Abdurrahman Dilipak
Din ve mezheb
Türkiye’nin ve Erdoğan’ın İİK’da dönem başkanlığı İslam dünyasında umuda ve heyecana sebeb oldu.. Türkiye ve Erdoğan şimdi daha güçlü.. Türkiye ve Erdoğan’la İİK ve İslam dünyası daha güçlü. Ve bugün “Teşekkürler Türkiye” buluşmasının ardından Türkiye’nin yalnız olmadığı örnek ve önder olarak dünya sahnesinde giderek daha sağlam bir mevki kazanmaya başladığını görüyoruz.
Şimdi bana kalırsa saflar netleşti. Görünen o ki, Türkiye’nin önündeki en büyük engel, dış tehditten önce kendi içindeki ağaç kurtlarıdır ve bunlar, ne yazık ki, heryerde varlar ve bir an önce bu kurtçuklardan kurtulmamız gerekmektedir..
Türkiye, uluslararası arenada “İslam Ümmeti” çıkışı ile dikkatleri bir kez daha üzerine çekti.. Eğer bir İslam ümmeti varsa, bir de onun lideri olacaktır.. Bu da hem İslam ülkelerinde, hem de dünyada beraberinde yeni bir tartışma başlatacaktır.
Göreceksiniz, Türkiye’nin İİK başkanlığı döneminde bu konuda önemli gelişmeler yaşanacak.. Bu konu Türkiye’nin başkanlık sistemine geçişinden daha çok tartışılacak..
Aslında, bu konu aynı zamanda Türkiye’de bir iç politika sorunu. Hilafet konusu bir şekilde Türkiye’nin ve İslam dünyasının gündemine gelecek.. Bunun lamı cimi yok.. Bu konu tabiatı ile diğer İslam ülkelerinde de gündeme gelecek.. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.. Bu durum sadece Türkiye’yi ve İslam ülkelerini ilgilendirmiyor. Müslümanların toplu olarak yaşadıkları her ülkeyi ilgilendiriyor.. Hem cemaat, hem mabedler, hem dini vakıflar, hem dini eğitim, Müslümanların ekonomik, sosyal, kültürel hak ve hukukları, dini vergilerin muhasebeleştirilmesi, medeni hukuka ilişkin talepler hepsi gündeme gelecek..
Tabii, bu konu CHP’yi de yakından ilgilendiriyor. CHP ile birlikte İş Bankası konusu da gündeme gelecek. Tabii buna bağlı kuruluşlar da..
Diyanet’in, Vakıfların durumu da bu şartlarda yeniden şekillenecek.
Türkiye bu anlamda örnek ve önder bir rol oynaması gerekir.. Mesela zekatın matrahtan düşülmesini sağlamak gerek. Feraiz önemli bir konu.. Nikahta dini gereklerin de yerine getirilmesi konusunda birtakım yeni düzenlemeler de kaçınılmaz..
Geçen gün cenaze töreni ve cenaze marşı gündeme geldi..
Biz bu konuda bir düzenleme yaparken, elbette Müslüman bir toplum olarak kendi sorunumuzu çözmemiz gerek, ama biz alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamberin ümmeti olarak, bütün insanlığın hayrına, metodik açıdan onlara önder ve örnek teşkil edecek bir çözüm teklifi ile ortaya çıkmamız gerek..
Bu konuda Diyanet, Diyanet Vakfı, dini vakıflar, İlahiyat fakültelerinin ciddi bir çalışma başlatmaları gerekiyor. Her şeyi Beştepe, Ankara, hükümetten bekleyemeyiz. Dini vakıfların da bu konuda hassasiyet göstermesi gerek..
Erdoğan İİK sonrası önemli bir açıklama yaptı. “Ben Hanefi ya da Şii dininden değilim” dedi ve ekledi; “Ben Müslümanım”. Daha da ileri gitti, “Bu dünyaya imtihan için geldik, öbür dünyada bize Laz ya da Türk müsün diye sorulmayacak, (dedesinin sözlerine gönderme yaparak) ‘Müslümanım’ de geç” dedi. Evet, doğduğumuz ana - babayı, toprağı, zamanı, derimizin rengini, cinsiyetimizi biz seçmedik..
