Nureddin Şirin

Nureddin Şirin

Bakın Kaderin Şu Cilvesine; İslam Devrimlerini Artık Amerika Yapmaya...

Tunus ve Mısır halkının zorba diktatörlere karşı devrimci başkaldırıları üzerine duyduğumuz ve okuduğumuz bazı yorum ve spekülasyonlar, İslami camianın bazen ne denli sığlaştığı ve gaflete düştüğünün bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor.

Mısır"daki halk devriminin arkasında Amerikan projesi yattığını, ılımlı İslam projesiyle, diktatör rejimler döneminin kapatılmak istendiğini, dolayısıyla "devrim" gibi gözüken ayaklanmaların gerçekte Amerika"nın düğmeye basmasıyla başladığını ileri süren bazı kardeşlerimizin varlığı, İslam dünyasında yaşanan süreçlerin, karşılaştığımı olayların tarihi-arka planının nasıl da göz ardı edildiğini ortaya koymakta.

Bu değerlendirmemiz bazı kardeşlerimizi belki üzecek ve incitecek. Ancak, yalnızca hakkın hatırını gözetme adına içimde oluşan bu burukluğu satırlara dökmek istiyorum.

Tunus"tan başlayalım:

"Yasemin Devrimi" olarak tanımlanan halk devrimi diktatör Zeynelabidin bin Ali"yi ülkeden kaçmak zorunda bıraktı; onun yerine yönetimi ele alıp kısmi iyileştirmelerle halkın halklı ve meşru taleplerini etkisizleştireceğini sanan başbakan Muhammed Gannuşi"nin kurnazlığı da halk direnişine çarpınca, devrimci ayaklanma büyük ölçüde hedefine ulaştı.

Acaba bu devrim bir Soroz devrimi mi idi? Diğer deyişle, Amerikan mühendisleri "Turuncu Devrimi"ni bu kez Tunus"ta mı gerçekleştirmişti?

Nasıl oluyor da bir halk ölümüne meydanlara çıkıp günlerce göğüslerini kurşunlara siper edip üst üste verdiği kurbanlarla bir "turuncu devrimi" gerçekleştirmiş oluyorlar? Acaba Tunus rejimin cinayetkar güçlerinin katlettiği gençler, Soros tarafından ceplerine dolar dolduran uzaktan kumandalı kuklalar mıydı? Ya da bu gençler bir diktatörü devirmek için ayağa kalktığında, başkaları tarafından kullanıldığının, veya dış güçlerin "turuncu devrimi" projesinin bilinçsiz aktörleri haline geldiğinin farkında mı değildi?

Evet onlar kızıl kanlara boyanarak başlattıkları devrim hareketinde dış güçlerin figüranı olmuşlardı, ama bizim buradaki bazı kardeşlerimizin derin feraset, basiret ve dirayeti oynan oyunların farkına vararak gerekli uyarılarda bulunuyordu?

Tunus denilince aklımıza ne gelmeliydi öncelikle.

Üstad Raşid el Gannuşi"nin liderliğinde önce "İslami Yöneliş" sonra da "Nahda" adına alan İslami Hareketi"nin hem diktatör Burgiba zamanında, hem de Zeynelabidin bin Ali"nin 30 yıllık diktatörlüğü döneminde nasıl baskı, şiddet, kıyım ve işkencelerle karşılaştığını biraz olsun göz önüne getirelim.

Ortadan kaldırılan İslami hareket mensuplarını, zindanlara doldurulup akibetlerinden haber alınmayan Müslüman gençleri, ağır işkenceler altında şehadete ulaşan kardeşlerimizi kadar biliyor ve hatırlıyoruz?

Acaba Tunus rejimin tüm tuğyan ve azgınlığına rağmen İslami kimliğinden ve davasından dönmeyip Allah"a tevekkül ederek mücadelelerini sürdürme kararlılığını gösteren Müslümanların çabalarını nasıl oluyor da görmüyor ya da küçümsüyoruz?

Bunların başında Üstad Raşid el Gannuşi gelmektedir. Üstad Gannuşi"nin Türkçe"ye de tercüme edilen "İslami Yöneliş" adlı kitabında ortaya koyduğu ilke ve ideallerin tüm baskı ve zulüm şartlarına rağmen korunarak, Müslüman halkın özgürlüğü, zulmün ve tuğyanın bertaraf edilmesi için gösterdiği azim ve sebatı ne kadar biliyoruz?

Eğer bugün Mısır"daki devrimi sahiplenip büyük bir sevinç yaşayan Üstad Gannuşi, 20 yıldan fazla kaldığı sürgünden ülkesine döndüğünde, havaalanında binlerce Müslüman tarafından büyük bir coşku ile karşılandıysa, bunun bir anlamı olmayacak mı? Acaba Üstad Gannuşi mi İslami kimliğini terk etmişti, yoksa laik ve liberaller İslamcı bir lideri mi havaalanına karşılamaya gitmişlerdi?

