Hasan Karakaya
Erdoğan, Başkanlık Sistemi’nde ABD modeline karşı
Haberlerden de okuduğunuz gibi; Çarşamba, Perşembe ve Cuma günleri, yani “3 gün” boyunca; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la birlikteKazakistan’daydık... Başkent Astana’nın yanısıra, Şimkent ve Türkistanşehirlerini görme imkânımız oldu...
Bu 3 gün içinde, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın; “siyasi, ekonomik, kültürel ve savunma sanayii” konularında temasları oldu...
Bu ziyaret, bir anlamda; “kararlılık tazelemesi” oldu... Çünkü, şu andaTürkiye ile Kazakistan arasındaki ticari hedef, hâlâ “10 milyar dolar hedefi”ne ulaşabilmiş değil...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın beraberinde Kazakistan’a giden“işadamlarımız”ın yaptıkları temaslar, herhalde “10 milyar dolarlık hedef”e ulaşmaya katkı sağlayacak, belki “hedefin de ilerisi”ne geçilecektir...
Çünkü, gerek Kazak halkı, gerek Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in, Türkiye’ye yönelik “özel bir sevgi”leri, “saygı”ları ve “hayranlık”ları var...
KESER DÖNER, SAP DÖNER!
Bu 3 gün içinde; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Nazarbayev’in sürekli beraber olduğu “resmi temas”ların yanısıra; “Kazakistan ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ortaklaşa inşa ettikleri Ahmet Yesevi Camii”nin ibadete açılış töreni yapıldı... Şükürler olsun ki; bu camide “Cuma namazı” kılmak bize de nasip oldu... Gerçekten farklı ve güzel bir cami... Hem Diyanet’i, hem de inşaatı yapan Türk müteahhitleri kutluyorum...
Yine, “Türk-Kazak ortak yatırımı” olan Ahmet Yesevi Üniversitesi’nde, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a “Fahri Doktora” unvanı verilip, “cübbe”giydirilmesi töreni vardı ki, bence “son derece anlamlı”ydı...
Düşünebiliyor musunuz;
Erdoğan’a “fahri doktora” unvanının verildiği ve “cübbe” giydirildiği o üniversitede, bir zamanlar “başörtüsü yasak”tı!..
Neredeeen, nereye?..
“Başörtüsü yasakçısı” bir üniversite, bugün Erdoğan’a “fahri doktora”unvanı verip, “cübbe” giydiriyor!..
Hani, derler ya;
“At sahibine göre kişnermiş!”
“2006 yılı”nda Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin Mütevelli Heyet Başkanlığı’nı, Emekli Org. Çetin Doğan, rektörlüğünü de Emekli Albay Uğur Oral yapıyordu... İşte o zamanlar, resmen ve alenen “başörtüsü düşmanlığı” yapılıyordu... Anlayacağınız, başörtüsü yasağı “sınır ötesi”ne taşmıştı!..
Keser döndü, sap döndü...
İşte “hesap” da döndü!..
Çetin Doğan’ların değil, Tayyip Erdoğan’ın atadığı “Mütevelli Heyet Başkanı” döneminde; ne yasak kalmış, ne de dayatma!..
Bunun kıymetini bilmek lâzım...
Kazakistan’la ilgili olarak anlatacağım çok şey var... Astana’daki gezimiz süresince bize “rehberlik” eden Büyükelçilik Eğitim Müşaviri Galip Esmerile yine büyükelçiliğimiz personeli Balcan Hanım’ın verdiği bilgiler var, gördüklerimiz var, duyduklarımız var... Bütün bunları, inşallah yarın yazacağım...
Bugün, Kazakistan dönüşü Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sorduğumuz sorular ve aldığımız cevaplara yer vereceğim...
PARALEL’İN CİNLİĞİ!
İlk sorumuz, “Kazakistan’daki Paralel Yapı’nın okulları” ile ilgiliydi... Çünkü, burada, “Paralel’in bir cinlik yaptığını” duymuştuk...
Bunu sorduk Erdoğan’a;
lSORU: Paralel Yapı’nın burada (Kazakistan’da) 32 okulunun eğitim verdiği söylendi bize. Bu konuda Nazarbayev’le aranızda bir görüşme geçti mi? Bu okulların devredilmesi, kapatılması gibi konular da gündeme geldi mi?
lERDOĞAN: Söz konusu okulların 28-29 tanesini Kazak devletine devretmişler. Devir olmuş ama, burada yüzde 10-15 yine kendi öğretmenleri veya kendi görevlileri var. Geri kalanların Kazak öğretmenler oldukları, ancak Kazak öğretmenlerin de tabii onlarla muhabbeti olanlardan teşekkül ettiği ortada. Bunların tamamını kendisiyle paylaştım.
“Tablo budur. Bunlar Kazak devletine okulları devretti diye sizi aldatmasınlar” dedim. Sayın Nazarbayev’e de, o okullardaki öğretmenlerin yüzde 10-15’inin tamamiyle onların kendi elemanları olduğunu aktardım.“Görevi devralan Kazak’lar da onların eğitiminden geçmiş olanlardır, bilmenizi isterim” dedim. Hazırladığımız detaylı bir bilgi notunu da ilettik. Meselenin takipçisiyiz..
lSORU: Konu Yunus Emre Vakfı’ndan açılmışken, orada da Paralel’den söz edenler var... Bu noktadaki son durum nedir?
lERDOĞAN: Yunus Emre Vakfı’yla ilgili olarak bizlere sizin sözünü ettiğiniz türden bir bilgi ulaşmadı.
lSORU: Paralel Yapı’yla mücadeleden söz ediyoruz ama Fetullah Gülen bulunduğu yerde faaliyetlerine devam ediyor. Türk vatandaşı olarak da alabildiğine her türlü hakkını kullanıyor. Alınabilecek bir tedbir var mı? İade talebi hangi noktada? Vatandaşlıktan çıkarılma gibi şeyler söz konusu olabilir mi?
lERDOĞAN: Son zamanlarda bu konuyla ilgili yargı çok kararlı, ciddi adımlar attı. Hakkında Interpol vasıtasıyla kırmızı bülten meselesi var. HSYK’nın son attığı adımlar var. Bu arada gelişen, bazı açılan dosyalarla birlikte sürecin çok daha farklı bir yere doğru kayacağına inanıyorum. Bu konuda yargıyı, özellikle de konuyla ilgili savcıları takip ediyoruz. Onlar sorduğunuz soruya cevap oluşturacak nitelikte iddianameler hazırlayacaklardır sanıyorum.
lSORU: 1915 Olayları’nın 99’uncu yılında, yani geçen yıl siz çok güzel bir taziye mesajı yayınladınız. O taziye Türkiye’nin pozisyonunu çok değiştirdi. Türkiye bu yıl da o pozisyonu koruyacak mı? Bu sene de benzer bir şey olabilir mi?
lERDOĞAN: Taziyemizde, bir o kadar da Osmanlı’nın kaybına yönelik, ecdadımızın kaybına yönelik de taziye talebimiz vardı. Şu anda, bizim attığımız bu adımda, 24 Nisan’ın bir gün öncesinde “Dünya Barış Zirvesi” toplayacağız. Bu zirvede de zaten mesajımız, ağırlıklı olarak bu konulara yönelik olacak. Oradan herhangi bir sapmamız olmayacak. Zirveye 70’e yakın devlet başkanı, hükümet başkanı ve bakan düzeyinde katılım olacak. 24 Nisan’da da hep birlikte Çanakkale’de olacağız.
HDP’NİN YALANLARI
lSORU: Ağrı Diyadin’de yaşananlar belki de çözüm süreci için bir kırılma noktası oldu. Çözüm sürecinde şu anda hangi noktadayız?
lERDOĞAN: Çözüm Süreci’ni kronolojik olarak değerlendirmemizde fayda var. Kronolojik olarak, demokratik açılım ile başlandı. Ardından ikinci adım, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi’ydi. Üç, taleplerle de oluşan bir Çözüm Süreci adımıydı. Çözüm Süreciyle ilgili olarak şu anda birileri bu sürecin önünü kesmenin gayreti içerisine girdi. Peki, bu süreci engellemek, önünü kesmek isteyenler kim? İşte bu 6-7-8 Ekim tarihlerindeki olaylar bu yöndeki en önemli ilk adımdı. Sebebi de belli. Yaklaşan bir seçim var. Bu yaklaşan seçimlerde vatandaşın rahatlıkla sandığa gitmesine mani olmak istiyorlar. Ağrı Diyadin’de olanları gördünüz... Görüyorsunuz bunlarda yalan filan çok rahat... Yani, orada bizim askerimizi adeta operasyona çıkmış gibi göstermeye kalkıyorlar. Söyledikleri, A’dan Z’ye yalan.
Alınan istihbaratlar üzerine bölgeye giden jandarma var, asker var. İstihbaratlar da neticede doğru çıkıyor, askerin, jandarmanın üzerine ateş açılınca, onlar da buna mukabelede bulunuyor. İlk etapta 4 askerimiz yaralanıyor, biri ağır olmak üzere... Onlardan da 5 ölü, 1 yaralı vardı.
Dezenformasyon yapabilmek için, “Yaralı askerlerini orada bıraktılar, onları da HDP’liler aldı” diyorlar.. Hiç alakası yok. Oradaki çevre köylerin çoğu zaten köy korucularının olduğu köyler. Kamera kayıtları var ben bizzat izledim. Hakeza fotoğraflar var. Bunların hepsini silahlı kuvvetlerden alıp gördüm. Zaten bunlar daha sonra gazetelerde de yayınlandı.
Bu şekilde yapılan kampanyalarla adeta 7 Haziran’a yatırım yapmanın gayreti içerisindeler. Ben inanıyorum ki halkımız kendi iradesine baskı uygulamaya, dayatmada bulunmaya kalkışanlara gereken cevabı verecektir. Dolayısıyla bu tür eylemlere karşı çok daha dikkatli olunması lazım.
NİYE TÜRK TİPİ BAŞKANLIK
lSORU: Partilerin seçimle ilgili çeşitli hazırlıkları var. AK Parti’nin de seçim beyannamesi yayınlandı. İnceleme imkanınız oldu mu? Nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle sizin başkanlık sistemi ve genel anlamda bir sistem değişikliği talebiniz var. Bu talebin yansıtılabildiğini düşünüyor musunuz?
lERDOĞAN: Benim Başkanlık Sistemi konusundaki hassasiyetim zaten biliniyor. Millet tarafından bu sistemin tartışılmasını istiyorum. Tartışılması, ideal bir konuma gelmesi, 7 Haziran seçimine bağlı. Başkanlık sisteminin dünyada her ülkede aynı olduğunu iddia etmek mümkün değil. Neredeyse bütün ülkelerde uygulanan başkanlık sistemi farklıdır. Bizim de Türk tipi bir başkanlık sistemi ortaya koymamız, pekalâ mümkün.
Şu anda, inanın biz patinaj yapıyoruz. Bakın, belki bazıları farkında değil ama rakamlar bunu gösteriyor. Bakın biz, son 3 senede ekonomik olarak bir patinajın içerisindeyiz. Kişi başına milli gelirimiz 10 bin doları aştı ve orada bir patinaj başladı. Niye? Çünkü, birileri adeta böyle gelip bileklerinize zincir kulpu takıyor, orada sizi olduğunuz yerde maalesef patinaja mahkum ediyor. E şimdi burada eğer sistem rahat çalışırsa, karar alma süreci hızlanırsa ben inanıyorum ki süratle biz 2023 hedeflerini yakalama yolunda çok daha farklı gideceğiz.
