İbrahim Karagül
Bu proje İsrail'in uykularını kaçırır
Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev, Türkiye'den önce gittiği Suriye'de ne yaptı? Hamas'ın siyasi lideri Halid Meşal'le görüştü. Türkiye'nin Hamas'la görüşmesi üzerine kıyametleri koparanlardan hiç ses çıkmadı. Medvedev, Türkiye'de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le birlikte şunu söyledi: "Ortadoğu barış görüşmelerine tüm taraflar dahil edilmeli." Yani; Hamas olmadan barış olmaz. Türkiye ve Rusya'nın, İsrail'i çok kızdıran bu açıklaması, yeni Ortadoğu'nun işaretleri, artık bölgesel iklimin değiştiğinin göstergesidir. Açıklamaya İsrail'in verdiği "sert" tepkiyi kimse umursamıyor. İsrail'den gelen; "Çeçenler neyse Hamas da odur" itirazı Moskova'da rahatsızlığa yol açmıyor.
Yeni Medvedev, Türkiye ile nükleer santral anlaşmasından sonra Suriye ile aynı konuyu görüştü. İki ülkenin nükleer işbirliği yapacağı açıklandı. Rusya, Suriye'de nükleer santral kuracak. Can düşmanı ve "savaş hali"ni sürdürdüğü Suriye'nin Rusya'yla nükleer işbirliği yapması İsrail için ne anlam ifade ediyor?
Tel Aviv şimdilik buna sessiz gibi. Aslında yapabileceği çok fazla bir şey de yok. Ne Suriye'yi caydırabilir, ne de Rusya'yı ikna edebilir. Hatırlayalım, 2007 yılında İsrail savaş uçakları Türkiye'nin hava sahasını ihlal ederek Suriye'ye saldırmış, bir askeri tesisi bombalamıştı. İsrail, bombalanan yerin nükleer tesis olduğunu iddia etti. Birleşmiş Milletler'in konuyla ilgili soruşturması hâlâ devam ediyor. İsrail daha önce de Suriye hava sahasını ihlal etmiş, Devlet Başkanı'nın yazlık ikametinin üstünden alçak uçuşlar yapmıştı.
Türkiye ve Rusya, İsrail'in "savaş hali" içinde olduğu Suriye ile sınırsız işbirliği yolunda kararlı adımlar atıyor. Nükleer işbirliği dahil, Suriye'de Rus deniz üssü dahil, Türkiye-Suriye arasında derin güvenlik anlaşmaları dahil, Ankara ve Moskova Suriye ve Filistin konusunda, İsrail'in önceliklerinin çok ötesinde gerçeklerle hareket ediyor. Türkiye-Suriye arasında dev ticari işbirliği ve siyasi yakınlaşma, enerji alanında Avrupa Birliği'ni kendilerine muhtaç edecek ortaklıklar, sadece Suriye ve Filistin'le sınırlı değil, bölgesel düzeyde yeni bir dayanışmayı haber veriyor.
AB, Türkiye-Rusya yakınlaşması yüzünden alarma geçmiş durumda. İki ülkenin tarihsel güçlerine yeniden kavuşması, Avrupa'nın enerji ihtiyacı konusunda etkin olması birçok başkenti rahatsız ediyor. Bu başkentlerin, Türkiye ve Rusya'nın yeni Ortadoğu inisiyatifinden de ciddi hazımsızlık duyduğu bir gerçek. Bazıları Türkiye'nin, kendisine AB kapılarını kapatan ülkelere karşı Rusya kartını kullandığından söz ediyor. Ancak, İran krizinden Filistin meselesine, Afrika'dan Asya'nın derinliklerine uzanan ekonomik yakınlaşmalara kadar, yapılmak istenenlerin, bir tür "kart" olmanın çok ötesinde şeyler olduğuna kuşku yok.
Bütün bunlar olurken, İsrail'den savaş ve çatışmaya ayarlı sözlerden başka bir şey duyulmuyor. Başbakan Benjamin Netanyahu'nun yardımcısı Mashe Yaalon, birkaç gün önce, savaş için tüm hazırlıkların tamamlandığını, son birkaç yıl içinde teknik kapasitelerini yeterli düzeye getirdiklerini söylüyor, bu kapasiteyle aynı anda Gazze'yi, Lübnan'ı, Suriye'yi hatta İran'ı vuracak düzeyde olduklarını ilan ediyordu.
Buradan da anlaşılıyor ki, İsrail'in bütün bu adreslere bakışı sadece çatışmaya uyarlı. Lübnan'da, İsrail saldırısının kaçınılmaz olduğu gerçeğiyle hazırlıklar yapılıyor. Hizbullah çevreleri, "İstemiyoruz ama savaş yüzde yüz" açıklaması yapıyor. İsrail Suriye ve İran'ı Hizbullah'a Scud füzeleri vermekle suçlarken, bütün bölgede yeni bir çatışma öncesi hazırlıklar yapılıyor sanki.
Türkiye ve Rusya, bu tehlikeli dönemde Ortadoğu'ya çok yoğun ilgi gösteren iki ülke. İran ve Filistin konusunda neredeyse ortak yaklaşım sergiliyorlar. Türkiye ve Suriye'ye nükleer teknoloji transferi yapılıyor. Rusya, Akdeniz ve Ortadoğu'da çok ciddi güç arayışına girerken, İslam dünyasıyla yakın işbirliği için yükselen Türkiye'nin imkanlarından yararlanmaya çalışıyor. Bu doğruysa, önümüzdeki dönemde iki ülke arasında çok daha kapsamlı ortaklık örnekleriyle karşılaşacağız demektir.
Bir taraftan "kaçınılmaz savaş"ın hazırlıkları yapılırken diğer taraftan iki dinamik güç bölgesel düzeyde yeni bir yapılanmanın öncülüğüne soyunuyor. Bu ortaklığın yakın gelecekte Kafkaslar'da büyük bir değişime kapı aralaması, küresel politikalarda orak yaklaşıma dönüşmesi muhtemel. Artık İsrail için savaş, sadece Filistin'e, Lübnan'a ya da Suriye'ye karşı olmayacaktır. Aynı zamanda Türkiye ve bütün bölgeye karşı olacaktır.
ABD'nin Soğuk Savaş döneminden sonraki "Yeni Ortadoğu Projesi" çökerken, daha yerli, daha gerçekçi bir başka "Geniş Ortadoğu" stratejisi kendini gösteriyor.
yenişafak