Abdurrahman Dilipak
Devlet aklı mı dediniz?
Bakın, aklımız kadar iman eder, aklımız kadar amelimiz olur. Evet aklı olmayana iman da gerekmez. Çünkü biz vahyi de akılla anlarız ve bir de Allah (cc)ın fıtratımıza vahiy ettiği kalbi, ledünni, sezgi ile idrak ederiz. Bilmediğimiz bir şeye iman edemeyiz. Ancak, akıl tek başına hakikatin kaynağı ve ölçüsü değildir. Aklı mutlaklaştırmak, aklı put edinmek olur.
“Devlet aklı” denilen şeyi daha önce de duyuyorduk ve daha önce de yazdım ama bu günlerde bu lafı yine çok duyar oldum.
Devlet nedir? Halk, toprak ve hukuk düzeni.. O hukuk düzenini bazen halk yapar, bazen da içeriden birileri yapar ya da dışarıdan birileri dayatır. O içeriden birileri de mütegallibe takımından birileri olur.
Devlet aklıdan söz edenler aslında bu şekilde “Hükümetin aklı”nı, “Hükmedenlerin aklı”nı “Devlet aklı” diye aba altından sopa göstermek, kutsamak için kullanırlar. “Bu hikâye” daha kolay kabul etsinler diye devletin geçmişine gönderme yaparlar, bir algı operasyonu ile kurgusal bir tarih tezi sunarlar. Hayali kahramanlar, hainler icad ederler ve gerçek hayatta da bunları somut topluluklara dönüştürürler. Bir de gelecek hayali sunarlar. Bu kadere, rızga ve ecele hükmeden bir Tanrı Krralın yönettiği, kutsal devlete giden yolun başlangıcıdır. Tek adamlar, ulu önderler, kurtarıcı liderler bu kategoridedirler. Bunlar din ve devleti, yardakçıları ile kendileri yeniden yazdırırlar. Yeni bir dil oluştururlar. Onlar olmasaydı, aslında biz de olmazdık. Neye sahipsek onların bahşettiğidir onlar. Banimiz, kurtarıcımız, ümidimiz onlardır!? Münci, Mübdi, muhyi, “Ezel ve ebed”den söz edenler, “Kaderi değiştirmek”ten söz edenler, bu yolun yolcularıdırlar. Bunlara yüklenen sıfatları genellikle peygamberlerde bile olmayan sıfatlardır. Bu yolun sonu devletin ve liderin putlaştırılmasından başka bir şey değildir.
İş o notaya gelince, sıra emir ve kerameti kendinden menkul şeyhlerin önünde musalla taşındaki meyyid gibi olmanız istenir. Onların gaybi bildikleri, insanların kalpleri üzerinde tasarrufta bulundukları bile iddia edilir. Bunlara inananlar da Hasan Sabbah’ın müritleri gibi “Vur de uralım, öl de ölelim” diye bağırmaya başlarlar. Bu Şeytani kuşatmadan yakamızı kurtarmadan Gazze’de ne olup bittiğini bile anlayamaz ve çözüm üretemeyiz.
Devlet aklı yok. Devleti yönetenlerin aklı ya da akılsızlığı vardır. Sonuçta her topluluk layık olduğu gibi idare olunur. Devletin arşivi vardır, ama “Devletlu”lar bir süre sonra halkın algısını yönetmek için uydurdukları yalanlara kendileri de inanmaya başlarlar. Unutmayın zalim hükümdar karşısında hakkı söylemek cihattır. Sessiz kalmak ise dilsiz Şeytan olmaktır.
Devletlülerin çoğunun serveti ve gücü aklının ve imanının önündedir. O güç ve serveti, iktidarı elinde tutmak için aklını ve dinini basamak yapar. Bunlar, devletin arşivleri okumaktan bile acizdirler. Onlardan faydalanmak yerine, onları yük vagonlarına yükleyip, yabancı ülkelerin kağıt fabrikalarına kağıt hamuru yapmaya. Gönderirler. Dine, Tarihe ve ilme verdikleri değer budur. Sonra da kendilerini dinin, aklın koruyucusu olarak gösterirler.
