Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta (FOTO)
Ankara'da 595.,Sakarya'da 621.,
"Parti, vakıf, derneklerimiz, cemaatlerimiz, kanaat önderlerimiz ve öncülerimiz kullandıkları dile dikkat etmeli, taali ihtilafları bir kenara bırakıp ayrışmayı, kavgayı değil vahdeti ve kardeşliği önceleyen bir düşünceyi inşaa etmelidirler."
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından düzenlenen 595.hafta basın açıklamasına hoş geldiniz.
Kudüs, işgalin başladığı 1947’den bu yana sistematik olarak Müslüman halktan arındırılmaya çalışılmaktadır. Filistin toprakları peyderpey ve cebren Filistin halkının elinden alınarak Yahudileştirilmiş, gerek Yahudi yerleşimciler gerekse İsrail askeri tarafından uygulanan şiddet, baskı ve hatta katliamlar sonucu Müslüman halk soykırıma tabi tutulmuştur.
Filistin halkı işgale karşı yıllardır onurlu bir direniş göstermiş ancak sözde İslam ülkelerinin uluslararası desteğini göremedikleri için bu direniş güçlenememiş Filistin halkı adeta yetim bırakılmıştır.
Son olarak Siyonist İsrail Müslüman Filistin halkına kutsalları üzerinden savaş açmış, yıllardır altı oyulmakta olan Mescid-i Aksa’ya Müslümanların girişi zorlaştırılmaya hatta imkânsız hale getirilmeye çalışılmaktadır. Mescide girenlere yaş sınırlaması getirilmesi, metal dedektör kapılar gibi zorlamalarla Filistin halkının sabrı sınanmış ve Siyonistler halkın büyük direnişi ve tepkisi karşısında geri adım atmak durumunda kalmıştır. Bu olayda da sözde İslam ülkeleri, toplulukları, teşkilatları, cemaatleri, vakıf ve dernekleri gereken tepkiyi ortaya koyamadığı gibi cılız tepkiler dışında ilk kıblemiz olan Mescid-i Aksa’ya sahip çıkan gür bir sada duyulamamıştır.
Yusuf el-Karadavi’nin de söylediği gibi Kudüs tüm İslam ümmetini ilgilendiren bir davadır. Bugün Siyonist İsrail geri adım atmış gibi görünse de yarın çok daha cüretkâr bir biçimde Mescid-i Aksa kapılarına dayanacak ve her zaman yaptığı gibi amacına ulaşmak için kan dökmekten çekinmeyecektir. Bu ise uluslararası arenada karşısında ciddi ve dirayetli bir biçimde duracak bir muhatap görememenin verdiği rahatlıkla olacaktır.
Suriye’de 7.yılına giren ve 1 milyon insanın katledildiği, milyonlarcasının sakat bırakıldığı, 12 milyon insanın yerlerinden edildiği ve pek çoğunun mülteci olmaya zorlandığı, şehirlerin harab edildiği, tarihin ve doğanın talan edildiği, kimyasal, biyolojik, konvansiyonel her türden silahın fütursuzca denendiği savaşta işgal, katliam ve sürgün hız kesmeksizin devam ediyor.
Bir taraftan ABD-İsrail öncülüğündeki PKK-PYD çeteleri diğer taraftan Rusya-İran öncülüğündeki Eset-Şii çeteleri mazlum Suriye halkına işkence, tecavüz, ölüm yada sürgün edilmek arasında tercihler sunmaktadırlar.
Emperyalist ABD-Rusya ikilisi öncülüğünde gerçekleştirilen işgal ve katliamlar küresel medya tekelleri ve yerli işbirlikçileri tarafından karartmaya tabi tutuluyor ve tıpkı Çeçenistan, Bosna, Somali, Arakan, Doğu Türkistan, Keşmir, Afganistan, Irak’ta olduğu gibi Suriye’deki tehcir ve ölümlerde sessiz ve sedasız bir şekilde devam ettirilmektedir.
