Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Gelecek dünde kaldı cancağızım

Mevlana öyle diyordu: “Düne dair ne varsa dünde kaldı cancağızım, şimdi yeni şeyler söyleme zamanıdır.” Şimdi “yeni normal” zamanın “yeni artırılmış gerçeklik” döneminde, “Gelecek dünde kaldı cancağızım, şimdi yeni şeyler söyleme zamanıdır.”

2022’nin senaryoları değil; 2023, 2050 senaryoları da hazır. Bu “tul-i emel”ler uğruna birçok planlar yapıyorlar. Bunlar insanlığın hayrına iyi niyetli düşünceler olsa neyse ama, birçoğu “Tanrılarının elinden ekmeği ve bilgiyi çalmak ve onu kendileri lehine bir şarta zorlamak” anlamına gelen işler. Onların bir planı varsa Allah’ın da bir hükmü vardır. Zamanın sınırlarını aşıp geçmişe ve geleceğe gitme arayışı içinde insanoğlu. Zamanda yolculuk, uzun zamandır Hollywood’un ilgi alanında olan bir konu. 

Aslında zaman maddenin ruhudur. Maddeyi  görüyorsunuz ama zamanı görmüyorsunuz. Aslında biz mekan olarak kainatın neresindeyiz, nereden gelip nereye gidiyoruz, bize kutsal metinlerde söylenenlerin dışında fazla bir bilgiye sahip değiliz. Sürekli ilerleyen ve genişleyen bir mekanda baş döndürücü bir hızla yolculuk ediyoruz. Eğer yaşadığımız zaman boyutunun dışında bir zaman boyutunda bir yolculuk mümkünse, mesafenin uzaklığının bir anlamı da kalmayacak. Tıpkı İsra’da olduğu gibi, tıpkı Hz. Süleyman örneğinde olduğu gibi, tıpkı Hz. Musa ve Hızır AS’nin yolculuklarında olduğu gibi. Ashabı Kehf ve Üzeyir AS örneğinde olduğu gibi.

İnsanoğlu mucizedeki keramete, vehbi yoldan olduğu gibi ilimle, esbaba tevessül” yoluyla kesbi yoldan da ulaşmaya çalışmıştır. Bu çabaları bazan onları isyana götürmüştür. Kimi İlahlık ve Rablik taslamış, kimi, daha büyük hakikatler karşısında acziyetini görüp Allah’ın azametine ilmel yakin şahidlik edip, kulluğa dönüş yapmıştır.

Şimdi müfsit bir topluluk, ellerindeki para, güç ve bilgi ile İlahlık ve Rablik taslıyor. Hakikat şu ki, bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Mekerallahu! “Kıyamet saati hakkındaki bilgi yalnız Allah’ın katındadır; O, yağmuru yağdırmakta; rahimlerdekini bilmektedir. Hiç kimse yarın ne elde edeceğini bilemez; hiç kimse nerede öleceğini bilemez; ama Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.” (Lokmân 34) 

