Abdurrahman Dilipak
Bir tripod, bir kamera satışı patlamadan
Ülkemizin hali malum. CoVID belasından yakamızı kurtaramamışken, Ramazanın ikinci yarısında herkesin ev hapsine tıkıldığı bir zamanda Mescid-i Aksa, Kudüs, Filistin, Gazze’de yaşanan olaylarla uyandık. Bu da yetmedi, Peker’in açıklamaları ile başlayan tartışma giderek daha fazla genişleyen ve derinleşen siyasi bir krize dönüştü. “CoVID fitnesi”nde zaten bıçak kemiğe dayandı. Aşı, İlaç, Maske, Mesafe, HES Kodu, Aşı pass. Chip, 5G, Starlink, Neuralink üzerinden dijital diktatörlüğe doğru sürükleniyoruz. Bir yiğit adam çıktı, cesaret gösterdi, milletin sesine kulak verdi, CoVID fitnesinin arkasındaki derin gerçeği ortaya çıkartacak bir adım attı. Bir soruşturma başlattı.
Birileri “niye basına açıklama yaptı” diyor. Bir avukatla konuşuyoruz; “Normal şartlarda böyle bir açıklamaya gerek yok. Soruşturma kapsamında bir takım kişilerden, kuruluşlardan bilgi istenir. Soruşturma açıldığı belli olur. Soruşturma kapsamında elde edilen belge ve bilgiler, müştekiler ve dosyaya sunulan belgelerden anlaşılır. Ama bugün, bu savcı bu açıklamayı yapmasaydı, UYAP üzerinden bu bilgi ve belgelere ulaşan birileri sürece müdahale edecek, bu savcıdan bu dosya alınacak, başka bir savcıya verilecek, bakanlıktan, birkaç resmi kuruluştan görüş istenecek ve soruşturmaya yer olmadığı kararı verilerek dosya kapatılacak ve bundan kimsenin haberi olmayacaktı” diyor. Savcı bu soruşturma kapsamında bu konuda yazan çizen gazeteci, akademisyen, STK’dan da görüş isteyebilirdi. Ama öyle olmuyor. Düşünsenize siz Microsoft ya da Huawei’yi şikâyet ediyorsunuz. Mahkeme ilgili devlet kuruluşundan iddia ile ilgili bilgi istiyor. O kuruluş, şüpheli durumundaki Microsoft ve Huawei gibi kuruluşların desteklediği bir takım kişi ve kuruluşların hazırladıkları raporları mahkemeye gönderiyor, mahkeme de buna göre karar verebiliyor, ya da davayı sürüncemede bırakabiliyor.
Bakın adalet böyle zedelenmeye devam ederse, halk yargıdan umudunu keserse iş “ihkakı hak” noktasına gelebilir. Artık bir örnek de var, bir tripod, bir kamera, konvansiyonel medyanın tamamından daha etkili olabiliyor. Bakın “tuz kokarsa” yapacak bir şey kalmaz. Madem toplumun nabzını tutamıyorsunuz, “Tripot ve 4K kamera satışları”nı kontrol edin.
Bakın, bu olay yarın o soruşturma ile yeni görevlendirilen savcının iş yükünü olağanüstü artırabilir ve hepimizin gözü onun üzerinde olacak. Tabi Eyyüb Akbulut’u da izleyeceğiz. Sadece Şanlıurfa barosu mu, diğer barolar.. Yeni açılan barolar, hukuk dernekleri, hukuk fakültelerindeki akademisyenler. Emekli hakimler, savcılar.. Haydi, siz de bir şeyler yapın, Ya Allah!
Bir zamanlar Viranşehir’in adı Örenşehir’miş. Binlerce yıllık bir medeniyet tarihi var. Defalarca mamur hale gelip, sonra yine viran olmuş. Hz. Eyyub bu şehirde yaşamış, onun zamanında da şehir imar edilip sonra yine viran olmuştu. Bugün bir adalet kırımı ile bir kez daha viran olmasın mecazi anlamda. En büyük yıkım adalet yokluğunun getirdiği yıkımdır. Adalet mülkün temelidir. Herkes için adalet, herkes için barış ve herkes için özgürlük.. Dualarımız hak ve hakikat yolunun cesurlarına, veyl olsun korkaklara İnşallah Viranşehir savcısının soruşturma evrakı alel acele takipsizlikle sonuçlandırılmaz. Bill’in adamlarından görüş alınarak dosya kapatılmaz. Allah korusun! Viranşehir savcısının yükü omuzlarına yüklenen savcımız eğer yüzünü Hakk’a dönecekse Allah yardımcısı olsun ve korusun. Bu işin arkasında Bill’in adamlarının desteklediği siyasi bir lobi varsa, Viranşehir savcısına soruşturma açmak yetmez, bizim için de iddianame hazırlatın!. Bill’in yardımcıları, fonladıkları STK, akademisyen vs. çevrelerden 81 ilde suç duyurusunda bulunacak imkânlara sahiptirler.
Hani “adil şahidler” olacaktık. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, haklıdan yana olacaktık. Kimin sözünü, kimin önüne koyuyorsanız, onun dininden olmuş olabileceğinizi unutmayın. İman ettik demekle yakamızın bırakılıvermeyeceğini bilelim.
HSK’nın kararı, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” kabilinden bir karar gibi geldi bana. Hukuki olmaktan çok siyasi gibi. Burada asıl hedef, Viranşehir savcısının şahsında bütün savcılardır. Şimdi o savcılar düşünsünler. Haksızlıklar karşısında susanlardan olmayalım. Viranşehir savcısı Allah’a emanet. Allah onu korusun.
Adaleti VİRAN etmeyin. Eyyub’un SABIR TAŞI’nı çatlatmayın! Bu ülkeye yazık, bu millete yazık.
Evet, bir savcıya yapılan bir haksızlık, bütün hukuk camiasına yöneltilmiş bir tehdit anlamına gelir. O zaman siyasetçi, bürokrat, yargı ve bizler, herkes görevini hak ve adalet ölçüsünde yapsın.
Kimsenin yargının harimi ismetine zarar verme lüksü yoktur.
Bakın bu konu, bu gidişle en az CoVID kadar, Peker’in videoları kadar başımızı ağrıtır. Birileri AK Partinin yoluna mayın mı döşüyor.. Hadi bakalım şimdi yeni görevlendirilen savcı ne yapacak şimdi!
Hale bakar mısınız, kendimiz için hak savunusunda savcının, hakimin hakkını savunmaya geldi sıra. Kendi hakkını savunamayanlar benim hakkımı nasıl savunacak. Adalet üzerinde tartışmaya sebep olacak işlemler konusunda en fazla Adalet Bakanlığının hassasiyet göstermesi gerek. Bir de üst kurul ve yüksek yargıdan başlayarak herkes. Adalet mülkün temelidir. Bu ilke istismar edilirse mülkün temeline dinamit konmuş olur. Bu soruşturma 3 ay ya da 6 ay sürermiş. Geciken adalet adalet değildir. Hazırladığı soruşturma dosyası önünüzde verin kararını biz de bilelim. FETÖ’cü diye iftira atmayın ama, bir kulp takmayın.. Soruşturma süreci el çektiriyor, sonra ya göreve iade ya da ihraç! Viranşehir savcısına bu kararı verenleri Allah’a havale ediyorum.
Adalet adına adaletsizlik Allah’ın gazabını çağırır. Bir insana yapılan bir haksızlık, bütün bir topluma yöneltilmiş bir tehdittir. Şimdi millet adına yargılama yapan mahkemelere hangi savcı milletin iddialarına dayalı bir iddianame hazırlayabilir. Eğer yargı kendi hak ve onurunu savunamayacaksa, benim hakkımı nasıl koruyacak. Birileri taşları toprağa bağlayıp, Bill’in adamlarını sokağa salarak ne yapmak istiyor..
“Öz yurdunda garip öz vatanında parya” durumuna düşürdünüz bizi. Dün turizm maskesi, bugün sesimizi kısmaya çalışanlara karşı sesimizi yargıya taşıyan bir savcıya bu yapılanlar kabul edilemez. Ben hiç cezaevine girmedim, ama 500 yıldan daha fazla mahkûmiyet talebi ile yargılandım. Yargılama bir infaz yöntemi idi sanki. Caydırıcı bir baskı, dolaylı bir mobing yöntemi olabiliyor. Oraya mı gidiyoruz. Şimdi yargıya yardım edelim, herkes elindeki bilgi ve belgeleri soruşturma dosyasına göndersin.. Yargı erkine zarar veren bu karar, milletin iradesi karşısında direnemez. Siyaset bunun bir karşılığı olduğunu görmeli. Millet adına karar verenler millet iradesini karşısına almamalı. Yoksa milleti karşısında bulur. Bu da onların varlık ve meşruiyetini tartışmaya açar.
Savcı Eyüp Akbulut un videoları YouTube tarafından “yanlış tıbbi bilgilendirme” politikası nedeni ile kaldırıldı haberi geldi. Sonra açılmış. Global Checking çalışıyor. Dahili ve harici bedhahlar boş durmuyor saldırıyor.
Bu ahval ve şerait altında dahi vazifemiz bellidir. Yargı için adalet. Adalet için bağımsız yargı, tuz kokmadan bunu başarmalıyız, hep birlikte. Unutmayalım, birbirimize karşı kazanacak bir zaferimiz yok, birlikte kazanacağımız tek bir zafer var.
Hakk’ta buluşalım.
Selam ve dua.