Selâhaddin Çakırgil
Trump, Müslümanları övseydi, hayret ederdik!
Amerikan Başkanı Donald Trump, bazı istisnaî örnekleri esas alarak, bütünMüslümanları terörist olarak nitelemiş.. Terör, sadece mücadele edilen, savaşılan düşman tarafı değil, bütün bir toplumu korku ve dehşete sürükleyerek onları istemediği yönlere çekmeyi hedefleyen eylemdir.
Bu açıdan, dünyanın en büyük terör devletlerinden birisi B.Amerika’dır. Hele de, İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda, Almanya 8 Mayıs 1945’de teslim olup, Japonya da teslim olmak için Moskova’ya özel temsilciler gönderirken; Amerika, kimsenin aracı olmasını istemeyip, ‘karşı konulamaz tek güç’ olduğunu dünyaya göstermek için (Almanya’nın teslim olmasından 3 ay sonra), 5-7 Ağustos günlerinde, üstelik de hiçbir askerî birliğin olmadığı Hiroşima ve Nagazaki isimli Japon şehirlerine attığı ilk atom bombalarıyla, bir anda yüzbinlerce sivil insanı ve şehirlerini kavurarak, sadece Japonya’yı değil, bütün dünyayı da dehşete düşürmüş, emsalsiz bir terör gücü olduğunu göstermişti. Hâlen de aynı konumda; ama, bugün rakipsiz değil..
Fransız düşünürlerinden ünlü Andre Malraux, ‘Atom bombasını kullanan bir devlet, medenî olamaz’ diyordu, o dönemi bütün dehşetiyle yaşayan birisi olarak..
Şimdi de Tayyib Erdoğan, ‘Amerika’nın medenî bir güç sayılamıyacağı’nı söylerken haksız değil..
Ekim ayı başında, Las Vegas’da 60 kişiyi öldüren Stephen Paddock isimli bir Amerikalı, müslüman birisi çıksaydı, topluma, ‘düşman kutbun korkunç canavar ruhlusu’ olarak, nasıl gösterilirdi, görürdük. Ama, Trump o kişiyi sadece bir ‘çılgın, deli..’ olarak geçiştirdi.
Amerikan Başkanlığı’na adaylığını ‘İslam düşmanlığı’ konuşmaları ve ‘Amerika’nın zayıflayan gücünü yeniden karşı konulamaz en üstün güç konumuna getireceği’vaadleriyle açıklayan Trump’un bu son sözlerinde şaşılacak ne var ki..
Trump’un bizi övmesinden korkmalıyız, suçlamasından değil.. Çünkü, taa ilk gününden itibaren hiçbir diplomatik ve mantıkî kural tanımadan, kendisini ‘dünyanın jandarması’görerek, bir ‘azgın boğa’ gibi her tarafa saldırıp, yeni bir diplomasi anlayışı oluşturmaya çalışan bir zamâne firavunu’ndan başka ne beklenir ki.. Onun bu son saldırganlığının, uyuyanlarımızı uyandırmaya da vesile olması ümid edilir.
İstifa gerilimi etrafında..
Bugünlerde içsiyasette en çok konuşulan konuların başında, iktidar partisinin bazı belediye başkanlarından, makamlarından istifa etmelerini istemesi geliyor; 1,5 sene sonra yapılacak mahallî seçimlerde yeni bir rüzgar yakalamak ümidiyle.. Çünkü bazılarında gerçekten bir yorgunluk ve durağanlık hali, gözleniyor; bazıları etrafında da doğru-yanlış yığınla dedikodular üretilmiş bulunuyor.
Teşkilat/ örgüt, kişilerin başka kişilerle belli bir maksad veya hedef için fikir ve emeklerini birleştirmesi halidir. Cemaatler, gruplar, fırkalar/ partiler böyle oluşur. Elbette, istisnaî karizmatik liderler, belirli bir teşkilat yapısına sahib olmasalar bile, şahsiyetlerinin cazibe gücüyle kendileriyle birlikte hareket edecek kimseleri daima bulurlar. Onlar, tek kişi olarak ortaya çıkarlar. Sonra milyonlar onların arkasından gider.
Konumuza gelince..
Evet, partileri tarafından aday gösterilerek seçilen Belediye Başkanları, belirli bir şahsiyet ve özellikleri olduğu için aday gösterilmişlerdi. ‘Partileri mi, şahsiyetleri mi önceliklidir?’sorusunun cevabını vermek, galiba, ‘yumurta-tavuk’ misalindekigibi zordur.
Nitekim, hemşehrilerinin önünde yaptıklarıyla- yapamadıklarıyla yıllardır bir numaralı sorumlu olanların bu şekilde kenara konulmak istenmesinin problem oluşturabileceği tahmin edilebilirdi. Onların kenara çekilmeleri için, keşke kamuoyu önünde olmayan daha sağlıklı bir yöntem düşünülseydi.
Unutulmasın ki, hele de kazanılmayan belediye başkanlığı seçimlerinde iyi bir aday belirlemediği ileri sürülürken, sadece parti değil, adaylar da suçlanır. Bu bakımdan, bazı başkanlar, makamlarından ayrılmamakta direnir veya partilerinden istifa ederlerse, kendilerini bitirirler. Ve mezarlıklar, vazgeçilemez sanılanlarla, işlerini tamamlamadığına ve çok gerekli olduklarına inanılanlarla doludur.
stargazete