İçinde bulunduğumuz fitne zamanında dikkatli olalım. İçinde bulunduğumuz süreçte acaib ve garaib şeyler olabilir. Subliminal mesajlar, mRNA tipi ilaç, gıda, chip üzerinden ya da elektromanyetik dalgalarla zihin kontrolleri gerçekleştirebilirler. Deep fake ile artırılmış gerçeklikle göz boyayabilirler. İnsan, bunlar için artık bir nesne, daha önce verdiğim bir örnek vardı, tavşan gibi üreyen, koyun gibi büyüyen, sincap gibi beslenen ama insan gibi bir zekaya sahip, ruhsuz otonom canlılar üretmeyi planlıyorlar. Size diyalize bağlı hastalara şifa olacak, doğal böbrek bio implantı gibi anlatabilirler bu hikayeyi. Portakal ağacında karanfil kokulu sarımsak örneği de vermiştim. Birileri, Hz. İsa’nın kanı olduğunu söyledikleri çarmıhtaki çivinin üzerindeki kandaki DNA’dan, gen mühendisliği ile “sentetik bir İsa” da üretebilirler ki, aslında o Kur’an-ı Kerim’e göre Hz. İsa’yı ihbar eden Yehuda’dan başkası değildi. İnsanoğlu böyledir, kendi putunu kendi yapar, kendi tapar. Tanrılarını da “kendilerinin yarattıklarını” iddia ediyorlar ya, şimdi gerçekten “Rab İsa” dedikleri kişiliği gökten indirmek yerine kendileri yeryüzünde yeniden imal edebilirler. Alın size “Genomik bir mesih”. Kendi kutsallarını acıktıkça yedikleri bir “helvadan put”a dönüştüren bu “ins’in Şeytanları”, yarın başka inanç toplulukların kutsal kişilikleri ve dini önderlerini de bu şekilde yeniden imal edebilirler. Bunun için tek bir saç teli bile yeter. Vatikan’ın Tapınakçı Cizvitleri buna hazır. Birileri “Mehdi, Mesih, Dabbe-tül Arz ya da Yecüc-Mecüc”ü bu teknikle “imal” etmeyi düşünebilirler. Bu ihtimali ciddiye alın derim! Allah bunlara fırsat vermesin. Bizimkiler de bunlara kanmasınlar. İçimizden birilerini İstanbul sözleşmesi çerçevesinde “Toplumsal cinsiyet” kapsamında cinsel deneyim, tercih ve yönelim konusunda nasıl kandırdılar. Nasıl insanları “din, ahlak ve gelenekten bağımsız” BİREY’lere dönüştürdüler, Biyolojik cinsiyet yerine GENDER diye LGBT+’ı tercih olarak önümüze koydular! Hem de bunlara “pozitif ayırımcılık” yapmayı öğütlediler. ÖJENİ Hareketi ya da TRANSHUMANİZM bunların hepsinden daha tehlikeli.

Bilim ve teknolojinin geri vitesi yoktur. Ya bu bilim ve teknoloji dedikleri şey kendi kendini imha edecek, ya da insanoğlu bu işe bir dur diyecek. Çünkü elde edilen bilgi ve sahip olunan teknoloji, tek bir insanın elinde dünyanın helakine sebeb olacak güce ulaştı. İnsanoğlu, bilim ve teknolojik ilerlemeyi bir şekilde kontrol altında tutabilmeli. Değilse bu teknolojik ilerleme insanı nesne haline getirerek kendi kontrolüne alabilir ve resetlenebiliriz!

Düşünsenize, sadece Akdeniz’de bulunan savaş gemilerindeki nükleer başlıkların toplam infilak gücü, 2. Dünya savaşındaki toplam infilaktan daha fazla bir güç ifade ediyor ve bu gücün dörtte biri bütün Akdeniz ülkeleri için geri dönüşü olmayan ve yokoluşa giden bir felaketin başlangıcı olabilir. Böyle bir savunma ve barış gücü olamaz. Şimdi bu da yetmiyor, Starlink’lerle uzay işgal ediliyor, 5G, bizimle birlikte siber orduların askerleri olacak Humanoid’lerin gözü-kulağı olacak.

Bilmem biliyor musunuz, alçak irtifa uyduları ile artık yerin 50 metre altı scan ediliyor. Yok, İsrail Mescidi Aksa’nın altında Süleyman Mabedi’nin izleri için arkeolojik kazı çalışması yapıyormuş, bilmem daha neymiş. Ne yer, ne deniz altı kaldı, taranmadık ve daha gelişmiş uydularla, daha derin sondalar yapılıyor. Neyse Rabbimin emrine kulak verelim, O’nun yardımı olmadan işimiz çok zor: “Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine de olsa adaletten asla ayrılmayan, Allah için şahitlik eden kimseler olun. (İnsanlar) zengin olsunlar, yoksul olsunlar Allah onlara sizden daha yakındır. Öyleyse siz nefsinize uyup adaletten ayrılmayın. Eğer adaletten sapar veya üzerinize düşeni yapmaktan geri durursanız bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” (Nisa 135) 

Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 787 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar