Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Dua ile istenen bela

Servet, iktidar ve kadın. Bazan bütün bunlar aşkla ve ihtirasla istenir ama, bazan bir de bakarsınız ki, dua ile istenen belaya dönüşmüş..

Aslında hiç kimsenin hiç bir şeyi ihtirasla istememesi gerekir.. İhtirasla istediğiniz şeylerle imtihan olursunuz..
Unutmamamız gerekir ki, “mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimiz bizim için fitnedir” Bunlarla bazan artırılarak, bazan eksiltilerek imtihan edileceğiz..
Kamu mülkünden uzak durmamız istenmiştir, yaklaşmak için tek sebeb vardır, o da kamu yararına hizmet. Ama genellikle insanlar kamu yararına değil, kendi yararlarına bunu isterler.
Kamu görevlilerinin ücret sendikacılığı bu anlamda oldukça risklidir mesela..
Normal bir insan kendi nefsi ile, ailesi-çocukları, akraba ve komşuları ile baş edemezken, kardeşleri ile miraslarını bile pay edemezken aleme nizam vermeye kalkmaları, ülke üzerinde söz sahibi olma iddiaları ne yaman bir çelişkidir..
Karşı cins, makam-iktidar ve servet ihtirası aslında bu işe zaafı olanlar için şeytanın oltaya taktığı yemdir..
“Mahkeme kadıya mülk değildir”. Keşke insanlar bu konuda daha dikkatli olabilseler. Makam bağımlılığı uyuşturucu bağımlılığı gibidir.. Uzun süre o işi yapanlar için artık vazgeçilmez hale gelir ve bu gücü elinde bulundurmak adına her haltı yiyebilirler.. Özellikle de ihtirası aklından büyük olanlar için bu büyük bir risk! Ama bilmezler..
Ne yazık ki, bugün, genel anlamda bizim servetimiz, gücümüz aklımızdan büyüktür. İmanımızdan büyüktür..
Kitapta “işi ehline verin” denmiştir ama, bu konuda pek başarılı değiliz. Hemşehricilik, siyasi yandaşlık, tarikatdaşlık, çıkar ilişkileri gibi ırkçı tercihler öne çıkıyor bu konuda.. “bilmediğiniz şeyin peşine düşmeyin” denmiştir ama, cahiller bu işin daha çok heveslisi ne yazık ki! Bilmiyorlar, bilmediklerini de bilmiyorlar, öğrenmek de istemiyorlar, ama o görevde de ısrarlılar.. Diplomalı olmak da yetmiyor. Prof olsa ne yazar, eğer hakikatin bilgisine sahip değilsen.. Eğer merhametin yoksa.. Hikmet yoksa yaptığın işte, estetik yoksa.. Sadece bilmek! Kur’an-ı Kerim’in Ebu Cehil dediği adam zamanının en bilgili kişisi idi.. Belam denilen kişiler de bilgin takımındandı! “Cehaletin bu kadarı ancak eğitimle mümkündür” denmiştir! Bunu da bir kenara not etmek gerek..
Bizim çok daha fazla servete ve güce sahip olmamız gerekir. Çünki biz alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiyiz. Yeryüzünün bütün açları ümmetin yetimidir.. O zaman daha fazlasına ihtiyacımız var. Ama inanın bu gün servetimiz ve gücümüz, aklımızdan ve imanımızdan fazla.. Bu ise helak sebebimiz olabilir..
Siyasilerimiz yeteri kadar dürüst, bilgili ve cesur mu? Onlar için “Onlar bilirler ve yalan söylemezler, söz verdiklerinde sözlerinde dururlar” diyebiliyor musunuz?
Herkes kapağı devlete atmak, ihale kapatmak peşinde.. Seçim var ya, herkes aday. Belediyelerde başkanlık, değilse imar komisyonunda yer kapacak! Şerefleri beş paralık adamlar bunlar. Kaz gelecek yerden tavuk esirgemezler..
İcabında din, tarikat, vakıf, dernek ne lazımsa kullanırlar..
Kimse kendi nefsine güvenmemeli. Siyaset adamı dediğin cam ev’de oturmalı.. Merhamet gazabından, sevgisi nefretinden, aklı öfkesinden büyük olmalı. Bilgi, düşünce ve hikmet sahibi olmalı.. Ama nerede!
Tekrar söylüyorum: Siyaset sizin için dua ile istenen belaya dönmesin.. Bu işler geldiği gibi gider! Dünyanız da ahiretiniz de berbat olur! Kamu mülkü yetim malı sayılmıştır. Yetim malına el uzatmayın, yoksa namazlarınız da kurtaramaz size. Kur’an-ı Kerim’de “vay o namaz kılanların haline ki…” diye başlayan ayeti hatırlayın..
Siyaset velayet değil, vekalet müessesesidir.. Özellikle de modern devlet zorunlu, seküler bir vakıa. Global dünyada zor bir zanaat halini aldı!
Siyasette ölçüyü kaçırır, kadın, para ve makam hırsına kapılırsanız ve bunun da üstüne bir de başkalarını terbiye etme ve onlar üzerinde hüküm koymaya kalkarsanız, tam da İlahlık ve Rablik iddiasında bulunmak işte böyle bir şeydir!
İnsan kendi nefsi ile başedemezken, ailesini ve çocuklarını idare etmekte acze düşerken, ortakları ile birlikte çalışamaz, kardeşleri ile mirasını bile pay edemez iken, nasıl oluyor da, bir ülkeyi, on milyonlarca insanı yönetme konusunda bu kadar istekli oluyorlar, anlayamıyorum..
Kamu görevi, bir lütuf değil, bir sorumluluk olmalı aslında.. Veballi bir iş olarak görülmeli. Düşünsenize sadece yaptıklarınızdan değil, yapmanız gerekirken yapmadıklarınızdan da hesaba çekileceksiniz. Kocakarı ile Ömer hikayesini okuyun isterseniz..
Cahille cesur oluyor.. Kim neyi ihtirasla isterse, Allah onu o işle imtihan eder..
Keşke birileri devlet dairesine memur olma konusunda bu kadar istekli olmasa. Gerek birileri aday olma konusunda bir kere daha düşünse. Keşke birileri makamlarına bu kadar yapışıp kalmasalar.. Keşke birileri “toplumun kaderini değiştirmek” gibi boyundan büyük laf etmese. Kaldı ki, her topluluğu layık olduğu gibi yönetecek ve bir topluluk kendini değiştirmeden Allah onlar hakkındaki hükmünü değiştirmeyecek. Kim Allah’ı bu hükmün aksine davranmaya zorlayabilir.. Haşa Allah’ı (cc) kıyamete de zorlayamazsınız, iktidara da!
Bütün bu olup bitenler karşısında imtihan oluyoruz.. Tek, ezeli ve ebedi gerçek bu. Ve herkes yaptığının karşılığını eksiksiz olarak bulacaktır.
Selam ve dua ile..

yeniakit

Bu yazı toplam 1561 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar