Hasan Karakaya
Cizre provokasyonu... PKK-HDP, vandalları teşhir etmelidir!
Hani, “çaresiz” insanlar, “ooff of!” deyip, yakınmaya başlarlar ya...
Derler ya;
“Boşa koyuyorum dolmuyor,
Doluya koyuyorum almıyor!”
Çözüm Süreci de, bütün “iyi niyetli çabalara” rağmen, maalesef“engellerle karşılaşmaya” devam ediyor!..
Bütün mesele;
Bu “engelleme”lere, bu “vandallık”lara, bu “kundaklama”lara bu “yakıp-yıkma”lara, bu “cinayet”lere rağmen, “olaya nasıl bakacağız” sorusunda düğümleniyor!..
Evet, “Cizre’deki provokasyon”a nasıl bakacağız?.. Bu olaylara“provokasyon” deyip geçecek miyiz, yoksa “provokatörleri” ve onları“tahrik” edip “kışkırtan” çevreleri ya da “güç odakları”nı “deşifre” mi edeceğiz?..
Mesele; “yarısı su dolu bardağa bakma” meselesidir!..
İyi niyetle yaklaşıp; elimizde “Yarım bardak su var” mı diyeceğiz, yoksa;“Bu bardağın yarısı boş” mu diyeceğiz?..
Her ikisini de söylemek mümkün!..
SORULAR... SORULAR... SORULAR!
“Cizre’deki provokasyon”a ya da “Şırnak’ta Hüda-Par üyesi bir vatandaşın evine saldırı”ya ve “Şanlıurfa’da Türk Bayrağı’nın yakılması”na bakıp; “Bu iş burada biter” demek mümkün!..
Hatta, daha ileri gidip;
“Cizre’de güvenlik güçlerinin ilerleyişini durdurmak için kazılan o hendekler, HDP’li Cizre Belediyesi’nin iş makineleriyle mi kazıldı?.. Bu provokatörler, belediye binasında mı saklandı?.. Evleri yakılan ve yaralanan vatandaşlara, belediye kasten mi itfaiye göndermedi?.. Cizre Belediyesi, gözlerini kan bürümüş teröristlere yardım ve yataklık etti mi?.. Belediye binası üs olarak mı kullanıldı?” sorularını sormak da mümkün!..
Sadece “HDP’li Belediye”ye değil, “güvenlik güçleri”ne ve “devlet görevlileri”ne şu “soru”ları sormak da mümkün;
“Sokak ve caddelerde hendekler kazılırken, siz uyuyor muydunuz?.. Hadi hendekler kazıldı ve teröristler oraya mevzilendi ve yakıp-yıkmaya başladılar, o zaman neredeydiniz?.. Sayı olarak teröristleri engelleme gücünüz yoksa, civar il ve ilçelerden niye takviye istemediniz?..
Yoksa, 6-8 Ekim kalkışmasında olduğu gibi, Paralelci polisler yine pasif direniş mi yaptı ya da olayları aktif olarak destekledi mi?..”
AHMET TÜRK’ÜN AMACI NE?
Soruları çoğaltmak mümkün...
Yazarımız Kenan Alpay’ın dün yazdığı gibi; daha geçen haftaStockholm’de konuşan Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’e; 1915 yılındaki “Ermeni tehciri”ni anlatırken sarfettiği sözlerden“maksadının ne olduğu” sorulabilir!..
Demiş ki Ahmet Türk;
“Asuri, Ermeni ve Ezidiler de Kürtler gibi Kürdistan’ın gerçek sahipleridir. 1915 soykırımı sırasında bazı Kürt aşiretleri İslamiyet adına soykırım suçuna ortak olmuştur. Kürt halkı İslamiyet adına kullanıldı. Dedelerimizin katıldığı katliamın acısını yaşıyoruz. Bağışlanma ve özür diliyoruz.”
