Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Cemaatin oyu kaçtır?

Cemaatin ciddiye alınacak bir oyu yok. Pamuk şekeri gibi, dışarıdan bakınca renkli, kocaman gözükse de, tuttuğunuzda bir şey yok.. Toplamda, bana sorarsanız, BDP’ye gidecek oylarda 0.3, CHP’de 1,5, MHP’de 0.4, SP-BBP koalisyonunda 0.3’tür. E. Ü. Tarhan’ın partisinde % 0.2. Yani toplamda 2.7 gibi. Bu da tamamen cemaatin oyu değil, etki alanı içinde, etkiledikleri AK Parti karşıtlığında buluştukları çevreler. Yani seküler bir hayat yaşayıp da paralel siyasetparalel dine destek veren liberal / seküler çevrelerin oyu dahil bu sonuçta.. Hadi bağımsızları da ekleyelim, diğerleri ile birlikte % 3. Bu da abartılı bir rakam aslında..

Cemaatin aktifliği AK Parti tabanındaki dayanışmayı ve hareketliliği artıracak.. Yani AK Parti lehine, sandıkta pozitif etki yapacak.. Ne yani, AK Parti’ye değil de, Kılıçdaroğlu’nun CHP’sine, Bahçeli’nin MHP’sine mi oy verecek..

CHP, MHP, BDP ya da paralel yapının  yönetimindeki bir Türkiye’yi düşünebiliyor musunuz.. Böyle bir muhalefet AK Parti’nin hem şansı, hem de şanssızlığı..

Cemaat kendini çaresiz ve köşeye sıkışmış hissediyor. Saldıracaklar. Topyekûn saldırıya geçecekler.. Bu seçim onlar için hayati öneme sahip.. Seçime kadar ve seçimden sonra, ellerinden geleni arkalarına koymayacaklar..

Ama herkes bilir ki, “haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti bozar”.. Ve yine herkes bilir ki, “zor, oyunu bozar”. Bu tür yapılar deşifre olduktan sonra uzun süre ayakta kalamaz.. Kolektif hipnoz seansları ile kalabalık bir topluluğu uzun süre ayakta tutamazsınız..

Cemaat giderek dini karakterini kaybediyor, siyasi ve ideolojik bir harekete dönüşüyor. Sosyolojik bir hareket olarak tabana yayılmıyor, daha çok hiyerarşik bir yapı eli ile örgütsel bir yapıya dönüştürülüyor. Hatta yabancı istihbarat örgütlerinin taşeronu olan bir örgüt olup olmadığı tartışılıyor. Casusluk davasındaki iddianame ona işaret ediyor.. Hoşgörü vediyalog unutuldu.. Yerli bir hareket olmaktan çok kökü dışarıda yabancı bir harekete, bir Truva atına dönüştü..

Cemaatteki çözülme devam ediyor aslında. Ama beklenen hızla gerçekleşmiyor bu olay. Daha önce de yazdım, yanılgıyı kabul etmek, çeyrek asırdır gizledikleri dinlerini inkâr etmek anlamına geliyor.. Gülen’in karizmatik liderliğinden öte ruhani kişiliğini reddetmek de sözkonusu bu olayın içinde. Bu anlamda hareket daha çok Katolikliğe, Tapınakçıgeleneğe, Opus Dei hareketine benziyor.. Yani “Katolik İslam” diye bir şeyden sözetmek mümkünce, tepeden aşağı bakınca manzara bu..

Buna inanan insanlara aşağıdan yukarı bakarsanız Evangelik İslam gibi bir şeyden söz edebiliriz. Dinlerarası diyalog, Yahudi ve Hristiyanları kabulleniş biçimi itibarı ile Yahudi, Hristiyan ve Müslüman üçgeninde yeni bir teslisten sözetmek mümkün.. Cemaatin işadamları daha çok“Kalvinist Müslümanlar” tanımına uyuyor..

Eğer cemaatten ayrılırsanız, ahdiniz var, yemininiz var, dininiz var. Ondan kurtulsanız, sadece manen değil, madden bağlı olduğunuz bir hareket var. Dışarıda dışlanacaksınız, kariyerinizi, gelirinizi, itibarınızı kaybedeceksiniz cemaatten ayrılırsanız.. Her şeyinizi kaybedip sanık sandalyesine oturtulmak endişesi var şuur altlarında. Onun için dış tehdit korkusu ile merkeze doğru sıkışıyorlar.. Ama bir o kadar da korkuları artıyor.. Ve bu durumu öfkeli bir tepkiye dönüşüyor..

Cemaat ve çevresinin geri dönüşü, rehabilitasyonu ve psikolojik uyumu zaman alıcı zor bir iş.. Bu insanlar agnostik hale gelebilir. Psikolojik bir çöküntü içine girebilir. Aile birliğini sürdüremeyebilir. Daha seküler tipler intihar ve uyuşturucu, alkol için uygun bir hale gelebilir..

Olay sadece siyasi bir olay değil. İnsani bir yanı var. Aile parçalanırsa, bundan zarar görecek eşler, çocuklar, diğer aile bireyleri de var..

Yani gerçekçi tek soru, “Cemaatin oyunun kaç” olduğu değil.. Kaç olursa olsun, sonuçta önümüzde böyle bir sorun var. Ve bir gün bunlar da bazı gerçeklerin farkına varacaklar. Bu insanların sağlıklı bir şekilde ailelerine, hayata dönmeleri için bir hazırlığımız var mı?

Aynı şey terör baskısı altında, şiddet sarmalı içinde umudunu kaybetmiş insanlar için de sözkonusu. Göçmenler için de.. Yaralı bilinçler, kararmış umutlar için bir şeyler yapmamız gerek..

Yanlış din algısından toplumu nasıl kurtaracağız, yanlış tarih, yanlış mutluluk algısı da öyle.. “Çilehane sokakta, Neşe cafede disko müziği dinleyen çocuklar”a söyleyecek bir sözümüz olmalı..

Paralel din bir tane değil.. Bu konu dinsizlik kadar tehlikeli..

Bunları kamu sektöründen atmak, dışlamak sorunu çözmüyor.. Bakın, onlar hâlâ kendilerini, Pensilvanya’da bir Amerikan gemisinde değil, “Nuh’un gemisi”nde görüyorlar ve insanları bu gemiye çağırıyorlar..

Bu insanlar geri dönmek istese de dönemez bugün. Bu, onlara “git sanık sandalyesine otur” demek, işini, statüsünü, saygınlığını, parasını, hatta servetini kaybetmek demek.. Oysa daha düne kadar saygındılar, manevi bir tatmin içinde, gelecek için onurlu, saygın, manevi pırıltılar taşıyan mucizevi bir hayalleri vardı.. Dün yüceler yücesindeyken ilahi tecellilere mazhar olduklarını zannettikleri bir hayal dünyasından onları alıp yerin dibine batırırsanız, onların ruh dünyasında nasıl bir fırtınaya, kırılmaya yol açacağını düşünmeniz ve onları yarın nasıl geri kazanabileceğinizi de hesap etmeniz gerekir..

Selam ve dua ile.

yeniakit

Bu yazı toplam 974 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar