Ahmet Taşgetiren
Ebubekir-Ebu Zerr
Bu 1 Mayıs günü, burada neden bir araya geldiler?
Hem birbirine çok benzeyen hem de birbirinden bir hayli farkı bulunan özellikleri sebebiyle...
Her iki sahabinin Peygamberimiz'le yan yana yaşadıkları çok bereketli bir dünyaları var, hepsini burada anlatmak mümkün değil ama İslam ve zenginlik meselesi çerçevesinde mesela Tebük Savaşı ortamını, o da bir ölçüde anlatmak mümkün.
Tebük, İslam tarihinde "Zor bir savaş" olarak bilinir. Tebük savaşı için yola çıkan orduya "Ceyşül usre-Zorluk ordusu" denilmiştir.
Hazreti Peygamber, müminleri bu savaşa malları ve canlarıyla katılmaya davet etmiş, mazeretsiz katılmayanlara da "Müslüman toplumdan tecrit" gibi ağır bir yaptırım uygulamıştır.
Ancak bu savaşa, yolun uzunluğu sebebiyle sadece süvari olarak katılınması öngörülmüştür. Atı veya devesi olanlar kendi binitleriyle, olmayanlar temin edebildikleri ile katılabilmişlerdir.
Ebubekir, varlıklı Müslümanlar'dandır.
Neredeyse varını yoğunu getirip Allah Elçisi'nin önüne koyar, "Eve ne bıraktın" diye sorulunca da "Allah ve Rasulü'nü bıraktım" cevabını verir. Belli ki Ebubekir'in ve diğer varlıklı Müslümanlar'ın Rasulullah'ın önüne koyduğu imkanlarla, savaşın birçok gereği yerine getirilmiştir.
Bu ortamda, kendisi yaşlı olup, atını-devesini daha genç olanlara verenler vardır, malının bir kısmını cihat için sunanlar vardır, birkaç mücahidi donatmak için kervanla gelen mallarını bağışlayanlar vardır.
Tebük'te Ebu Zerr
Bir de, savaşa çok katılmak istemelerine rağmen, binek ya da askeri teçhizat bulamayanlar vardır.
Ebu Zerr fakir ama zaten zengin olmayı talep etmeyen, belki Hazreti Peygamber'in sünnetinin, varlığa özenmemek olduğunu düşünen Müslümanlar'dandır. Rasulullah'ın savaşa katılma çağrısına gönülden iştirak etmek istemektedir.
Ama işte, savaş için de, en azından yolu katedecek güce sahip deveye ya da ata artı silaha ihtiyaç bulunmaktadır.
Ebu Zerr'in ne güçlü bir atı ne de genç, diri bir devesi vardır. Sadece yaşlı bir deveye sahiptir. Onun da onca uzun yolu katetmesi neredeyse imkânsızdır. Arar, sorar ama bir binit bulamaz.
Ordu yola çıkar, Ebu Zerr'siz.
Ebu Zerr'in aklı yoldadır.
Aradan epey bir zaman geçer ve Ebu Zerr nihayet yaşlı devesi ile yola koyulur. Yaşlı devenin gücü ne kadarsa o kadar ilerler. Sonra yaşlı deve yola dayanamaz ve ölür. Ebu Zerr, devenin sırtındaki yükleri de yüklenerek ilerlemeye başlar.
Bu arada, Rasulullah'ın Tebük ordusu uzunca bir mola vermektedir.
Ebu Zerr mesafeyi kapatır ve uzaktan bir silüet halinde görünür.
Evet, bu odur. Ebu Zerr'dir.
Onu görünce Rasulullah'ın dilinden Ebu Zerr'i anlatan tarihi sözler dökülür:
"Allah Ebu Zerr'den rahmetini eksik etmesin. O yalnız yürür, yalnız ölür, yalnız haşredilir."
Gerçeğin iki boyutu
Ebu Zerr, Tebük'ten sonra da yaşar. Özellikle Şam'da insanların servetle ilişkilerindeki ölçüsüzlüğü görür, tepki gösterir. Tepkisinden rahatsız olanlar olur. Sonra Rebeze vadisine yerleşir ve orada yalnız dünyasında son nefesini verir. Peygamberimiz onun için şunları söyler:
"Ebu Zerr'den daha doğru sözlü bir insanı ne sema gölgelendirmiş ne de yeryüzü barındırmıştır."
İslam tarihinde bir Ebu Zerr çizgisi vardır. Varlıkla arasına çok net mesafe koyan bir çizgidir o.
Ama Rasulullah'ın yanında bir de Ebubekir vakıası vardır. Belki ona, Hazreti Hatice vakıasını da ilave etmek gerekir. Bir yeni mesajın topluma intikali ve çok çetin şartları göğüslemesi, insanların kalbi dirençleri kadar maddi imkânları da gerekli kılıyor.
Müslümanlar'ın servetle ilişkilerinde, yanlışlıkların altını çizmek kadar böyle hayat gerçeklerini görmek de kaçınılmaz.
bugün