Kenan Alpay da sormuş;
“Hem toprak ağası hem de feodalite düşmanı kimliğini bir arada yürütmeyi becerebilen Ahmet Türk’ün itirafçılıkla iftiracılık arasında mekik dokuyan bu türden sözleri şaşırtıcı değil elbette.
Kasrı Kanco’nun da içinde yer aldığı toprakları kimlerden nasıl aldılar, hangi şartlar içerisinde orada saltanat sürdüler tartışılmaya değer mi, bilemem.
Ancak İttihat ve Terakki gibi Türkçü kimliğiyle maruf iktidarın ‘tehcir’ siyasetine yağma mantığıyla ortak olmuş kimi Kürt aşiretlerini ulusalcı değil de İslamcı karakterle meczetme gayretkeşliği gözlerden kaçmıyor.
Ahmet Türk ve içinde bulunduğu PKK-HDP-DTK gibi Kürt ulusalcısı hareketler açısından asıl sorun ise; bizzat kendileri tarafından planlanan fiiliyata geçirilen son dönem tehcirleri hakkında açık konuşmamalarıdır.
Dedenizin, babanızın suçunu kimse size yükleyemez. Ancak PKK-HDP kadrolarının kendi işledikleri suçlar üzerine bir özeleştiri, pişmanlık ve özür beyan etmelerini beklemek hepimizin hakkıdır.
PKK-HDP kadroları tarafından Kürt illerinde, ilçe ve köylerinde işlenen cinayet, gasp, haraç, baskın, yağma ve kundaklama gibi örgütlü ve sistematik cürümler üzerine konuşmak için 100 yıl mı geçmesi gerekiyor?”
IŞİD’DEN FARKINIZ NE?
Evet; “sap” ile “saman”ı birbirine karıştıran, “Batı’ya şirin görünmek” için taklalar atan Ahmet Türk’ün, “PKK gerçeği”ni görebilmesi için, “100 yıl”mı geçmesi gerekiyor?..
Farzedelim ki;
“1915 tehciri”nde rol alan Kürtler, bunu “İslâmiyet” adına yapmışlardır!.. Peki, “2014 vandallıkları”nı sergileyen PKK’lı Kürtler, ne adına yakıp-yıkıyorlar?..
Bırakın yakıp-yıkmayı;
“Gezi eşittir Kobani” diyerek, Yasin Börü gibi, “kurban eti dağıtan çocuklar”ın da aralarında bulunduğu “50 civarındaki Kürt vatandaşı”nı ne adına katlettiler?..
“İslâmiyet” adına mı,
“Laiklik” adına mı,
“Marksizm” adına mı?..
Söyleyin Ahmet Bey;
Ne adına?..
Dedim ya, farzedelim ki; “1915 tehciri”nde rol alıp, “Ermenileri öldüren”Kürtler, bunu “İslâmiyet” adına yaptılar, yani “Ermeni soykırımı”(!) yapanlar “Müslüman Kürtler”di... Peki, bugün “Müslüman Kürtler’i katleden” Kürtler, “hangi Kürtler”dir?!?..
Ve, “Müslüman Kürtler’i katleden” bu Kürtler, “ne adına”, daha doğrusu“kimin adına” hareket etmektedir?..
Bütün bu “vandallık”ların, bu “gasp”ların, bu “cinayet”lerin, bu“sabotaj”ların, bu “kundaklama”ların sebebi, “Laik Kürdistan’ın özgürlüğü” için mi?..
Onun için mi katlediliyor “Müslüman Kürtler?”... Bu amaç için mi kundaklanıyor “Müslüman Kürtler”in evleri?..
Eğer amaç, “Laik Kürdistan” kurmak ve bu hedefe ulaşmak için,“Müslüman” Kürtlere; “Ya sev, ya terk et” demekse, o halde, sizin ne farkınız kalır “Kemalist Laikler”den?.. Ne farkınız kalır, “kendi halkını bombalayan Esed”den?.. Ne farkınız kalır “sabah namazı kılan Müslümanları kurşun yağmuruna tutan Mısırlı Firavun Sisi”den?.. Ve, ne farkınız kalır, “İslâm Devleti”(!) kuracağını iddia eden IŞİD’den?!?..
Açık ve net söyleyeyim:
Tıpkı “Kemalist laikler”in başvurduğu “Ya sev, ya terk et” stratejisi gibi, siz de Müslüman Kürtleri “Güneydoğu’yu terk etmeye” zorluyorsunuz ve bu arada “Batı’nın önünde takla atmaya” bayılıyorsunuz ki, ne “laikçi zorba”lardan farkınız kalıyor, ne de Esed, Sisi ve IŞİD’den!..
Haa, bu arada;
“Rojava güzellemeleri” yaparken; “Küçük Stalin” lâkaplı PYD Lideri Salih Müslim’in de, “Müslüman Kürtleri Türkiye’ye göçe zorladığını” unutmuş değiliz!..
BARIŞIN TEMİNATI ANNELER
En başta dedim ya;
Mesele; “yarısında su bulunan” bardağa bakma meselesidir!..
İyi niyetle bakarsak; “bardağın yarısında su var”dır... Ama art niyetle bakarsak, “bardağın yarısı boş”tur!..
Cizre, Şırnak ve Şanlıurfa’daki “PKK provokasyonları”na bakarsak; “Lânet olsun!.. Bu PKK ile mi sağlanacak barış?.. Kana kan, intikam!” deyip,“1990’lı yıllar”a, yani “Eski Türkiye’nin metodları”na dönmek mümkün!..
Ama, “bardağın yarısında su” olduğunu düşünürsek, “olumlu gelişmeleri”de görüp, umutlanabiliriz...
Meselâ, bir “Kürt anne”nin, Cizre’de, önceki günkü “cenaze töreni”esnasında, “Tank Taburu’na taş atan çocuklar”ın karşısına dikilip; “Bu yaptığınız doğru değil... Bu yaptığınız Çözüm Süreci’ne zarar verir”demesi, “barışın teminatı” olacak, önemli bir göstergedir!..
Demek oluyor ki;
“Kürt tabanı”nda, bu “vandal”lıklara destek yoktur!.. “PKK tarihi”nde ilk defa; “Kürt anneler”in; hem de Diyarbakır Büyükşehir Belediye Binasıönünde “çadır” kurup, “Eyy PKK, kaçırdığınız çocuklarımızı geri verin”demeleri de; “Kürt annelerin barışın teminatı” olduğunu göstermiştir.
BU, BİR PROVOKASYONDUR!
l Cizre’deki kalkışma üzerine HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın;
“Özellikle Cizre’deki olaylar başladığı saatte, bazı sosyal medya hesaplarından tahrik eden, iki tarafın gençlerini birbirine karşı kışkırtan yayınlar yapıldığını tespit ettik... Bu sosyal medya hesapları tam olarak kimindir, bunları savcılığa bildirip araştırılmasını isteyeceğiz.
Tahmin ediyorum ne Hüda-Par’a, ne de Kürt gençliğine ait olmayan hesaplardan, onlarınmış gibi yayınlar yapan hesaplar fark ettik.
O nedenle Cizre’deki mevzu; muhtemeldir ki, iki taraf içine sızma yapmış ve bilinçli bir şekilde çatışma ve katliam çıkarmak isteyen güçlerin tezgâhı, oyunudur.”
Demesi, son derece önemlidir!..
l Ve yine, 21-24 Kasım’da Kandil’de toplantı yapan PKK’nın gençlik yapılanması Yurtsever Demokratik Gençlik Hareketi tarafından yapılan açıklamada;
“Kitlesel eylemlerde yüz kapatma, kitlenin içerisinde provokasyon girişiminde bulunma, halkın malına ve canına zarar verme, halk otobüslerini yakma, her eylemde kepenk kapattırma gibi eylem tarzlarının reddedildiği”nin belirtilmesi ve “bu tür girişimlerde bulunanların sömürgeci güçlerin ajanları olarak değerlendirileceği”nin deklâre edilmesi, “kamu düzeninin sağlanması” yolunda, önemli bir adımdır.
l HDP Milletvekili Sabahat Tuncel’in, “Bunun bir provokasyon olduğu çok net” demesi, HDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın da, “Türkiye’nin şu an temel gündem noktalarına bakarsak büyük provokasyonlarla karşı karşıyayız. Buna karşı uyanık olmak lazım. Dün Cizre’de yaşananlar tesadüf değil” demesi, en azından “eylemleri tasvip etmedikleri”nin işaretleridir!..
l Hüda-Par Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Hüseyin Yılmaz’ın da;“Cizre’de dindar Kürtlere yönelik saldırılar ilk değildir” deyip, hemen ardından; “Ateşe benzin dökmekten vazgeçin” çağrısında bulunması; her şeye rağmen “Barış Süreci’nin devamından yana” olduklarını göstermektedir!..
“YETER ARTIK” DEDİRTMEYİN!
O halde, yapılacak şudur:
PKK, HDP, KCK, Kandil ve İmralı, bir an önce bu “vandal”ları veya kendi ifadeleriyle “sömürgeci güçlerin ajanları”nı, “piyon”larını, “maşa”larını bulmalı ve “deşifre” etmelidir!..
Bu kalkışma, madem ki bir “provokasyon”dur, madem ki “bir tezgâh ve oyun”dur; o halde “ellerinin altında bulunan saldırganları” bir an önce“etkisiz” hâle getirmelidirler!..
Hiç kimse, Türk ve Kürt halkının “sabır ve tahammül”ünü zorlamamalıdır!..
Bu kaçıncı kalkışma,
Bu kaçıncı vandallık?..
Yeter artık!..
Unutmayın ki;
Devletin “sağduyulu” tavrı, kesinlikle bir “acziyet” değildir!..
Aklınızı, başınıza toplayın!..
Bu ülke, hepimizin!..
A kızım... Çayını sol elle içip, niye günah işliyorsun?
“Sakallı-Şalvarlı bir Hacı Amca”mız, gitmiş “banka şubesi”ne... Sırası gelince, “bankada görevli kız”ın yanına varıp; “Ben, bankadaki paramın 2014 yılı faizini almaya geldim” demiş!..
Görevli kız, hemen “bilgisayar”a girip, “Hacı Amca’mızın hesabı”nı bulmuş...
Aaa, o da ne?.. Hesap, oldukça kabarık!.. “Faiz”ini hesaplamak da, hayli zaman alacak!..
“Hacı amca” demiş: “Sen şurada otur... Sana bir de çay söyleyeyim... Sen çayını içerken, ben de faizini hesaplayıp, vereyim!”
Hem “Hacı Amca”ya, hem kendine “iki çay” söylemiş... Çaylarını içerlerken,“Hacı Amca”mızın dikkatini çekmiş... Bakmış ki; görevli kız, çay bardağını“sol eliyle” tutuyor!.. Hemen celâllenmiş!..
“A kızım” demiş; “Sol elle yemek-içmek haramdır, günahtır!.. Niye sol elinle içiyorsun çayını?”
Bankacı kız; bütün “hacı”larımıza, “hoca”larımıza, hatta bütün“Müslüman”larımıza “ibret dersi” olacak şu cevabı vermiş;
“Ne yapayım Hacı Amca?.. Evet, çayımı sol elimle içiyorum!.. Çünkü, sağ elimle senin faizlerini hesaplıyorum!!!”
Kızın cevabı; sadece “Hacı Amca”ya değil, “sağ el-sol el” meselesinde hassas olup da; “faiz” gibi “haram çukuru”na batmış herkese “kapak”olsun!..
Dersini aldın mı Hacı Amca!?!
yeniakit