Selâhaddin Çakırgil
Diktatörlere tapınırcasına tutunanların Başkanlık korkusu
Yeni bir anayasa düzenlenmesi konusunda Meclis’te çalışmalarına başlayan Anayasa Komisyonu’ndan CHP çekildi, 16 Şubat günü.
Halbuki, muhalefet partileri de devamlı, ‘12 Eylûl 1980 Askerî Darbesi’nin dayattığı anayasadan kurtulalım.’ diyorlardı.
Ama en başta da -darbecilerce süngü ucuyla dayatılan, cebren ve kerhen kabul ettirilen o- ‘Anayasada değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği’nin hükme bağlandığı ilk dört madde üzerinde asla bir görüşme yapamayız’ diyorlar.
Halbuki, konu mevcut anayasada bazı değişiklikler yapılması değil, yeni bir anayasa hazırlanması...
O dayatma anayasaya karşı çıkıp yeni bir anayasa hazırlanması gerçekten de isteniyorsa, darbecilerin hazırladığı o anayasanın en temel dayatmalarından olan o ilk dört maddeye niye tutunuluyor? Bu durumda, onlar da, darbecilerin silahlarının gölgesine sığınan kemsiler olmuyor mu?
Ama onlar da biliyorlar, bu dört madde değiştirilmedikçe, diğer hangi değişiklik yapılırsa yapılsın, temel bir değişiklik yapılmış olmayacaktır.
Bu yüzden o dört maddenin asla değiştirilmemesini, değiştirilemeyeceğini, hem CHP ve hem de MHP ısrarla belirtiyorlar. PKK’nın kanûnîlik postuna bürünmüş uzantısı olan HDP’nin de, kendi lehlerine de olan ama iktidar partisinin de faydasına olacağı endişesiyle, bazı anayasa değişikliklerine bile destek vermediği, 2010’daki düzenlemeler sırasında görülmedi mi?
***
İkinci Dünya Savaşı sonunda hazırlanan Federal Almanya anayasası, ‘Tanrıya ve insanlığa karşı sorumluluğunun idrakinde olan Alman halkı tarafından hazırlanan bu anayasa..’ diye başlar. Bizdeki 1961 ve 1982 anayasaları ise resmî ideolojinin ‘ikon’laştırılmış ismine sığınılarak, onun adına üretilmiş bir takım ilke ve inkilabları hukukun kaynağı olarak kabul etmeyi dayatan ilkel bir anlayışla başlar.
***
Gerçek şu ki, yüz yıllık bir yapının temellerine dokunulması, İttihad- Terakkî’nin ve 1923’ler sonrasının artıklarınca istenmiyor. Ama milletin beynine ve kalbine pençelerini geçirip, ülkenin bütün zenginliklerini ve imkanlarını kendi diktatörlüklerine tahsis edenler için bu karşı çıkış anlaşılmaz değil.
İstiyorlar ki, Meclis oyunlarıyla, denge hesaplarıyla, milletin bütün hakları ve imkanları heder edilsin, millet çaresizlikler içinde kıvrandırılsın.
***
Geçenlerde Cumh. gazetesinden A.S, ‘kendisine, başkanlığa niye bu kadar karşısınız?’ diye sık sık sorulduğunu hatırlatıyor ve ‘Mesele, parlamenter sistem veya başkanlık sistemi değil, ‘o kafa’ya karşı olmak mes’elesi, anlamıyor musunuz?’ diyordu, özetle.
Dürüst bir itiraf.
Evet, o gibilerin ‘o kafa’ dediği, bugün Tayyip Erdoğan tarafından temsil olunan ve müslüman halkımızın aslî inanç, duygu ve düşünceleri. Ki, evet, ‘o kafa’, 100 yıla yaklaşan kemalist-laik diktatörlüğü temellerinden değiştirmek isteyen, milleti zincirlerinden kurtarmak isteyen bir kafa. Ve toplumun büyük kesimleri, ona itimat ediyor.
***
Bu değişikliğe karşı çıkanlar ise o eski yapının korunması, ellerindeki tahakküm mekanizmasının ve silahlarının alınmaması için çırpınıyorlar. Ve ilkelerine, tapınırcasına tutundukları eski diktatörlerini, ‘Âhh, bir kez daha geliverseler.’ diye anakronik bir hasretle bekliyorlar.
Yoksa, parlamenter sistem ya da başkanlık sistemi olmuş, onlar için fark etmez.
Nitekim, bugün başkanlık sistemine karşı olduklarını söyleyenler, 1923-50 arasında ülkeyi 27 sene boyunca en katı diktatörlük yöntemleriyle yönetenlerin isim, ilke ve uygulamalarını gururla sahiplenmiyorlar mı?
Kaldı ki, Başkanlık sistemi, o zamanki gibi bir diktatörlük ve şeflik sistemi de değil. Kendisine mahsus kontrol mekanizmaları var. Bir farkla ki, aylarca netice vermeyen Meclis oyunlarıyla karar alınamaması gibi karanlık oyunları bertaraf edebiliyor ve millete hesap verecek bir anlayışı geliştiriyor. Korkulan, bu...
Çünkü, millet, kendilerinde millete vesayet hakkı görenlerce kendi iradesine ve haline bırakılamaz!..
stargazete