İşgalci ABD-Rusya ikilisi son olarak muhaliflerin ellerindeki son kale olan İdlib’e göz dikmiş durumdalar. İdlib’e saldırı öncesi işgal ettikleri her yerde yaptıkları gibi ellerinde bulundurdukları küresel medya ağı ile şehirde bulunan muhalif gurupları terörizimle suçlamakta ve halkı teröristlere yardım eden unsurlar olarak nitelemektedirler.
PKK-PYD teröristlerini ancak üçkâğıtçıların sergileyebilecekleri çeviklikle Suriye Demokratik Güçlerine çevirenlerin muhalif yapıları teröristlikle suçlamaları trajikomik bir olaydır.
Suriye ve Irakta ABD işgaline, Filistin ve Mescid-i Aksa’da yaşanan İsrail azgınlığına karşın şer cephesine karşı direniş ekseni adı altında Müslümanları katledenlerin kıllarının kıpırdamaması ve hatta bu yaşananlara karşın ABD, Rusya ve İsrail’le iş birliği yapmaları esas şer cephesinin taraflarını ve hedeflerini netleştirmektedir.
Çin komünist partisi yetkilileri, Doğu Türkistan’da Uygur dilinin eğitim alanında tamamen yasaklanması maksadıyla bir yönetmelik yayınladı. Bu yönetmelikle Doğu Türkistan Türkleri kendi dillerinde eğitim görme olanağını kaybedecek ve beraberinde dilde asimilasyon gelecektir.
Yıllardır baskı ve zulüm ile dini inançlarını yaşamaları engellenen halk şimdi de milli kimliğin sembolü olan dilinden edilme tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Namaz kılması, oruç tutması, Kur’an okuması ve hatta hacca gitmesi engellenen Uygur Türklerinin dinlerinden sonra dillerinden de edilmeye çalışılması en büyük hak ihlalidir. Kendi dilinde eğitim görmek doğu Türkistan halkının en tabii hakkıdır.
Bugün tarih yazılmaktadır. Maalesef çocuklarımız ve torunlarımız yaşanan bu olayları hüzün, acı, öfke ve fakat ibretle okuyacaklar.
Katledilen insanlar, kirletilen namuslar, yıkılan şehirler, yağmalanan tarih ve ayaklar altına alınan kutsallar bizimdir. Tarihe şahitliğimizin sorumluluğu içerisinde Filistin’e, Suriye’ye, Doğu Türkistan’a, Irak’a, Lübnan’a, Afganistan’a, Katar’a, Mısır’a, Balkanlara, Afrika’ya, Asya’ya, Orta Doğuya sessiz kalamayız, göz yumamayız.
Tüm coğrafyada yaşanan karmaşa ve kaosun bize dokunmayacağı, dokunamayacağı düşüncesi en hafif tabirle safça bir düşüncedir.
Bu açıdan ülkemiz yöneticilerinin kısır iç çekişmeleri bir yana bırakarak adalet, güven ve toplumsal barış ortamını tesis etmeleri oldukça önemlidir.
Dışarıda kurulan ittifaklar, yapılan işbirlikleri ve stratejik ortaklıklarımız yeniden gözden geçirilmeli.
Özellikle İslam coğrafyasında bulunan ve yaşanan bu olumsuzlukları kendine dert edinen siyasi yapılar ve sivil toplum teşkilatları güçlü bir şekilde desteklenmeli ve ortak hedef birlikteliği sağlanmalıdır.
Parti, vakıf, derneklerimiz, cemaatlerimiz, kanaat önderlerimiz ve öncülerimiz kullandıkları dile dikkat etmeli, taali ihtilafları bir kenara bırakıp ayrışmayı, kavgayı değil vahdeti ve kardeşliği önceleyen bir düşünceyi inşaa etmelidirler.
Aksi halde yanan bu ateş tüm coğrafyamızı küle çevirecek, toplum, tarih ve Allah huzurunda bizleri mes’ul kılacaktır.
Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU
Sakarya 621. Hafta: Mezhepçi ve cemaatçi klikler Mehmet Görmez'den rahatsız oldular!
Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu 621. hafta basın açıklamasında; FETÖ soruşturmalarına, Mehmet Görmez’in Diyanet İşleri Başkanlığı görevini bırakmasına ve Ortadoğu’daki son gelişmelere dikkat çekildi.
Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu 621. hafta basın açıklamasında; FETÖ soruşturmalarına, Mehmet Görmez’in Diyanet İşleri Başkanlığı görevini bırakmasına ve Ortadoğu’daki son gelişmelere dikkat çekildi.
Platform adına Ali Fethi Gürler’in okuduğu açıklamada, FETÖ ile mücadele kapsamında yürütülen operasyonlarda, örgüt ile hiçbir ilişkisi olmadığı halde, sırf muhalif söylemleri ve tavırları nedeniyle haklarında soruşturma başlatılan kişilerin sayısının oldukça arttığına dikkat çekilerek, “Olağanüstü hal nedeniyle yargı kararlarının düzeltilerek adaletin tecellisini sağlamanın son derece güç olduğu bir süreçten geçiyoruz. Mağduriyetleri gidermek için son olarak hükümet tarafından oluşturulan kurulan da adaletin acilen tecellisi noktasında yeterli olamadığı endişesini taşıyoruz” ifadelerine yer verildi.
Öğretmen atamalarında uygulanan mülakat sistemi de eleştirilen açıklamada, “Adil bir şekilde gerçekleştirilecek KPSS sınavları sonrasında yapılacak ciddi bir güvenlik soruşturması ile FETÖ ayıklaması mümkün iken; konulan mülakat şartı ile FETÖ değil, iktidardan vize alamayan tüm gençlerimiz cezalandırılmaktadır” denildi.
Mezhepçi ve cemaatçi kliklerin Mehmet Görmez'den rahatsız olması sebebiyle görevden ayrılmasının adalet duygusunu zedelediğine değinilen açıklamada, “İktidar adalet adına bu mezhepçi ve cemaatçi kliklere değil, halkımızın sesine kulak verse idi; Mehmet Görmez şu anda görevinin başında olurdu” ifadeleri kullanıldı.
Açıklamada son olarak ABD’nin bölgemizdeki emelleri karşısında Türkiye ve İran’ın birlikte hareket etmesinin gerekliliğine vurgu yapan Ali Fethi Gürler, “Atlantik'ten Pasifik'e, Ortadoğu'dan Latin Amerika'ya tüm dünyayı kontrol etmek isteyen küresel egemenler mazlum halklara kan içiriyorlar. Amerikan emperyalizminin ülkemizde, bölgemizde ve tüm dünyadaki oyunlarını görmek ve bozmak hususunda tüm halkımızı duyarlı olmaya davet ediyoruz” dedi.
621. Hafta Basın Açıklaması
Geç Gelen Adalet, Adalet Değildir!
Adalet ahlaki değerlerin en önemlisidir. Adaletin yara alması halinde toplumun tüm değerler sistemi can çekişmeye başlar.
Türkiye'nin de bir türlü çözemediği adalet sorunu ile her geçen gün daha ciddi boyutta yüzleşiyoruz.
Fethullah Gülen Örgütü ile mücadele kapsamında yürütülen operasyonlarda; örgüt ile hiçbir ilişkisi olmadığı halde, sırf muhalif söylemleri ve tavırları nedeniyle mağdur bırakılan insanımızın sayısı artık binlerle ifade ediliyor. Olağanüstü hal nedeniyle yargı kararlarının düzeltilerek adaletin tecellisini sağlamanın son derece güç olduğu bir süreçten geçiyoruz. Mağduriyetleri gidermek için son olarak hükümet tarafından oluşturulan kurulan da adaletin acilen tecellisi noktasında yeterli olamadığı endişesini taşıyoruz.
"Geç gelen adalet, adalet değildir" özdeyişini tekrar hatırlatarak, maddi ve manevi olarak mağdur olan ailelere nasıl bir ateşin düştüğünün farkında olarak başta hükümet olmak üzere tüm yetkili kurumları uyarıyoruz.
Eğitimde de adalet sorunu ile yüzleşiyoruz. Paralı eğitim ile başlayan adaletsizlik; Türkiye'nin ihtiyacı dikkate alınmadan adeta yirmili yaşlarda bir meşguliyet oluşturulması amacıyla üniversitelere yönlendirilen ve bu üniversitelerden mezun edilen milyonları devlet kadrolarına alırken de yürüyen torpil mekanizması ile katlanarak zirve yapıyor.
Bir dönem büyük ölçüde adalete tekabül eden KPSS sınavları dahi FETÖ bahanesiyle mülakat ilave edilerek adaletsizlik sembolü haline getirildi. Adil bir şekilde gerçekleştirilecek KPSS sınavları sonrasında yapılacak ciddi bir güvenlik soruşturması ile FETÖ ayıklaması mümkün iken; konulan mülakat şartı ile FETÖ değil, iktidardan vize alamayan tüm gençlerimiz cezalandırılmaktadır.
Adalet duygularımızı sarsan son uygulama da Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in görevi bırakmak zorunda kalması idi. Diyaneti belirli cemaatçi gruplara teslim etmeyen, gelenekçilik ve modernistlikten uzak itidalli bir sahih İslam yolu çizmeye çalışan, mezhepçi yaklaşımlara prim vermeyerek vahdeti önceleyen örnek bir Diyanet İşleri Başkanı dönemini yaşadık. Mezhepçi ve cemaatçi klikler Mehmet Görmez'den rahatsız oldular. Hakkında her türlü karalamayı yaptılar. Ancak bir gerçek daha vardı ki, halkımızın çok büyük ekseriyeti ondan memnun idi. İktidar adalet adına bu mezhepçi ve cemaatçi kliklere değil, halkımızın sesine kulak verse idi; Mehmet Görmez şu anda görevinin başında olurdu.
Amerika'nın Rusya, İran ve Kuzey Kore'ye karşı bir dizi yeni yaptırımlar kararı, mevcut küresel gerilimi biraz daha arttırdı. Başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın değişik bölgelerinde vekiller üzerinden yürütülen düşük yoğunluktaki dünya savaşı, tüm dünyayı saracak yüksek yoğunluklu bir sürece evrilme riski taşıyor. Savaşın birinci derecedeki aktörleri Amerika, Rusya ve Çin'dir. Avrupa Birliği Amerika'nın müttefiki olarak safını önceden belirlemiştir.
Dünyada süren savaşın Ortadoğu bölümünde önemli diğer aktörler ise Türkiye ve İran'dır. Türkiye ve İran'ın bölgemize dönük hamleleri iyi okumaları ve birlikte hareket etmeleri hayati öneme sahiptir. Türkiye ve İran siyaset aklının bölgemizdeki oyunun farkında olmalarının ve ayrışmaya değil ittifaka dayanan bir ilişkiyi tercih etmelerinin tarihi bir sorumluluk olduğunu bu meydandan bir kez daha hatırlatıyoruz.
Atlantik'ten Pasifik'e, Ortadoğu'dan Latin Amerika'ya tüm dünyayı kontrol etmek isteyen küresel egemenler mazlum halklara kan içiriyorlar. Amerikan emperyalizminin ülkemizde, bölgemizde ve tüm dünyadaki oyunlarını görmek ve bozmak hususunda tüm halkımızı duyarlı olmaya davet ediyoruz.
Adalet ve Özgürlükler Platformu Adına Diriliş Saati Dergisi