Abdurrahman Dilipak
Savaş üzerine komplo teorileri
Size Truman doktrinine dayalı politik komplolar mı anlatayım, kehanetleri mi sıralayayım, din temelli istihraclardan mı söz edeyim. Görünen köyün hikayesini anlat derseniz, Rusya, İran ve Avustralya ve Mezopotamya için ne yazık ki yakın gelecek için güzel şeyler söyleyemeyeceğim. İran üzerinden Irak, Suriye, Suudi Arabistan, Lübnan, Ürdün, Filistin ve işgal altındaki topraklardan Mısır üzerinden Libya’ya doğru uzanan koridor için de ne yazık ki güzel şeyler söylemek çok kolay değil.
Tek sorun Suriye ya da Esed değil. Rusya ve İran destursuz girdikleri bu mayınlı tarladan kolları kanatları kırılmış olarak çıkacaklar ve gelecek günler onlar için geçen günleri aratacak..
Ömer Özkaya geçen gün Truman’ın hayallerinden söz etti. Bakın insanlığın ilk uygarlığı arzı mev’ud denilen bu coğrafyada başladı. İlk kan burada akıtıldı. Son uygarlık ve son savaş da burada olacak. Kıyamet insanoğlunun hayatının başladığı yerde kopacak. Batı bugün Özkaya’nın da dediği gibi Müslüman aklının nasıl çalıştığını ve onu nasıl kontrol edebileceğinin derdine düştü. Batı bütün kavram ve kurumları ile çöküyor. Bu kriz kapitalizmin krizidir. Ama henüz biz bunu tam anlayamadık. Batı insanı, aileyi kaybetti. Hakikatin bilgisini ve ahiretini kaybetti. Gücünün zirvesinde öfke ve korku içinde. Biz hâlâ batılı kavram ve kurumların peşinden gidiyoruz. Alameti farikalarımızı (ayırt edici özelliklerimizi) köreltiyoruz. Bilim, sanat, felsefe, teknoloji, üretim-tüketim ilişkileri, din algısı, yaşam tarzı hep batı modeli.
Dün Osmanlı’ya isyan edenler, şimdi trilyonlarca dolar tasarruflarını, Amerikan, İngiliz, İsviçre bankalarından nasıl geri alabileceklerinin derdine düştüler. Petrolün araması batılıların; sondaj, rafine, taşıma, pazarlama, sigorta, hepsi batılıların, yerden çıkan bulanık suya ödedikleri para ile silah, teknoloji, futbol takımı, ada, lüks arabalar, binalar alıyorlar, harcayamadıkları para da batı bankalarında yatıyor.
Ömer Özkaya yazısında İran-Mısır hattına dikkat çekiyor. Türkiye, Irak, Bilad-ı Şam.. Bu bölgeye dikkat, din, siyaset, ekonomi, jeopolitik, jeostratejik hat, hepsi burada, bu kadim coğrafyada düğümleniyor. ABD Başkanı Truman’ın yaklaşık 70 yıl önce, Washington’da verdiği bir nutukta, “Dicle ve Fırat nehirleri arasında bir cennet kurmayı tahayyül ediyor.” Truman, Nabukadnazar zamanında 15-20 milyon insanı son derece ileri bir refah içinde yaşatabilen bu mıntıkanın bu hayat seviyesini yeniden kurabileceğini söylemiş ve ‘Bunun neticesi olarak bu memleketin komşuları da zengin olacaktır’ demiştir.” (Yeni İstanbul gazetesi, 7 Aralık 1949, Sayfa 3)
Özkaya, “Milyonlarca insanı Avrupa’ya sürdürten bu hayal olabilir mi? Bağdat, Yahudiler için Kudüs kadar kutsaldır!” diyor. Zira Kudüs’e giden yol, Babil sürgünü sonrası Bağdat’tan başladı. İsraillilerin gözünde Kahire, Bağdat, Urfa ve Şam eşdeğerdir.
Kıyamet savaşı, melheme-i kubra ya da Hıristiyanların Armegedon savaşı, dinler arası bir savaş Yahudiler için tarihin sonu anlamına geliyor. Mehdi, Mesih, Tapınakçıların derin devleti, FETÖ dediğiniz Paralel devlet ve Paralel din, BOP, PKK, DAEŞ, PYD, Esed, MOSSAD, Safevi Şiası, hepsi aynı kapıya çıkıyor aslında. Suriye’yi gözümüze çok yaklaştırınca, arkasındaki kocaman bir ormanı kaybediyoruz.
“Ortadoğu sorunu” çözülse de temel sorun çözülmüş olmayacak.. Yarın Hindistan bakarsınız Avustralya’ya doğru akmaya başlamış. Çin Rusya’ya doğru genişleyecek olursa bu sürpriz olmayacak. Moğolistan bir anda buharlaşabilir. Okyanuslardaki su seviyesi böyle yükselmeye devam edecek olursa, Kuzey Amerika Rusya’ya, Güney Amerika Afrika’ya doğru akacak. Globalistler, Akdeniz, Karadeniz, Hazar havzasında yeni yerleşim bölgeleri kurmayı hayal ediyorlar. Hammadde, ulaşım, pazar, insan gücü, jeopolitik, jeostratejik konum, coğrafi konum, ister yerden bakın, ister uzaydan bakın hayat Anadolu coğrafyası ve çevresinde anlam ve derinlik kazanıyor. Biz bu zenginlik ve gücün farkında değiliz. Paralel yapı bu senaryoda toplumu ikna etme projesi idi. AK Parti’yi kontrol etmeyi hayal ediyorlardı. BOP bu projesinin askeri ve siyasi ayağı idi, ama bitti. Ama şunu biliyorlar, bu coğrafyada artık Türkiye’ye rağmen hiçbir şey olmaz. O zaman Türkiye’yi güçsüz bırakarak, yanlarına çekmeye çalışıyorlar. Türkiye’nin çökmesini de istemezler, o zaman bu boşluğu kimse dolduramaz ve çok zayıf düşmüş Türkiye’yi başkaları da ele geçirmeye çalışabilir, bunu da kabul edemezler. Türkiye’yi yanına alan bu bölgede çözümün ortağı olacak, diğerleri ise elleri böğründe bekleyecek.
Şimdi bizim güç temerküzü yapmamızı istemiyorlar.. Bizi bize kırdırmaya çalışıyorlar. Aslında bir çözüm önerileri yok. Mümkün olan tek çözüm halkın iradesini esas almak. Onu da istemiyorlar, o zaman çözümsüzlüğü çözüm gibi sunmaya çalışıyorlar.
Suudi Arabistan durup dururken Türkiye’nin yanında DAEŞ’e karşı savaşa girmedi. Ya da AB’nin Türkiye’yi Schengen’e daveti boşuna değil. ABD’nin Türkiye ile ilişkilerdeki üslûbu da bu konu ile ilgili.. Ya da Merkel’in arkası arkasına Ankara’ya gelip gitmesi.. Para durup dururken Küba’ya gitmiyor. Hıristiyan ittifakını sağlama girişimleri boşuna değil. PYD’yi sahiplenmeleri de bölgede bir Chiristianty Army projesi olarak ayrı ve özel bir önem taşıyor. Brüksel’in böyle bir buluşma için ev sahipliği yapması da ilginç değil mi?
Bizler tarihin yaşayan tanıklarıyız, önemli günlerden geçiyoruz. Türkiye’nin bugünkü şartlarda en büyük sorunu, FETÖ ya da PKK ya da Esed, MOSSAD, Putin değil, anayasa ve başkanlık sürecini engellemeye çalışan, Türkiye’nin ayağına pranga vurmaya çalışan muhalefet partileridir. Ötekilerin umudu da muhalefet partileri haline gelmiştir. Böyle bir muhalefet düşman başına.
Selâm ve dua ile..
yeniakit