lSORU: Seçim arifesinde adeta şöyle bir kampanya başladı. “HDP barajı geçmeli, Erdoğan’ın başkanlık hayali bitmeli”... Buna bazı çevreler tarafından da destek veriliyor, nasıl değerlendiriyorsunuz?
lERDOĞAN: Başkanlık, benimle ilgili değil, ülkeyle ilgili bir mesele. Şu anda ben Cumhurbaşkanı olarak bu görevde mevcut anayasa çerçevesinde yapmam gereken neyse onu yapıyorum. Ama tecrübelerim doğrultusunda düşüncelerimi de söylüyorum. İster A partisi, ister B partisi, yeterli milletvekilini alıp anayasa değişikliğini yapsın. Dikkat ederseniz ben ne dedim, “400 milletvekili verin ve yeni anayasayı parlamento kendisi yapsın”...
HEDEF 15 BİN DOLARDI
lSORU: Artık tek başına iktidar olmak Türkiye’yi patinajdan kurtarmaya yetmeyecek mi yani?
lERDOĞAN: 10-11 bin dolar arasına sıkışan bir kişi başına milli gelir söz konusu. Tabii bu bizim için ideal olan bir durum değil... Bizim hedeflerimiz farklıydı. Bu seçime kadar hedefimiz 15 bin doları yakalamaktı. Bunu yakalayamadık. Bakıyorsunuz sistemde sıkıntı var. Sistem sizi ciddi manada engelliyor. Bunun içinde faiz politikaları var, bunun içinde özellikle finans sektöründeki yaklaşım tarzları var. Bakıyorsunuz işte kredi olaylarında bankaların ciddi manada girişimcileri sıkıştırma süreçleri var. Şimdi onların bu tür adımları atarken karşısında bir defa dik durabilecek bir idari yapının olması lazım.
lSORU: Başkanlık sistemi olursa, kontrol mekanizmaları nasıl çalışacak? Kafanızdaki başkanlık modelinde nasıl bir Meclis düşünülüyor? Kontrol mekanizmalarıyla ilgili sizin kafanızdaki model nedir?
lERDOĞAN: Hiçbir parlamentonun denetlememe veya kontrol etmeme gibi bir görevi olamaz. Parlamento elbette denetler. Şu anda Amerika’da iki kamaralı bir yapı var. Orada iki yılda bir değişen sistem olmamış olsa, Sayın Obama, süreci çok daha rahat devam ettirebilirdi. Ama ne oldu? İki yılda bir yarısı değişiyor. Şimdi bu değişiklik sebebiyle de Cumhuriyetçiler orada çoğunluğu elde etti mi? Çoğunluğu elde edince kontrol denetim mekanizması Amerika’da bir anda değişti. Peki, bu istikrar ve güveni ne yapar? Zaafa uğratır.
Bazı kanunların çıkarılması sırasında olanları gördük. Yani parlamentoyu çalışamaz hale getirebiliyorlar. Başkanlık sisteminde, yasama, yürütme, yargı, bunlar tamamen birbirinden ayrılıyor. Bunlar tamamen birbirinden ayrıldığı için de denetim noktasında en ufak bir zaaf yok. Ancak ben, iki kamaralı sisteme de karşıyım. Çünkü, iki kamaralı sistem, adeta kilitleme üzerine inşa edilmiştir. Burada da tek kamaralı sistemin çok daha ideal olduğuna inanıyorum. Hem seri karar alma noktasında, hem de istikrar-güven noktasında da sağlıklı bir çalışmayı getirecektir diye düşünüyorum.
lSORU: MGK ve YAŞ var. Kırmızı Kitap, bu MGK’da kesinleşek mi?
lERDOĞAN: YAŞ’la ilgili bütün hazırlıkları yapan birinci derecede TSK’dır. Kırmızı Kitap’la ilgili hazırlıklar, önümüzdeki MGK’da önümüze gelecek.
lSORU: Türkistan’da yeni yapılan camiyi nasıl buldunuz?
lERDOĞAN: Doğrusu mimari olarak, önceden görsem bazı telkinlerim olabilirdi. Çünkü, orada yaz sıcağı 55 derece, kışın da çok çok soğuk oluyormuş. Ama böyle bir caminin yapılmış olması, bana göre iftihar vesilesidir. Hiç olmazsa bu bir çekim alanı oluşturacaktır. Sayın Nazarbayev’le de bunları özellikle konuştuk. Bu bakımdan ben Diyanet İşleri Başkanlığımızın bu teşebbüsünü başarılı buluyorum. Yani, müteahhit de bu kadar zor şartlarda orada böyle bir caminin inşaatını gerçekleştirmiş olması, bence güzel. Bir de tabii tüm bunlar arz talep meselesi. O cami 2500 kişiye hizmet verebilecek. Zaten bölge mimarisiyle özgün bir mimari. Yerel bir mimari. Bazı ufak tefek eksiklerine rağmen başarılı.
lSORU: Türbe ziyaretiniz nasıl geçti?
lERDOĞAN: Duamızı yaptık. Tabii Alperenler’in mimarı... Horasan erenlerinin Anadolu topraklarının İslamlaştırılmasına çok çok önemli yeri var.
lSORU: Çamlıca’daki cami inşaatı ne durumda?
lERDOĞAN: Kaba inşaatta yüzde 75’e ulaşıldı. Bir de orada kule meselesi var. Küçükçamlıca’da... O yapılınca da Büyükçamlıca’daki kulelerin hepsi yıkılıyor. Yıkıldığı anda çok daha iyi olacak...
lSORU: Çamlıca Camii mi olacak adı? Yoksa başka bir isim düşünüldü mü?
lERDOĞAN: Bir ismi olacak. Günü gelince açıklayacağız.
Sorular-cevaplar bu kadar...
İzlenimler, inşallah yarın...
***********************************************************************************************
İktidarsızlık, CHP’nin başına iyice vurmuş olmalı ki, koalisyon arıyor!
İran’ın “Büyük Şeytan” dediği ABD ile “anlaşma” yapıp, “uzlaşma”ya vardığı bir dünyada; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “MHP veya HDP ile koalisyon” ihtimalinden söz etmesi pek de yadırganmamalı.
İran’ın yaptığı daha anlaşılır bir şey!.. Nihayetinde, “yıllardır uygulanan ambargo”dan dolayı, hayli zor durumdalar!..
İran, “ambargo”dan kurtulmak için, “ABD ile işbirliği”ne mecbur kaldı diyelim... Peki, CHP’nin “koalisyon” arayışına ne denilmeli?.. Herhalde, o da “iktidarsızlık”tan muzdarip!..
Sadece “iktidarsızlık”tan da değil; CHP’nin asıl derdi “Erdoğan ve AK Parti İktidarı”ndan kurtulmak!..
Yalnız, Kılıçdaroğlu, bunu; niye “kapalı kapılar ardında” söylüyor?..
Niye, “açıkça deklâre etmek”ten korkuyor?..
Malûm, daha önce, dönemin ABD Büyükelçisi Ricciardone ile “gizlice”görüşmüştü... Perşembe günü de “AB Büyükelçisi” ile, yine “gizli bir görüşme” yapmış ve onlara demiş ki; “HDP’nin yıpranmasını istemiyoruz... Meclis’te olmasını istiyoruz...
HDP ve MHP ile; koyduğumuz kriterler bağlamında koalisyon yapabiliriz.”
Dedim ya; İran’ın, “Büyük Şeytan” dediği ABD ile “işbirliği”ne gittiği bir dünyada, CHP de, pekalâ “MHP ve HDP ile koalisyon” yapabilir!..
Sözkonusu olan “Erdoğan ve AK Parti’nin gitmesi ise, CHP teferruat”tır!..
Demek ki, “iktidarsızlık” iyice başlarına vurmuş!..
yeniakit