Selâhaddin Çakırgil
Dokunulmazlıklara dokunulacaksa, toptan dokunulmalıdır
Teröre açıkça çanak ve alkış tutan, teröristlere cür’etkâr beyanlarıyla yol gösteren ve onları yüreklendiren bazı siyasetçi tiplerinin ‘dokunulmazlık’larının kaldırılması tartışılıyor bu günlerde. Ki, onlardan, cici siyasetçi tipleri sergileyenler, dünlerde aldattıkları kesimler üzerindeki kredilerini de yitirdiklerinden, dünlerde aldatıldıklarını düşünenlerin hayal kırıklığı içinde kaleme aldıkları yazılarıyla, bugün iyice örselenmiş bulunuyorlar.
***
Gönül isterdi ki, o gibi siyasetçi tipler, 2014 yazında yapılan seçimde, Cumhurbaşkanlığına aday olduklarında, ülkenin tamamını kucaklayacak bir görüntü verdikleri noktada, sahici olsunlardı.
Ama, bu temenniler tutmadı.
O gibilerin sempatik yüz hatlarıyla da beslenen konuşmalarındaki mantık örgüsünün bir maskelemeden öte bir şey olmadığı, bugün hemen herkesçe görülüyor.
Bu maskelemelerinin tutmadığının anlaşılmasından sonra, onlar, utanacak yerde daha bir hırçınlaşmaya başladılar. Hele de, malûm terör baronlarının sosyo-manyetik çekim bölgelerine girdiklerinde, daha bir pervasızlaşıyorlar.
Onlar, açıkça, ülkenin bütünlüğüne kasdeden ve güvenlik güçlerine roketlerle, uzun namlulu silahlarla saldıran, kendi partilerinden Belediyelerin iş makineleriyle şehirlerde hendek- tünel kazıp, duvarlar örmeye çalışan bir terör örgütünün hemen eylemini mâsum bir savunma olarak gösteren son derece tehlikeli, ateşle oynanan tavırlar sergiliyorlar.
Böyle olunca da, onların dokunulmazlıklarının kaldırılmasının düşünülmesi gerektiği, en üst perdeden dile getiriliyor.
***
Ama, dokunulmazlıkların kaldırılması bir çare olur mu?
Hemen belirtilmeli ki, hayır!
O halde, ihanet derecesine varan bu kadar ağır terör tahrikleri karşısında hiç bir şey yapılmamalı mıdır? Ki, böyle seyirci kalmak, o siyasetçi tiplerini daha bir gemlenemez hale sürükler. Ama, gem ve dizgin vurulmak istendiğinde, o zaman da, tahrik ettikleri kitlelerin, daha büyük acılara yol açacak ilkel refleksler göstermeleri ihtimali vardır.
‘Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık..’ misali bir durum.
Öyleyse, ne yapmak lâzım?
O zaman hiç bir şey yapılmadan mı beklenmeli? Öyle yapılırsa, bu da tehlikeli ve ucu belirsiz bir çözümsüzlük getirmez mi?
***
Bu durumda, dokunulmazlık kurumuna, temelden yeni bir bakış açısıyla yaklaşmak da bir yol değil midir?
‘Mâsuniyet’ ya da dokunulmazlık, nedir?
Bir halkın kendilerini temsil etmeleri için seçip, Meclis’lere gönderdikleri kişilerin temsil faaliyetleri esnasında kendilerini tehdid ve baskılar altında görmemeleri için onlara giydirilen bir kanunî zırh.
Ama, bu kötüye kullanılırsa! O zaman, n’apmalı?
***
Bu dokunulmazlıkların kötüye kullanıldığı ve hattâ siyasetin kirlenmesine alet edildiği de bir ayrı gerçek.
Nitekim, dokunulmazlık zırhına büründükleri sırada, ağır şekilde suçlananların hemen hiç birinin, o dokunulmazlıklarından soyununca doğru dürüst yargılanmadıkları görüldü. Böylece de o zırh, sadece siyasetin çirkinleşmesinde kullanılmış oldu.
O halde, m.vekili olanlara giydirilen bu dokunhulmazlık zırhı, sadece Meclis içi çalışmalarda, düşüncelerini açıkça ortaya koymalarıyla sınırlı hale getirilmeli; m.vekilleri, vekili oldukları asılların, halykın arasında sıradan insanlar gibi, imtiyazsız ve zırhsız dolaşmalıdırlar.
Bunun için de, dokunulmazlıklara toptan dokunulmalı; sadece belli bir takım siyasî yapıya veya suç eylemlerine yönelik bir tedbir olarak düşünülmemeli; ve m.vekili seçilenlerin her halukârda, Meclis çalışmalarına katılmalarını engellemeyecek şekilde bir düzenlemeyle, kanunları çiğneyen herkese, ayrıca izne bağlı olmaksızın, bir genel düzenlemeyle, dokunulabilmelidir.
Yoksa, sadece, iç savaş çıkartmak, kitleleri birbirine düşman etmek istedikleri, söylem ve eylemleriyle açık-seçik ortada olanlara yönelik bir dokunulmazlık kaldırılması sözkonusu olursa, bunun kitlevî bir takım ölçüsüz tepkiler ortaya çıkarması ihtimal dışı değildir.
stargazete