Abdurrahman Dilipak
Evet, ben de adalet istiyorum!
Bu ülkede kamil anlamda adalet var mı, HAYIR!
Bu ülkede yargıçlar çok mu temiz, HAYIR!
Bu ülkede halk gerçekten kamil anlamda bir adalet istiyor mu, HAYIR!
Bu ülkede kamil anlamda bir yasama, yürütme, yargı düzeni var mı, HAYIR!
Bu ülkede yasalar, yönetmelikler, topyekûn mevzuat hukuk devleti olmak için yeterli mi, HAYIR!
Ee, o zaman niye ben de adalet istemeyeyim ki! Bu işi CHP’ye, Kılıçdaroğlu’na bırakayım.
Bu ülkede hiç mi adalet yok! Yok canım, insaf, olur mu öyle şey, ben yaklaşık yarım asırdır sanığım, 3 darbeyi aktif bir şekilde yaşadım, hiç mahkûm olmadım.. Şöyle ya da böyle, durum ortada. Hiç adalet olmasaydı, böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi. Oldu işte. Her şey, en başından geri doğru yönde ileri doğru oldu, ağır aksak da olsa, bazan iki ileri bir geri de gitsek. Darbecilere, CHP’ye rağmen oldu bütün bunlar.
En kötü dönem tek parti dönemi idi. Kanun devleti bile değil, tabii hakim ilkesi yok. Avukat yok, savcı yok, temyiz yok, yasaya da bağlı değil, verdiği karar kanun sayılıyor.. “Tek adam rejimi” diyeceğim o da değil. Mutlak monarşide gelenek-töre var, din var, bunlarda o da yok!
Şimdi Kılıçdaroğlu çıkmış “Adalet istiyorum” diyor. Sanki adaletin anasını ağlatanlar kendileri değil. Hukuku katledenler, önünde engel olanlar kendileri, cenazede de en çok kendileri ağlıyor. Bu yüzsüzlükten başka bir şey değil.
Bunlar Moğultay’ın zihniyet ikizleri değil mi? Bugün hukuk adına ne yapıldı ise bunlara rağmen yapıldı.
Kılıçdaroğlu bu sıcakta yürürken beyin hücreleri genişlediği için unutmuş olabilir, Anayasa değişikliğinin önündeki en büyük engelleri kendileri değil mi? Türkiye’yi 12 Eylül anayasasına mahkûm eden zihniyet, Anayasanın değiştirilmesi teklif bile edilemeyen maddeleri kendi parti programları değil mi? CHP’nin bir de bankası vardı değil mi? Sosyalist enternasyonal üyesi, solcu olduğunu söyleyen, dini vergiler gasb edilerek bir riba kuruluşuna sermaye yapılan paraları yöneten bir parti CHP! Bu şekilde kurulan bir bankanın yönetiminde finans kapitalin sözcülüğünü yapmakla, solculuğu nasıl telif ettiklerini anlamak için aslında, Marksist olduğunu söyleyen PYD’nin karargahındaki Amerikan bayrağına, ya da DHKP-C’li Fehriye Erdal’ın nasıl NATO karargahının bulunduğu bir şehirde himaye edildiğine bir bakmak gerek.
CHP budur işte. CHP dediğin kendini “Çoğunlukçu” gösteren bir “Azınlık” partisidir. Tek parti dönemi dışında darbecilerin desteği olmadan tek başına iktidar olamayan bir parti bu.
Kılıçdaroğlu’nun adalet yürüyüşü, bir mizah, bir ironiden başka bir şey değil.
Kılıçdaroğlu, eğer gerçekten adalet istiyorsa, önce kendi partisinde parti içi adaleti sağlasın. Hani derler ya “Laf ile verirler aleme binlerce nizamat, bin seyyie bulunur hanelerinde.”
Bugün Türkiye’de, adalet, barış, özgürlük adına ne yapıldı ise, çok büyük ölçüde, CHP’ye rağmen yapılmıştır.
Kılıçdaroğlu adaleti filan savunmuyor. Bir yandan korkuyor, öte yandan konjonktürü uygun buldu, Gülen’in himmeti ile durumdan vazife çıkartıyor.
Korkuyor, çünkü Can ya da Enis konuşursa Kılıçdaroğlu biter. Kılıçdaroğlu güya Enis’i savunuyor. Hayır, Enis’e bu şekilde mobing uyguluyor. Enis konuşsa Can da biter, Kılıçdaroğlu da.. Enis şimdi konuşsa dostlarına ihanet etmiş, kendine yardım için uzanan eli ısırmış olacak. Enis aslında iyi bir gazeteci. Güç dengelerinin farkında olan biri. Ankara’yı bilir, İstanbul’u bilir, uluslararası ilişkileri ve düzeni bilir, derin ilişkileri bilir, sermaye ilişkilerini bilir. Hem de Kılıçdaroğlu’ndan daha iyi bilir. Kılıçdaroğlu dürüst biri değil, ama kurnaz. Hürriyet’ten birini hep yanında görmek istedi. Enis, Oktay Ekşi’den, bu anlamda daha iyi biri. Enis çok konuşmaz ama bilir. Benim açımdan onun en büyük riski, hem varolan düzen, sistem içinde dengelerin adamı olmasıdır.
Enis konuşsa aslında, asıl suçluyu söylese kendi cezası çok büyük oranda düşer, ama Can ile Kılıçdaroğlu zor durumda kalır. Kılıçdaroğlu aslında bir bakıma, bu durumu bildiği için bu şekilde Enis’in ağzını kapatmış oluyor.
Mesela bizden birileri de Enis’le aynı durumda. Bizden de birçok kişiyi bu şekilde ikna ettiler. Öyle ya, bu büyük gücü karşına değil, arkana alacaksın. FETÖ’cüleri de böyle devşirdiler. Sağ, sol, liberal, İslamcı herkesi bu şekilde avlıyorlar. AK Parti içinde de başlangıçta birileri böyle düşünüyordu. Bu yapı içinde Cem gibi birileri sistemin tetikçisi olma yolunu tutuyor, sistem içi kariyer planlıyor. Birileri dengeler üzerinde oynuyor. Kullanıyor ve kendini kullandırıyor. “Al gülüm, ver gülüm, kazan kazan”. Bunlara göre, “bu düzen böyle gelmiş, böyle gider”. Onların penceresinden görünen köyün hikayesi böyle. “Mahallenin çocukları” sonunda, sağ-sol, İslamcı, liberal fark etmiyor, büyük ölçüde ana akım olarak bu sistemle doğrudan ve dolaylı bir şekilde iltisaklı.
Enis CHP’nin ne kadar demokrat, Kılıçdaroğlu’nun ne kadar akıllı ve dürüst biri olduğunu bilmez mi? Bunlar benim gibileri “mayınlı tarlada top oynayan” biri olarak görürler. Biraz idealizm, biraz macera, biraz romantizm, biraz şövalyelik, biraz dini motivasyon, işte öyle bir şey. Dünya gerçeklerini tersine çevirmek onlara göre imkansız. “Kuyudaki Yusuf” (AS) ve “İsmail”(AS) dünya gerçeklerinin dışında gerçeküstü / gerçekdışı bir şey onlar için. Bunlar, onlar için mitolojik bir hikaye. Seremonial/Törensel ve Ritüel/Ayin olarak ise kültürel anlamda korunması gereken fanteziler.
Bakın, bugün uluslararası sözleşmelerle korunan uluslararası düzen, bugünün egemenlerine hizmet ediyor. BM, NATO, AGİT, UCM, AİHM hepsi aynı. Anayasamız hâlâ, CHP sayesinde darbe anayasası. Anayasanın başlangıç bölümü CHP parti programı. CHP Parti programındaki kurucu felsefe 19.YY sonunda oluşan kavram ve kurumlara dayanıyor, büyük ölçüde Kapitalizmin, Komünizm’in ve Faşizm’in gölgesinde şekillenmiş kavram ve kurumlar.. Bu gün hâlâ, Lozan sonrası dayatılan, tek adamı tayin ettiği meclis tarafından tercüme yasaların gerekçesiz olarak genel kurula getirilip, müzakeresiz bir şekilde oy birliği ile kabul edildiği yasalarla yönetiliyoruz. Yasalar Anayasanın genel mantığı ile şekilleniyor. Yönetmelikler yasaya, genelgeler yönetmeliğe göre oluyor. Yasa Anayasaya aykırı olursa Anayasa Mahkemesine götürülüyor. Yönetmelik yasaya aykırı olursa Danıştay’a gidiyorsunuz. Dört koldan bağlamışlar. Tek parti düzeni, darbe düzeni bir şekilde korunuyor. Olmadı MGK, Muhtıra! “Hürriyet” rejimin derin sesi!
CHP ve Kılıçdaroğlu Türkiye’nin bir hukuk devleti olması için önce gölge etmesin kimsenin başka bir ihsan istediği yok.
Sahi, siz Kılıçdaroğlu’nun gerçekten adalet istediğini mi düşünüyorsunuz, çevrenizde hâlâ böyle birileri varsa onlara söyleyin, Mehmet Ali Alabora’nın Gezide dilindeki “ağaç” neyse, Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu yürüyüşünde elindeki pankartta yazan “adalet” odur!
Evet, ben de CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na rağmen, FETÖ’ye rağmen, yapanın yanına kâr kalmaması, haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı durulsun, siyaset, bürokrasi, patron ya da yoksul, her kimse suçlular cezalandırılsın, suçsuz insanlara haksızlık yapılmasın istiyorum. Evet ben de adalet istiyorum! Selâm ve dua ile.
yeniakit