Ayet; “Din büyüklerinizi İlah ve Rab edinmeyin” der. Bırakın mezhepçiliği, tarikatçılığı, biz Müslümancı da değiliz. Biz sadece “Müslümanız”. “Ben Müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir.” Aynı Allah’a, Resulüne, kitaba iman edenler, tek bir millet, tek bir ümmet, tek bir cemaattir. Kim ki ikinci bir cemaatten söz ediyorsa, kendine ya yeni bir ilah, ya yeni bir Resul, ya da yeni bir kitap uydurmuştur.. Müslümanlar ihvandır/kardeştir. Allah’ın emrine itaat etmezseniz haram, Resulün sünnetine uymazsanız mekruh, benim/bizim gibi düşünmezseniz/liderimize, örgütümüze, şeyhimize tabi olmazsanız dinden çıkarsınız demeye varan/bu anlama gelen iddialar tehlikelidir..
Şiiler de, Sünniler de, Selefiler de kendilerini fırka-i naciye olarak tanımlıyor ve kendilerinden olmayanları, mürted, müşrik ve münkir olarak görüyorlar nerdeyse..
Ya hu, İmam-ı Caferi Sadık, İmamı Azam’ın hem babası, hem hocası değil mi idi.
Mezhep dediğiniz içtihadlar topluluğu değil mi? İçtihad konusu şüpheli olan konularla ilgili değil mi? Muhkem nas ile sabit olan bir konuda içtihad olmaz. İçtihad olmayan konuda mezheb de olmaz.. O zaman kim kendi mezhebi dışındakileri tekfir edebilir.. Allah, Resul ve kitaba usul ve esasa bağlı kalarak ortaya konulan içtihatlardaki hükümler birbirinin tam zıddı olabilir. Bundan dolayı kimse diğerini tekfir edemez.. Akıl da, mezhep de, tarikat da güzeldir ama mezhepçilik de, tarikatçılık da, akılcılık da güzel değildir.. Her kesimde yanlış yapanlar olabilir.. Bir Müslüman bir kafire haksızlık yapsa bize düşen görev, haklının hakkını alıp hak sahibine vermektir.. Mezhepler din değildir.. Bugün İslam ümmetinin önündeki en büyük fitnelerin başında bu mezhepçilik gelmektedir.. Bu tekfirci yaklaşım İslam ümmetine, dışarıdan gelen tehditlerden daha fazla zarar vermektedir..
Mezheplerimizi din edinmeyeceğiz. Din büyüklerimizi de İlah ve Rab edinmeyeceğiz.. İttifak ettiğimiz zaman birlikte hareket edecek, ihtilaf ettiğimiz zaman, kaynak, niyet ve usul açısından sorun yoksa birbirimizi mazur göreceğiz. İlle anlaşmamız gerekiyorsa hakeme gideceğiz. Değilse istişare ve şûra ile yetineceğiz.. Sonuçta, “Bu dünyada tartışıp durduğumuz şeylerin hakikatini Allah bize öbür dünyada gösterecek”. Unutmayalım ki, “Bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen de hayır olabilir..” “Kardeşlerini fikirlerinden dolayı kınayanlar kınadıklarından daha zayıf delillere sahip olabilirler.”
Erdoğan söyleyeceğini söyledi. Arkasından Ruhani de bu sözleri teyid etti. Bu iki açıklama aslında bu zirvenin en önemli açıklamaları arasında en ön sıralarda yer alması gereken bir uzlaşı idi.. Birileri bizim kanlarımız ve gözyaşlarımız üzerine kendilerine iktidar ve servet üretme çabasında. Bu kirli oyuna alet olmamak için bu açıklamalar umud verici idi..
Güzel günler göreceğiz. Birileri istemese de, çalkantılı bir denizde, sisli bir havada doğru yönde ileri doğru yol almaya devam ediyoruz.. Selâm ve dua ile..
yeniakit