Dünya dönüyor...




Kendi derdimize dalıp, dünyayı, dahası yakın çevremizi bile unuttuk nerdeyse.

Oysa yakın çevremizden başlayarak hepimizi üzecek olaylar, dalga dalga yayılarak, belki eskisinden de vahim bir şekilde sürüyor.

Dünya dönmeye devam ediyor yani...

Irak ve Afganistan işgal altında. Milyonlarca insanın hayatı, adeta bir kabus gibi.

Huzur, istikrar, barış, insan hakları, demokrasi gibi parlak sözler havada uçuşsa da, ortalıkta sadece kan, barut ve milyonlarca insanın ölüm korkusu içinde yaşamaya çalıştıkları hayat var.

"İşgaller neden yapıldı, arzulanan hedefler ne kadar gerçekleşti, nasıl sürdürülüyor ve bir gün bitecek mi?" gibisinden soruların cevabı yok.

Önceden söylenmiş sözlerin tamamı yalan. Ve şu anda da yalandan başka bir şey söylenmiyor.

Bütün dünya ve özellikle de biz, bu yalanlara inanmaya davet ediliyor ve dahası zorlanıyoruz.

Afganistan"ı küresel hesapları için işgal eden ABD, NATO"ya devrettiği sorumluluğu hatırlatıp, utanmaz bir edayla "muharip asker" talebinde bulunuyor bizden ve dünyadan.

Irak"taki işgal, bir milyonu aşan insanın hayatına mal oldu. Ve bu can kayıplarının neden yaşandığı hususunda tek bir açıklama bile yok.

İnsan hakları ve demokrasi götürülmek üzere(!) işgal edilmiş bir ülkede, kan gövdeyi götürüyor.

İşgalcileri "güllerle" karşılayacağı söylenen insanlar, hâlâ gülle atmaya devam ediyorlar.

Ama işgalci, önceki söylediklerinin tamamını unutmuş bir halde, yakın ve orta vadede işine geldiği için, ülkeyi istikrarsızlık içinde tutuyor. Uzun vadede ise, nasıl sürekli olarak sömürebileceğinin hesapları ile meşgul.

Bütün bunlar olup biterken de, "Irak Iraklılarındır" manasına gelen sözler sarfedilmiyor mu, akıllara ziyan!..

Ve o söz de, tam olarak: "Evet Irak Iraklıların olabilir ama bütün varlığı, özellikle de, yeraltı servetleri bizimdir" manasına kullanılıyor...

Ve Filistin!..

Kelimelerin anlatmaya kadir olamayacağı bir facia yaşanıyor orada.

Her gün, her saat, her dakika...

Dünyanın gözleri önünde; bilinen bütün kurallara aykırı olarak, milyonlarca insan yok olmaya mahkum ediliyor adeta...

Ve durmadan dönen ihtiyar dünyamızın hemen her coğrafyasında, 21. yüzyıla yakışmadığını rahatlıkla söyleyebileceğimiz bin bir türlü olay, birbiri ardına cereyan edip duruyor...

Ve dünyanın hemen her tarafında, isimlerinin önünde oldukça süslü ünvanlar bulunan, iyi giyimli ve eğitimli oldukları anlaşılan birçok insan, lüks arabalarla geldikleri muhteşem binalarda, birbiri ardı sıra toplantılar yapıp duruyorlar...

Bu toplantılarda büyük büyük laflar da ediyorlar.

Barış diyorlar. İnsan hakları diyorlar. Toplumların kendi kaderlerini tayin hakkı diyorlar...

Diyorlar da diyorlar...

Onlar, dünyanın ihtişamı gözleri kamaştıran yerleri ve mekanlarında toplanmayı ve bu toplantılarda büyük büyük laflar etmeyi sürdürdükçe de, kan, barut ve ateş bütün dünyayı etkisi altına almayı sürdürüyor...

Gidişatın biraz olsun sağlıklı bir yöne doğru çevrilebilmesi açısından vaktiyle ciddi adımlar atmış bir ecdadın torunu olan bizler ise; sıkıştırıldığımız cenderede, neler olup bittiğini pek de anlamadan başımıza açılan sun"i gailelerle oyalanıyor ve "hele şu problemlerin üstesinden bir gelelim, sonra etrafımıza bir bakarız" tesellisi içerisinde hayatlarımızı sürdürüyoruz.

Oysa o problemlerin biteceği yok ve zaten onları başımıza açanların derdi de, kendi halimizle uğraşırken, etrafımızdan başlayarak bütün dünyayı unutmamız...

milligazete

Bu yazı toplam 617 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar