam ya da başka bir şey, torpil, rüşvet, o her ne ise, kul hakkı varsa üstünüzde, önce ondan kurtulun ve sonra Allah’a kulluk edin. Ve bilin ki, “Kem alat ile kemalat olmaz”. Haram para ile hac, kurban, hayır-hasanat olmaz. Bunu bilin ve vakit çok geç olmadan gerekeni yapın. Eğer bu haksızlıklar karşısında, susanlardan, bu zalimlere yardım edenlerdenseniz, siz de onlarla birlikte hesaba çekileceksiniz.

Unutmayalım, Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir iş yoktur. Eğer cahillik eder ve Allah’ın şeriatından uzaklaşır, Onun ipini bırakırsanız, Allah işlerinizi sarp dağara sardıracak ve üstünüze pislik yağdıracak. Değilse o ömrünüzü bereketli, işinizi âsan kılacak, sizin için zaman içinde zaman yaratılacak. Karar sizin. Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 792 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar