Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Canları pahasına

Bir an olur toplum hayatında, orada yapılması gerekenleri yapan toplum hafızasına sembol olarak kazınır. 

Ben Maraşlıyım. Kahramanmaraş’lı. Maraş’ın bir “Abdal Halil Ağa hikayesi” vardır. Şöyledir: 

Maraş’a Fransız işgal kuvvetleri gelecektir ve yerli Ermeniler Fransız askerlerini şehir dışında davul – zurna ile karşılamak istemektedirler. Ermenilerin lideri Hırlakyan, Abdallar Mahallesine gider. Çeribaşı Halil Ağa’yı bulur. “Bize davulcu lazım Halil Ağa” der. Halil Ağa, düğün dernek için olduğunu düşünerek “Elbet beyim, işimiz davul çalmak” diye cevap verir. Ancak az sonra iş karışır. Halil Ağa “Nereye gideceğiz?” diye sorar. Hırlakyan “Fransız askerleri geliyor, onları karşılamaya” der. Halil Ağa’nın rengi değişir. “Olmaz, der, gidemeyiz.” “Niye?” “Olmaz beyim, gidemeyiz.” “Niye? Sana lazım olan para değil mi? İstediğini veririz.” İşte orada Halil Ağa tarihe geçecek sözünü söyler:

“-Olmaz beyim. Davulumuzun kasnağını altınla doldursan olmaz. Çünkü bu din bahsi.” 

Abdal Halil Ağa gerekeni gerektiği yerde ve zamanda söylemiştir. Maraş’ın kurtuluş destanı içine adını yazdırmıştır. 

***

Canı pahasına iş yapmak gerekir zaman zaman. 

Depremde enkazın içine girip can kurtarmak, ancak kendi canı pahasına olabilir.

Vatan savunması için savaşa gitmek canı pahasınadır.

Veba, aids, ebola vs… gibi on binlerce insanın hayatına mal olan salgınlar sırasında sağlık ordusunda görev almak canı pahasınadır. 

Canı pahasına, insanın ancak kendini aşarak yapabileceği bir iştir. Başkasının iyiliği için kendi canını ortaya koymaktır.

Fedakarlığın uç noktasıdır. 

“Viran olası hanede evladü ıyal var” demeden yola çıkmaktır. Zordur, kolay değildir, ama insan bir noktada onu tercih edebilen bir varlıktır. 

Türkiye depremler yaşadı, oralarda AKUT’lar, AFAD’lar can pazarında hayat kurtarmaya seferber oldular. 

Hafızalarda iyilik timsali olarak yer ettiler. 

Türkiye savaşlar yaşadı, yaşıyor, o işi canını ortaya koyanlar yürütüyor. Ana-babalarını, eşlerini, nişanlılarını, minik evlatlarını gözü yaşlı geride bırakarak ve bayrağa sarılı geri dönmeyi göze alarak…

Koronavirüs öldürüyor. Bu çok açık. Dünyaya baktığımızda devlet ricalinden öldürüyor, siyaset erbabından öldürüyor, bilim - sanat camiasından öldürüyor. Her gün medyaya bir “tanınmış” insanın virüs kurbanı olduğuna dair haberler yansıyor. “O da öldü” tarzında haberler, genelde sayıları sınırlı “tanınmış” insanların haberleri oluyor. “Sayılar”la verilenler, salgının genel toplum içinde sıradan seçtiği can kayıplarını ifade ediyor. Yani salgın çok can alıyor, bu arada “tanınmış” insanlar da kurbanlar arasına giriyor.  

Tıp dünyasında tanınmış “Hocalar”dan can kayıpları oldu. Virüse yakalanıp kurtulanlar, yaşadıkları zor anları paylaştılar. Belli ki bu iş ciddi. Ve işte sağlık çalışanları, bu ciddi işte tam da cephe hattında bulunuyorlar. Her an uygun bir menfez bulup ciğerlerinize ulaşmaya ve sizi mahvetmeye kodlanmış “Görünmez düşman”la içiçe, yanyana bulunmak zorundasınız. En hayati işi yapmaktan, nefes almaktan korkuyorsunuz. Çocuklarınızla, anne-babanızla görüşmekten, kucaklaşmaktan korkuyorsunuz. Onlara virüs taşımaktan korkuyorsunuz. 

Doktorsunuz. Hemşiresiniz. Hasta bakıcısınız. Bankoda çalışıyorsunuz. Temizlikçisiniz. Ambulans şoförüsünüz. Kahrolası virüsün hemen yanı başındasınız. 

Şu anda yüzbinlerce sağlık çalışanı evet “canları pahasına” canları kurtarmak için, bir insana rahat nefes aldırmak için, bir insanın yüzünü güldürmek için çaba gösteriyorlar. 

Bugünlerin kahramanları onlar. İyilik timsalleri onlar. İnsanlığın yüz akları onlar. Buna “Din dili”nde “İsar” deniyor. “İnfak”tan öte bir iyilik seviyesi. “Başkasını kendisine tercih etmek” demek.

Üstelik bu “İsar”ın bile daha ötesi. Çünkü canınızı ortaya koyuyorsunuz başkasının canı için.

Üstelik verirken yüzlerini asmıyorlar, güler yüzün tedavinin bir parçası olduğu inancıyla her daim tebessüm halindeler, tedavi ettikleri insanların bir an önce iyileşmesi için dua ediyorlar, hasta kaybedildiğinde yüreklerine hüzün çöküyor…

Ve, ve, ve…

Daha öyle şeyler söylenebilir ki onlar için…

İyi ki varlar. 

Bize virüs ortamında şahit olunan “pek çok kötü örneğe” rağmen, insandan ümit kesmemek gerektiğini canlarını ortaya koyarak ispat ediyorlar. 

Onları selamlıyorum. Hafızalarımıza iyilik sembolü olarak kazındılar. Hep yad edilecekler. Yaşasınlar! 

Bu yazı toplam 1132 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar