Ahmet Taşgetiren
Gelecek Partisi'nde Liderlik
“Siyasette boşluk nerde?” sorusuna verilen cevap “Merkezde” şeklinde. Bu cevap, Kadir Has Üniversitesi adına araştırma yapan Prof. Dr. Mustafa Aydın’a ait. Cumhuriyet’ten İpek Özbey’e verdiği mülakattan aldım.
Ak Parti bünyesinde önemli görevler üstlenmiş iki siyasetçi önderliğinde iki yeni parti devreye giriyor. Biri kuruldu, Gelecek Partisi, Ahmet Davutoğlu inisiyatifiyle, diğeri de hazırlığın son safhasında; Ali Babacan inisiyatifiyle.
Babacan ile Karar adına oldukça kapsamlı bir mülakat yapmıştık. Halen o yapıya ilişkin bütün atıflar bu görüşmeye yapılıyor. Bir de sonradan verdiği tv mülakatına.
Şimdi de Davutoğlu ile yaptığımız kapsamlı mülakatı okudunuz Karar’da.
Medyada her iki harekete genel bir blokaj uygulandığı için bu mülakatlar büyük önem taşıyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse, biz de her iki hareket hakkında kapsamlı bilgi edindik mülakatlar sırasında.
Siyasette “liderlik” önemli. Bir anlamda lider sürüklüyor hareketi. Ak Parti’de “Ortak akıl” vurgusu ile yola çıkılmış olmasına rağmen, Erdoğan’ın dominant karakteri sebebiyle onun liderliği daha belirleyici oldu.
Acaba yeni oluşumlarda liderlik nasıl olacaktı?
Babacan’ın Erdoğan benzeri bir liderlik yapmayacağını aşağı yukarı onu tanıyan herkes ifade ediyordu. Yapısı da ona müsait değildi, siyaset dili olarak o tarzı tercih de etmiyordu. Kendine özgü bir ortak akıl liderliğini gerçekleştirecekti. Edindiğim izlenim böyle bir örgü oluşturmaya çalıştığı yönünde idi.
Peki ya Davutoğlu? Davutoğlu ile ilgili bir izlenim, onun net çizgileri olduğu, hedefi istikametinde kararlılıkla yürüdüğü, dolayısıyla onun biçimlendirdiği bir siyasi harekette, muhtemelen etkin bir liderlik sergileneceği yönünde idi.
Evet, hakikaten Davutoğlu’nun inisiyatifi ile oluşan harekette (artık Gelecek Partisi gibi bir adı-sanı var) liderlik nasıl olacak?
Üç saat boyunca sorduk ve Davutoğlu’nu dinledik. Ayrıca Kurucular Kurulu ilan edildi. Orada buluşan isimleri, renkleri biliyoruz. Davutoğlu’nun Kurucular Kurulu’na isim ararken farklı mecralardan insanlara göz koyduğu ve “birlikte çalışalım” dediğini de biliyoruz. Konuşmamızda farklı renklerin bir araya geldiğini anlatırken bunu ne kadar önemsediğini de hissediyorsunuz.
Aklınıza şu soru geliyor kaçınılmaz olarak: Bu kadar farklı renkler içinden ahenk nasıl çıkacak? Ne kadar dominant olursanız olun, son sözü söylemek zor olmaz mı?
“Dört eğilim”in örnek partisi Anavatan bile sonunda eğilimlerin birbiriyle boğuştuğu bir arenaya dönüşmedi mi?
Her eğilim kamuoyu önünde kendi doğrusunu seslendirmeye çalışırsa…. diye başlayan bir yığın soru akla gelmez mi?
Ahmet Davutoğlu her toplantıda bir arama konferansı mı gerçekleştirecekti?
Davutoğlu’nun ülkenin sorunları üzerine rafine kanaatlerinin olmadığı söylenemez. Teoride çalışılmış düşünceleri var, pratikleri var. Oradan da herkesi dinleyip kendi kanaatini empoze etmek gibi bir sonuç çıkmaz mı?
Davutoğlu böyle düşünmüyor. Türkiye’nin başka bir şeye ihtiyacı olduğundan yola çıkıyor. Farklılıklar (öyle flu farklılıklar da değil, basbayağı içine bilinç yerleşmiş farklılıklar) içinden ortak akıl çıkabilir, gibi bir kanaati var. Türkiye bunu çözemezse iç barışa ulaşmak mümkün olmaz, gibi bir değerlendirmesi var. Oturup konuşalım, en uç görüşleri ortaya koyalım, herkes birbirinin hukukunu görsün, bu topraklarda hukuk, barış, adalet nasıl gerçekleşir herkes kanaatini ortaya koysun, senteze ulaşılır, gibi düşündüğünü gözlemledim ben. Kendisi şüphesiz bir noktada duruyor, ama her şeyi konuşalım demekten de geri durmuyor. Özgüven. Bu yola çıkarken Davutoğlu’nun kişilik dokusunu ifade edecek kelime bu.
Edindiğim izlenime göre, kurucular kurulunu oluştururken görüştüğü her eğilimden insanlar içinde bu perspektif ortaya konduğunda heyecan duyan ve “Ben de varım” diyenlerin tavrı Davutoğlu’na umut veriyor. Parti bünyesinden çıkması muhtemel farklı seslerin zaman içinde ahenkli hale geleceği umudu da var.
Benim kanaatim: Farklı dünyalar arasında bu iletişim Türkiye için hayati önemde. Davutoğlu kendini iletişime açıyor. Abant’taki buluşma ona ümit vermiş. Ancak tahmin ediyorum ki farklılıklar, karşıt çevreler tarafından fay hattı – yumuşak karın muamelesi görecek ve üzerinde çalışılacak, hatta ayrıştırma alanı olarak kullanılacak. Özal’ın “Dört eğilimi” daha yumuşak tonlar taşıyordu gibi düşünüyorum. Sonrası malum. Buna rağmen Ahmet Davutoğlu gibi düşünce parametreleri bilinen bir kişinin, Türkiye için çıkış yolu olarak böyle bir siyasi proje için kendini ortaya koyması çok değerli diye düşünüyorum.