Ulemayı satın alan ümera haindir. “Akademi”yi ve “Sivil” yapıları fonlayarak ya da başka bir takım yöntemlerle kendi siyasetinin arka bahçesine dönüştüren modern batı siyasası ve bürokrasisi de aynı ahlaksızlığın çağdaş versiyonudur. “Devlet aklı” dedikleri şeye yön veren bilginin kaynağı olan istihbaratının batıda ahlakı, islam dünyasında fıkhı yoktur. Kem alat ile kemalat olmaz. Bu akıl Makyavelisttir. Gayeye giden her yolu meşru görür. O akılsız akıl (!?) bu bilgiyi ekonomik, sosyal ve siyasi menfaat için şantaj olarak kullanır.
Devlet aklı olsaydı, geçmişten ibret alırlardı. Dini kuralları, hükümleri istismar için kullanmaz, onlara itibar ederlerdi. İnsanlık tarihi boyunca yaşanan fitneden yarım hisse mi aldı insanlık. Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İshak’tan başlayarak, Yakub oğulları ve Esav oğulları arasında 1000 yıl süren kavgadan kim gerekli dersi aldı. İbrahim b. İshak’ın iki oğlundan birinin soyu bin yıl peygamber oldu, ötekinin soyu bin yıl kral. Bin yıl bu iki soy savaştı.
Bırakın onu, Yakub oğulları, denizi geçtikten 40 gün sonra puta tapmadılar mı? Hz. İsa da beni İsrail’dendi. Ona neler yapmadı o akıl. Hz. Yusuf’u kuyuya atanlar kardeşleri değil mi idi.
Övünmeyi ve dövünmeyi çok seviyoruz ama şu tarihten bir türlü ders almıyoruz. Ders almadığımız için de acılar tekerrür edip duruyor.
“Devlet aklı” diye bir şey olsaydı, binlerce yıldır peygamberler ve krallar savaşmazlardı. Peygamberler de devlet kurdular, onların hükmü istisnai bir dönem içindir. İster asr-ı saadete bakın, isterseniz 4 halife dönemine “Tanrı krallar”ın, diktatörlerin, zalim hükümdarların, ilahlık ve Rablik iddiaları her zaman daha uzun ömürlüdür. Çünkü insanların çoğu zaten hüsrandadır. Çoğunluk iktidarları, çoğunluğun heva ve heveslerine tabi oldukları için, zorla iktidarı ele geçiren azınlık iktidarları, tek adam rejimleri ya da oligarklar ise, haksız bir şekilde iktidarı gasp ettikleri için akılsızca bir iş yapmışlardır. Bu gaflet erbabı çoğu zaman zaman kendilerini algı yöntemleri ile “ıslah edici” olarak, Tanrının yeryüzündeki gölgesi olarak göstermişlerdir. İnsanların kaderlerini değiştirtmekten, refah, güvenlik ve mutluluk vadetmişlerdir. Oysa onlar yalancıların ve bozguncuların ta kendileridirler. Gerçekte ise Allah, insanları malları, canları ve sevdikleri ile kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan etmekten söz etmektedirler. İktidar sahipleri kendilerini kimi zaman İlah ve Rab olarak, kimi zaman kendilerini Tanrının yeryüzündeki temsilcisi ya da gölgesi olarak tanımlamışlardır.
Peygamberlik 23 yıl sürdü. Dört halife dönemi toplamda yaklaşık 30 yıl sürdü. Peki sonra ne oldu.. Geçelim o dönemi. Osmanlı devletinin kuruluşu 1299. 1453’e 154 yıl sürdü. 1453’e kadar beyliklerle idare olunuyoruz. Sınır belli değil. Her an genişliyor. Yasama yok, yargı ulemada, Hukuk düzeni din ve örf. Ordu gönüllülerden oluşuyor. Ortada bu günkü anlamda bir devlet yok. Dayandıkları temel değerler, Hılful fudul, Müellefetül Gulub, Asr-ı saadet, Medine sözleşmesi ve Hz. Ömer’in Kudüs beyannamesi.. Kanuni sultan Süleyman 1520'den 1566'daki vefatına kadar, yaklaşık 46 yıl boyunca padişahlık yaptı. Osmanlı İmparatorluğu, 1683'te 2. Viyana Kuşatması sırasında, en geniş sınırlarına ulaştı. Ama bu arada 711 kurulan Endülüs1492 ‘de dağıldı. Yaklaşık 800 yıl yaşadı. Babür imparatorluğu 1526’da kuruldu 332 yıl sonra 1858’de dağıldı. Horasan beyleri ise 1092’da kuruldu ve 102 yıl sürdü ve 1194’de dağıldı. Kuruluşları da, dağılmaları da zorlu dönemlere işaret ediyor.
Biliyorsunuz, Lale devri 21 Temmuz 1718’da başladı ve 32 yıl sonra 28 Eylül 1730’da sona erdi. Lale devri ile Tanzimat arasında Fransız devrimi vardır biliyorsunuz. Lale devri Tanzimât denilen Osmanlı Glasnot ve Perestroikası olarak da kabul edilebilir. Bu dönem 1839 yılında Tanzimât Fermânı olarak bilinen Gülhane Hatt-ı Şerifi'nin okunmasıyla başlayan modernleşme ve yenileşme döneminin adıdır. İttihat Terrakki 1889’da İstanbul’da kuruldu ve 1 Kasım 1918’de faaliyetlerini sonlandırsa da, İttihat ve Terakkinin siyasi kanadı daha sonra 2. Meclisin ardından Cumhuriyetin yeni kadrosu içinde yer aldı. Tarihte 16 Türk devleti kurduğumuz söylenir, 15’in yıkılmasından sorumlu tutulacak olan o “Devlet aklı” neredeydi? Elbette her devlette, Firavunun sarayında da olsa ilim, hikmet, adalet ve merhamet sahibi insanlar da vardır. Bunun tersi de.. Bu anlamda bir de Osmanlı devletinin dağılmasına giden süreci bir de kronolojik olarak gözden geçirelim: Kuruluş (1299–1453), Yükselme (1453–1683), Duraklama (1683–1827), Reform (İnkar ve yabancılaşma) (1827–1908), Dağılma (1908–1922).. Koca imparatorluk 14 yılda savruldu gitti. Unutmamak gerekir ki, yükseliş döneminde, kahramanlar olduğu gibi hainler, dağılma döneminde ise hainler yanında kahramanlar da vardır. Her zaman, her yerde, her toplumda, iyi ve kötü, akıllı ve cahil, adil ve zalim, korkak ve cesur her çeşit insan vardır. Devlet yönetiminde de bu böyledir.
Devletin aklı değil, hafızası olur. O da istihbarat ve resmi kayıtlara dayalıdır. Devletliler akleden bir toplulukla istişare eder sonra da vekalet verenlerle müşavere ederse, umulursa, istişare ve müşavere edilenler salim akıl ve sahibi iseler, o zaman Allah cc onların işlerini hayır ile neticelendirir. Yoksa o halk, ümera ve uleması ile birlikte helak edilir. Bu tarih boyunca böyle oldu. Peygamberler, hep insanları Hakka ve hayra çağırdı. Hep zalim hükümdarlarla savaştı..
Yöneticiler gerçekleri örterek hakikate ulaşmayı engellemeye başlayıp algı yönetimi ile insanları yönetmeye başlamışlar, din ve tarihi kendi yalanlarına göre tahrif etmeye, kullanmaya başlamışlarsa, sonun başına gelmişler demektir. Dilerim aynı akıbeti yaşamamak için tarihin bir kez daha tekerrür etmemesi için çok geç olmadan aklımızı başımıza toplarız. Selam ve dua ile