Yoksa, Üstad Gannuşi de mi bir "turuncu devrimi"ne figüran olmuştu?

İran"da İslam Devrimi olduğunda, ülkemizde bazı "köşe başı" yazarlarının üst üste yazdığı yazılarda, İran"da aslında Rusya"nın bir devrim yaptığını, çünkü devrimi gerçekleştirenlerin ve devrim önderliğinin Amerika"yı asıl düşman olarak gösterdiğini belirtiyor, buradan da hareketle, bir İslam ülkesinde Amerikan karşıtı bir devrimin, olsa olsa bir Rus-kominist hareketi olacağını ileri sürüyordu.

Ancak, çok geçmeden Sovyet Rusya"nın İran"daki kolu olan kominist Tudeh Partisi"nin tüm komploları deşifre edildilip liderleri yargılanmaya başladığında, Rusya"nın Tahran"daki büyükelçiliğinde görevli onlarca diplomat yurt dışı edildiğinde ve Afgfanistan"ın işgali sırasında Rus işgalcilerine karşı İran Afgan İslam direnişinin yanında yer alıp tüm İran sathında "Merg ber Şurevi" "Kahrolsun Rusya" sloganları yükseldiğinde, İran"daki İslam ne denli Rus ve kominist patentli bir devrim olduğu ortaya çıkmıştı.

Halbuki İran İslam devrimi "la Şarkiye La Garbiye Cumhuri İslamiyye" sloganlarıyla, hem ABD önderlikli batı emperyalizmine ve hem de Sovyet önderlikli doğu emperyalizmine "hayır" sloganları bu devrimin temel karakterini en güzel bir şekilde yansıtmıştı"

Tekrar Tunus"a dönelim.

Tunus halkının devrimi başlı başına bir İslam Devrimi olarak adlandırmıyoruz. Müslümanların sokaklarda başörtülü gezmelerinin, cemaat ve Cuma namazları kılmalarının bile yasaklandığı bir ülkede, toplumsal bir ayaklanmayı "İslam devrimi" olarak tanımlamak elbette gerçekçi olmaz, ancak önemli olan bu devrim düzleminde İslamcıların ne denli rol oynadıkları ve diktatörün devrilmesi sonrasında yeni iktidar döneminde ne kadar etkin ve belirleyici olacağıdır. Bu noktada bize düşen başta Üstad Raşid el Gannuşi olmak üzere, İslami davayı kuşanmış tüm kardeşlerimize başarı ve esenlik duasında bulunmaktır.

Mısır"a gelecek olursak.

Bu günlerde en çok konuşulan Mısır İntifadası"nın umulmadık bir şekilde on milyonların ayaklanmasına nasıl döndüğüdür. Evet mısır halkı on milyonlarla meydanlara ve sokaklara indi?

Hatırlayacak olursak, Mısır halkının bu mahşeri intifadası, İhvan-ı Müslimin"in "sahaya iniyoruz" açıklamasının ardından geldi. Bu, ayaklanmanın ilk günlerinde İhvan"ın bulunmadığı ve sonradan devreye girdiği anlamına gelmez elbette. Ancak İhvan-ı Müslimin yerinde bir zamanlama ile bütün mensuplarını meydana çağırınca, bütün dünyanın şaşkınlıkla izlediği o muazzam tablo ortaya çıktı.

Bunun dönüm noktasının "Cuma namazı" olduğunu da göz önüne aldığımızda, Hüsnü Mübarek"in göstericilerin "dinci slogan" atıyorlar diye yakınmasına baktığımızda, başta Siyonist rejim olmak üzere emperyalist ve diktatöryel odakların "eyvah İhvan-ı Müslimin geliyor!" diye korku ve paniğe kapılmalarına dikkat ettiğimizde, Mısır"daki muazzam halk ayaklanmasının omurgasını İhvan-ı Müslimin"in oluşturduğunu rahatlıkla anlayacağız.

Ancak, ayaklanmanın renginin doğrudan "İslami bir devrim" olarak verilmemesi, iki temel amaca dayanmaktadır:

-Abdunnasır, Sedat ve Mübarek dönemlerinde zulüm, baskı, şiddet ve işkencenin her türlüsüne maruz kalan İhvan-ı Müslimin, tağutların doğrudan hedefi olmamak ve halk arasında "dinci" "dinci olmayan" gibi bir ayrıma fırsat vermemek için, mensuplarını halkın genelinin paylaştığı sloganlara yönlendirmiştir. Nitekim başta Tahrir meydanı olmak üzere, Mısır"ın birçok kentinde düzenlenen Mübarek karşıtı eylemlerde "halk rejimin yıkılmasını istiyor" sloganı, içinde ihvan"ın da bulunduğu tüm muhaliflerin ortak sloganı durumundadır. Bu slogan bir "nefy"i ifade ediyor; tevhid"deki "lLâ" gibi. Ancak "ispat" noktasında İhvan bunu sloganlaştırmıyor; çünkü İhvan"ın yıllar boyu bir kimliği ve duruşu var. İhvan"ın koruya geldiği slogan ise "Çözüm İslam"dır" sloganıdır.

Dolayısıyla, İhvan-ı Müslimin firavun diktatörlüğüne karşı "ispat" aşamasındaki tek alternatifi "İslam"dır. Şehid İmam Hasan el Benna, "İslam hem bir din hem bir hükümettir. Hem bir kanun hem bir nizamdır" şeklindeki beyanı, İhvan"ın tüm zamanlarda değişmez hedefi ve çizgisidir. İhvan"ın bundan başka bir tercihinin olabileceğini düşünmek mümkün mü?

Acaba İhvan"ın dillendirdiği "çözüm İslam"dır" şiarı, Amerika"nın "ılımlı İslam" projesinin idelojik dayanaklarından biri midir? Diğer bir deyişle, İhvan-ı Müslimin"in İslamcılığı Amerika"nın onaylandığı ve Mübarek diktatörlüğüne karşı bir "alternatif" olarak gördüğü "İslam" mıdır?

Bunun için İhvan-ı Müslimin liderliğinin Amerika hakkında ne düşündüğüne ve Amerika"nın politikalarına nasıl baktığına göz atmamız gerekmez mi?

Acaba Amerika"yı "İslam"ın ve Müslümanların baş düşmanı" ilan eden İhvan-ı Müslimin hareketi, Mısır"da Amerikancı bir İslam"ın payandası mı olacak? Bunun başka bir adı İhvan-ı Müslimin"e hakaret ve töhmet değil midir? Acaba böylesi bir yaklaşım ve kanaat İslam davasının bu güçlü kalesine iftira atmak değil midir?

Size ne oluyor? Kendinizi ne sanıyorsunuz?

İhvan-ı Müslimin önderliği," biz bu halk ayaklanmasının içindeyiz, arkasındayız ve zafere ulaşıncaya kadar da bu devrimi sürdüreceğiz!" diye açıklama yapan İhvan önderliği sizler için bir değer ve önem taşımıyor mu?

Eğer siz, İhvan-ı Müslimin önderliğini bir bakıma basiretsizlik ve dirayetsizlikle, ya da gaflet ve bilinçsizlikle nitelendirmeye kalkacaksanız, Allah sizin gibilerin sözde basiret ve dirayetinin şerrinden bütün Müslümanları korusun.

Amerika ve Obama yönetimi Mübarek"i terk etti mi? Ya da Amerika Mübarek"i sırtından mı vurdu?

Mısır İntifadası bir volkan gibi patladığında bunun şokunu en çok yaşayan Amerika oldu. Çünkü, Amerikan emperyalizinin bölgedeki en güçlü müttefiki, dayanağı ve üssü Hüsnü Mübarek rejimidir.

Mübarek rejiminin iki boyutu vardır: Birincisi Mübarek"ın şahsındaki 30 yılı aşkındır sürmekte olan kişisel diktatörlük. Onun zorbalığı, yolsuzluğu, hırsızlığı, arsızlığı, ahlaksızlığı, ailesinin palyaçoluğu vs.

Ancak bu rejimin özellikle Enver Sedat"la başlayan bir vasfı vardır; o da Mısır"ın emperyalizmin ve siyonizmin çıkarlarını koruyan güçlü bir dayanak, diğer bir ifadeyle emperyalizm ve Siyonizm adına bir "güvenlik duvarı" olmasıdır.

Bu rejimi dört başlık altında tanımlayabiliriz:

1- "Camp David Rejimi". Yani Siyonist rejimin varlığını tanıyan, onunla barışık ve onunla stratejik dost haline gelen bir rejim

2- Filistin İslami direnişi"ni yok etmek isteyen, bunun için de özellikle Hamas hareketini, Hamas hükümetini yıkmak, El Fetih çizgisini egemen kılmak isteyen "Dayton Rejimi. (Amerika"nın Ortadoğu temsilciliği yapan general)

3- Siyonist rejimin bölgesel plan ve stratejilerine güçlü bir dayanak oluşturan "Tel Aviv Rejimi"

4- Emperyalizmin İran İslam Cumhuriyeti"ne karşı baş müttefik olarak kullandığı "Washington Rejimi"

82 yaşına gelen aslında ölümün eşiğinde bulunan, sık sık hastaneye kaldırılıp öldüğüne dair söylentilerin çıkmasına nerden olan Hüsnü Mübarek"in bir halk devrimiyle gitmese de, Azrail"in elinden gitmesi an meselesi. Diğer yandan da hokkabaz oğlu Cemal Mübarek"in de ülkeye başkan olma ihtimali hiç yok. Zaten intifada başlar başlamaz soluğunu Londra"da almıştı.

