İbrahim Karagül
Nükleer karaborsa, yeni skandal ve Türk casuslar
Nükleer karaborsa, yeni skandal ve Türk casuslar
Bugünlerde, İran merkezli bir skandal patlamak üzere. 1981'lerden itibaren İran'a yüksek fiyattan yasadışı silah satışı, buradan elde edilen parayla da Nikaragua'daki ABD yanlısı gerillalara silah aktarılmasını içeren ve CIA'nın en önemli örtülü operasyonlarından biri olarak kabul edilen "İran-Kontra Skandalı"nı hatırlatacak bir gelişme bu.
Konu; İngiliz silah tüccarlarının İran'a silah satışı. Araştırmalar, bir çok İngiliz silah tüccarının, şirketinin Tahran'a yasadışı yollardan uydu sistemlerinden makineli tüfeklere kadar değişik kalemlerde silah ve mühimmat sevkettiklerini ortaya çıkardı.
İşin tuhafı, nükleer çalışmaları nedeniyle ABD, İsrail, Avrupa ülkelerinin hedefi olan, Birleşmiş Milletler üzerinden sıkı yaptırım kararlarına maruz kalan, dünya için en büyük tehdit gösterilen İran'a, ABD'nin en yakın müttefiki olan bir ülkeden böylesi sevkiyatların yapılabilmesi. Malta ve Virjin adaları üzerinden gönderilen silah ve mühimmatın İran savunma bakanlığına ait şirketler üzerinden aktarılması. Üstelik bu silahların Tahran'ın şu anki nükleer silahlanması için gereken malzemeyi de içeriyor oluşu.
İngiliz silah tüccarlarının trafiği üzerinde bir soruşturma yürütülüyor. Bazı isimler yargılanıp mahkum oldu. Şu ana kadar ne tür mühimmat sevkedildiği, trafiğin gerçek boyutları netleşmiş değil. Ancak şu an görünen haliyle İngiltere, gayri resmi de olsa, İran'ın nükleer silahlanmasını malzeme olarak besleyen ülke konumunda. Bir yandan Batı'nın topyekun ezmeye, linç etmeye çalıştığı, diğer yandan da gizlice desteklediği bir ülke durumunda İran. Elbette Londra'nın Tahran'ı desteklemesi diye bir şey söz konusu değil. Ancak "İran-Kontra" skandalı sırasında ABD, İran'la dolaylı olarak savaşırken CIA'nın gizli operasyonuyla da bu ülkeye silah sevkediyordu. Yakın gelecekte benzer bir skandal patlak verirse kimse şaşırmasın!
Bu trafikte en önemli şey; nükleer program ve uzun menzilli füzeler için sağlanan malzeme. Bu yönüyle olay Pakistan'ın nükleer babası olan Abdülkadir Han'la bağlantılandırılıyor. İşte bu bağlantı bizi gerçek hikayeye çekiyor. Küresel ölçekli nükleer kaçakçılık, uyuşturucu trafiği ve kara para aklama operasyonlarına"
Terörle mücadele, El Kaide bağlantılı örtülü operasyonlar ve bizim için çok özel bir durum olan PKK'nın hangi amaçlar için kullanıldığı gibi konular, bu büyük baronlar meclisinin eylemlerinden bir kaçı sadece..
FBI çevirmeni Sibel Edmons'un açıklamaları bu ülkede yeterince dikkate alınmadı. ABD, İsrail, Türkiye, Pakistan ve İran bağlantılı dev bir şebekeden söz ediyor. Bu şebeke içinde devlet adamları var, askerler/istihbaratçılar var, lobi şirketleri var, silah şirketleri var. Yaşadığız bölgede işgalleri, rejim değişikliklerini yaban güçler bunlar. Türkiye'deki siyasi krizlerin fikir babaları bunlar. Afganistan'dan New York'a uzanan uyuşturucu trafiğini yönetenler onlar. PKK'yı bu trafik için kullanan onlar.
Türkiye'de devlet içine sızmış, bu ülkeyi küresel şebekenin çıkarları doğrultusunda yönlendiren onlar. Nükleer karaborsa üzerinden milyar dolarlara hükmedenler onlar. Trafikte, bizce çok bilinen "barış adamı" Marc Grossman gibi, "Türkiye sevdalısı" Richard Perle gibi isimler de geçiyor. Türkiye'yi nükleer karaborsa ve uyuşturucu trafğinin en etkili bölgesi yapan onlar. Tabi para aklama trafiğinin de" Türk-Amerikan Konseyi gibi kuruluşları şemsiye olarak kullanan onlar. Northrop Grunman ve daha bir çok silah şirketi üzerinden ihaleler yürüten onlar. Ortadoğu'daki 1 trilyon dolarlık kara para için suikastler yapan onlar. İsrail lobi şirketlerinin kontrolünde dünyayı yönetmeye kalkışanlar onlar. Türkiye'deki ortaklarına hiç girmiyoruz bile" Ancak şu anki siyasi krizde bile parmakları olanlar onlar"
İddiaları; iki Fransız yönetmen tarafından "Kill The Messenger" adıyla belgesel yapılan Edmons, "ABD'nin nükleer sırlarını İsrail ve Türk istihbaratçıların pazarladığı"nı iddia etmişti. "ABD yönetimindeki bazı unsurlarla 11 Eylül saldırılarını yapmakla suçlanan örgütler arasındaki ilişkiye, küresel ölçekli uyuşturucu kaçakçılığına, bütün bunların içinde istihbarat teşkilatlarının rolüne" ilişkin imalarıyla dikkat çeken Edmons, "Türkler ve İsrailliler, nükleer teknoloji ile ilgili askeri ve akademik kuruluşlara 'köstebek' soktular. Bunların içinde Los Alamos nükleer laboratuarı da bulunuyor. Yardımları karşılığında söz konusu yetkiliye yüklü miktarda para veriliyor. Teslimat noktası olarak da Türk-Amerikan Konseyi gibi mekanlar kullanılıyor" diyor.
Refik Hariri ve Benazir Butto suikastleri ile bu küresel teşkilat arasında ne tür bir bağ olabilir? Bunun cevabını bulmak uzun yıllar alacak..
14 Şubat 2005 tarihli "The American Turkish Council: US Association Helps Create New World Order" adlı yazıda, Türk Amerikan Konseyi'nin adından başka "Türk"ü olmayan bir kuruluş olduğu, ABD'nin 21. yüzyıla dönük projeleri; dünya genelinde ekonomik, siyasi ve askeri hegemonyası için çalıştığı belirtiliyor. ATC'nin Bush ailesi tarafından yönetildiğine, Lockeed Martin'den Coca Cola'ya, ExxonMobil'den Pfizer'a, Shell'den General Dynamics'e kadar büyük şirketlerin kuruluşun üyeleri olduğuna işaret ediliyor. ATC üyeleri arasında CSIS, Eisenhower, Brookings ve neoconların tapınağı AEI gibi yüzlerce kuruluşun bulunduğu, kuruluşun ABD'nin yeni Avrasya projesinin merkezi olduğu ifade ediliyor. Irak'ın on milyarlarca dolarının da bu şebeke tarafından paylaşıldığı iddiası da bana ait.
Afganistan'dan ABD'ye uzanan dev uyuşturucu trafiğinde hangi ülke istihbaratlarının ve hangi örgütlerin işbirliği yaptığını ve bunun PKK ile ne ilgisi olduğunu tam anlamıyla sorgulayamıyoruz bugün.
"Pentagon'daki skandal ve Türkiye-İsrail ekseni" ve "ABD Avrasyası: Uyuşturucu trafiği ve terör finansmanı..!" başlıklarıyla bu köşede yayınlanan tezleri hatırlatmak istiyorum sadece. Bu trafik bugünlerde çok çok büyüdü. Ortadoğu'da hemen her ülke nükleer teknolojiye geçiyor. Pazar dev. Asa boyutta.
Pakistan-Türkiye-İran-İsrail-ABD arasındaki nükleer/uyuşturucu trafiğine, Terörle mücadele-El Kaide-PKK-istihbarat "şirketleri" ilişkisine bakabildiğimiz zaman, dünyayı kana bulayan bu kirli trafiğin kahramanlarını isim isim görüceğiz". Ve dünyanın, gerçekte, kimler tarafından nasıl yönetildiğini anlayacağız" Sadece demokrasi nutukları yetmiyor!
yenişafak