Abdurrahman Dilipak
Bizim medyanın gariplikleri üzerine
“Bizim medya” diye bir şey var mı? Kim onlar.. “Biz” kimiz bu arada..
Biz, Hakk’ın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, haykıran sesi olacağız. Asıl misyonumuz bu.
Politik anlamda batıya karşı slogan söylemek, batıyla rekabet içinde olmak, her zaman batının dışında olduğumuz anlamına da gelmez.
Öte yandan; “Doğu da, batı da Allah’ındır”. Doğu ya da batı iyi ya da kötü ayırımı için yeterli değildir..
Ben yine de “Biz” diyeyim. Çünkü o yanlışı yapan da bir şekilde “bizim” çevremizden birileri.
Bakıyorum da, olayı analiz ederken kurguladıkları mantığın aslında “bizi biz yapan değerler” ile hiçbir ilgisi yok. “Rasyonalist”, “determinist”, “pragmatist” birileri çıkmış konuşuyor.. “Şöyle olmasaydı böyle olmazdı”. “Şöyle olmadığı için bu böyle oldu”. “Şunu şöyle yaparsanız, bu böyle olur”. “Milli menfaatlerimiz için şöyle yapmaya mecburuz”.
Birileri “Tanrıyı kıyamet zorlama”ya çalışırken, birileri de “Tanrıyı iktidara zorlama”ya çalışıyor.
Kimileri de (haşa), Allah’ın yetmeyen gücüne güç, yetmeyen aklına akıl, yetmeyen parasına para yetirme derdinde. Hiç kimse Allah’ı bir şeye yapmaya mecbur edemez. Allah dilerse kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan yapar. Şeytanları mabedinin inşasında çalışmaya mecbur bırakır.
Biz sadece imtihan oluyoruz. Görevimiz Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olmak için çaba göstermek.
Elbette akıllı, dürüst, cesur olacağız. Elbette yaptığımız işin önünü-sonunu düşüneceğiz. Elbette bir faydayı gerçekleştirmeye çalışacağız. Ama her şeyin öncesinde ve sonrasında Allahlın rızasını gözeteceğiz.
Bu bizim medya akıl yürütmeleri ile insanımızın zihnini formatladı. Subliminal mesajlara gerek yok, adamlar doğrudan söylüyor.
Bakıyorum ekrana çıkanların/çıkartılanların çoğu hemen hemen hiçbir dini referans kullanmıyor. Tarihten de kendi fikri ve paralelinde kişi ve olayları örnek veriyor.
Bizim tarihi dizilerdeki karakterler de böyle. Bu akıl, belli bir gaye için sizi “siyaseten katl” anlayışına götürebilir. “Kardeş katli”ne bile ikna olursunuz.
Kuşkusuz Allah cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasib etmez. İstişare ve şura yapmayanlar bu ihmallerin bedelini ağır bir şekilde öderler.
Şunu aklımızdan çıkartmayalım: Allah bizi mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir.. Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir..
Hz. Ömer, Halid b. Velid’i niye görevinden azletmişti. Çünkü bu zafer sarhoşluğu öyle bir noktaya gelmişti ki, birileri Allah’ı unutup, “Başımızda Halid gibi bir komutan varken bizi kim yenebilir” diye gururlanmaya başlamışlardı. Bunun üzerine Hz. Ömer, kendi kusuru olmamasına rağmen, Müslümanların ona yükledikleri anlam sebebi ile Halid. B. Velid’i görevinden azletti. Bunu niye yaptığını soranlara “Müslümanlar zaferi nerede ise Allah’tan değil, Halid’den bekliyorlar olacaklardı. Onun için Halid b. Velid’i azlettim” dedi.
Bizim zaferimizin sırrı bu imanda gizli. Evet, komutanımız ehliyet ve liyakat sahibi olacak, kılıcımızın suyu sert olacak, ama bizi asıl zafere ulaştıracak olan takvamız ve ilahi irade olduğunu bileceğiz. Halid b. Velid’i yenilmez yapan Allah, Allah’ın arslanı, ilmin kapısı, ehlibeytin kaynağı Hz. Ali’ye kamil bir iktidar vermedi. Hz. Davud’a Zebur’u verdi, ama kılıcındaki kan kurumadı. Hz. Süleyman’ın ise altın ve elmaslarla süslü kılıcına neredeyse kan değmedi.
Bizim medyacılarımızın aklı, mantığı, tasavvuru bu bilgi ve hikmetle bakmıyor olaylara ve bu değerlere göre çözüm üretmiyor. Bu büyük bir felaket.. Bu akıl, laik ve seküler bir akıl. Ve bu akıl kendini üst ve merkez bir yerde konumlandırıyor, diğerlerini ötekileştiriyor.
Bakın hiç kimse kendini vazgeçilmez zannetmesin. Bu dünya onlar yokken de vardı, onlar yok olduklarında da varolmaya devam edecek. Onun için gitmesi gereken bürokrat, politikacı, belediyeci her kimse gitmeli. Kimse milletin iradesine ipotek koymaya kalkışmamalı.
Bakın Müslümanlar giderek laikleşiyor, sekülerleşiyor. Metodik anlamda Kemalist’leşiyor. İstediğiniz kadar Kemalizm’i, laikliği eleştirin ama ayağınızın altındaki toprağın zemini bu vadiye doğru kayıyor.
Kardeşlikten, istişareden söz ediyoruz da, başkalarına öğütleyip durduğumuz şeylerle ilgili kendimizde bir çaba var mı? STK’sı da aynı, medyası da. Hani istişare ve şura yapacaktık.
Bunda siyasilerin de, sermayenin de büyük vebali var. Her şeyi siyasallaştırdık, siyaset, sermaye, STK ve medya arasında bir menfaat ilişkisi kuruldu. Bu bir felaket. Herkes birbiri ile pazarlık içinde, eğer taraflar istediklerini alamıyorsa restleşmeye hazır. Her kesimde bu karakterde bir takım adamlar türedi.
Bu çevreler ikili üçlü gruplar oluşturup birbirlerine racon kesmeye kalkıyorlar bazen.
Bakın bu yapı ahlaki, hukuki, meşru değil. Bu iş bir yerde patlar.
Şimdilik herkes bu işten memnun, al gülüm-ver gülüm gidiyor. Ama bu böyle gitmez. Faturası ağır olur. Kiralık kalemlerle medeniyet inşa edilmez..
Günübirlik politikaların pazarlanmasında birilerini bulur, verirsiniz parasını konuşturursunuz, ama dökme su ile değirmen dönmez.
Siyasetçisi, medya mensubu giderek aynı dili konuşuyorlar. “Kaderi değiştirmek”ten söz ediyorlar. Bazı olumsuz şeylerin kaderimiz olmadığını söylüyorlar. Amentü’deki o “Ve bil kaderi hayrihi ve şerrihi” ne oluyor?
Bizim gücümüzün ve yenilmezliğimizin sırrı imanımızda gizli. Değil mi ki, Allah “bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek” istiyor.
Erdoğan, belki iç temizliğe önce kendine yakın medyadan başlamalı. Ve dilimizi gözden geçirmekle başlamalıyız işe. Kendi medeniyetimizin kavram ve kurumları ile konuşmayı öğrenmeliyiz.
Bugünkü medyanın, edebiyatın, bakış, algılayış, düşünüş, davranış, yorumlayış şekli bizim medeniyetimizin dayandığı değerlerden ilham almıyor. Ödünç kavramlarla medeniyet inşa edilmez.
Selam ve dua ile.
yeniakit