Amerika burada üst üste manipülasyonlarıyla, yukarıda adını koymaya çalıştığımız dörtlü rejimi kurtarmaya çalışıyor: "Camp David Rejimi" "Dayton Rejimi" "Tel Aviv Rejimi" ve "Washington Rejimi"

Yani, her halükarda devrilerek ya da yuvarlanarak gidecek olan Mübarek"in ardından Mısır"ı yine elinde tutabilmenin hesaplarını yapıyor Amerika. Bunun için açıktan Mübarek"in yanında durmuyor, aksine sanki Mübarek"e karşı ayaklanan Mısır halkını destekliyor gibi bir görünüm vermeye çalışıyor.

Bunun üzerine bizden birileri da kalkıp "bak Obama şöyle konuştu?" gibisinden referanslarla, Amerikan şeytanlıklarına aldanabiliyor.

Eğer Amerika Mısır"a ayağını basacak ve elinizi uzatacak olursa, o ayağa ve eli kıracak ilk hareket İhvan-ı Müslimin"dir. Dolayısıyla Amerika sergilediği şeytanlıkla İhvan"ın arkasına dolaşmaya çalışıyor. İhvan"ı etkisizleştirme, onu kuşatma, Mısır halkı arasında İhvan"ı yalnızlaştırma, firavun rejimi karşıtı olan politik gruplar arasında ayrılık çıkarmaya çalışıyor.

Eğer bizler, Amerika"nın Mısır üzerindeki politikalarını etkisizleştirmekten yana isek, burada, İhvan hareketinin ülke içinde, bölgesel ve uluslar arası düzlemde elini daha da güçlendirecek tavır ve yaklaşımlar içinde olmamız gerekiyor.

Türkiye Müslümanları İstanbul"da ve diğer birçok şehirde Mısır intifadası ile dayanışma noktasında güçlü bir ses veriyor. Bu ses genelde özgürlük ve adalet yanlısı tüm Mısır halkı ile dayanışma anlamına geldiği gibi, bunun özeldeki anlamı, Mısır İhvan-ı Müslimin Hareketi"nin dünya çapındaki desteğini izhar etmektir.

Örneğin, Cuma namazı sonrasında düzenlenen protesto eyleminde bir konuşma yapan İhvan-ı Müslimin temsilcisi Dr. Eşref Abdulgaffar çok özlü bir şekilde verilen mücadeleyi, İhvan"ın bu devrimdeki yerini ve duruşunu dile getirdi.

Diyor ki: Diktatörlüğe hayır! Amerika"ya hayır, İsrail"e hayır!"

Diyor ki: Hak gelecek batıl zail olacak!

Diyor ki: Ne kadar şehid versek de bu mücadeleden dönmeyeceğiz!

Diyor ki: Bugün furkan günüdür, bugün hak ve batılın ayrıldığı gündür, hakkı savunan, Mısırda hakkı savunan 80 milyon insanın hakkını savunan bizler direneceğiz sonuna kadar mücadele edeceğiz. Diğer tarafta ise arkasına Amerika"yı ve İsrail"i alan batıl tarafı vardır ve göreceğiz ki bugün onlar kaybedecekler, kaybettikleri ana kadarda mücadelemizi devam ettireceğiz.

Diyor ki: Hiçbir şey kaderin önüne geçemez. Ne kadar direnirsen diren bugün zalimlerin sonudur. Biz hak üzere mücadelemizi devam ettireceğiz. Güç ve nasr Allah"tandır. Allah bütün mücadele edenlerin yardımcısı olacaktır.

O halde, bize düşen bu onurlu ve şerefli feryadı tüm benliğimizle kuşanıp bu mesajı Türkiye Müslümanlarının gürleyen sesine dönüştürmektir.

Müslümanların kalbine ve zihnine tereddüt ve vefim salarak bu feryadın gölgelenmesine katkıda bulunanlar bilerek veya bilmeyerek ağır bir gaflet ve ihanetin içine düşmektedir.

Bu her şeyden önce "Allahuekber" diye haykırıp al kanlara boyanan şehidlerimizin kutlu hatıratına bir saldırıdır.

Bu, Rabbimizin gaybi hesaplarından ve imdatlarından gafil olup zahiri güç dengelerine aldanıp kanmaktır.

Bu, Müslümanların öz gücü ve potansiyelinin farkında olmayıp düşmanlar karşısında eziklik duymak ve aşağılık kompleksine kapılmaktır.

Rabbim hepimize feraset, basiret ve şuur bahşetsin.

 velfecr

Bu yazı toplam 3789 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar