Hasan Karakaya
“Gen-elek”çi Faruk Loğoğlu Nerelerdeydi Acaba?
Önceki gün; “Dargın ayrılmayalım” şarkısındaki; “Gözlerim vagonları dolaştı üzgün üzgün, çıkmadın pencereye ne göründün ne güldün” sözleri gibi, ben de; “Meclis koltukları”na ve “televizyon ekranları”na tek tek baktım ama Faruk Loğoğlu’nu göremedim...
Belki de, ben görmedim...
Bir ara düşündüm;
Acaba CHP Genel Başkan Yardımcısı Adnan Keskin ve CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı ile birlikte “Sarıgül’ün elini öpmeye”, pardon “Sarıgül’e gül vermeye” mi gitti?..
Ama, hayır!..
Orada da yoktu!..
Bir “Kartal gözü” ile Meclis’i taradım; hayır, Meclis’te de yoktu...
Belki de gizlenmişti!..
Saklanmıştı!..
Ortalığa çıkmamıştı!..
SES VAR, GÖRÜNTÜ YOK!
Oysa, diyordu ki;
“Biz TBMM’ye sahip çıkacağız. TBMM’nin geleneklerine, duruşuna sahip çıkacağız. CHP, yine içtüzüğün verdiği bütün imkanları kullanarak, bunun gereğini yerine getirecektir.”
Bunları söyleyen Loğoğlu’nun neler yapacağını merakla bekledim... Bir “CHP’li” olarak, acaba ne yapacaktı?..
2 Mayıs 1999’daki “Merve Kavakçı olayı”nda olduğu gibi, “Meclis kürsüsünü işgal” mi edecekti, yoksa Bülent Ecevit rolüne soyunup, “içinin zift karası” yüzüne vurup, “katran karası bir surat”la, “4 başörtülü milletvekili”ne dönüp, “höykürecek” miydi;
“Bu hanımlara haddini bildirin!”
“Papyon kravatlı monşer eskisi”nden işareti alan CHP’liler hep birden ayağa kalkıp, “Dışarı!.. Dışarı!” diye böğürecekler miydi?..
Dedim ya;
Merakla bekledim...
Gözlerim, Faruk Loğoğlu’nu aradı...
Ama, ortalıklarda yoktu!..
Sizin anlayacağınız;
Bozuk televizyonlarda olduğu gibi, “ses” var, “görüntü” yoktu!..
İşin doğrusu;
Kürsüye çıkıp, “Gezi ve Sivas edebiyatı” yapan Şafak Pavey ve sırtına “Atatürklü Türk bayrağı” tişörtü geçirip gelen Dilek Akagün Yılmaz kadar da olamadı!..
Benim bildiğim;
Söz ağızdan çıkar.
Ve gereği de yapılır!..
Hem kalkacak; “TBMM’ye sahip çıkacağız!.. Gereğini yapacağız” gibi, “boyundan büyük lâflar” edeceksin, hem de “gereğinin yapılacağı gün” ortalıktan toz olacaksın!..
Sormak istiyorum Bay Loğoğlu’na;
“Size Tarsus Amerikan Koleji’nde böyle mi öğrettiler?.. Lâfa gelince bol keseden salla, eyleme gelince sinyal vermeden solla mı dediler?”
GELENEK DEĞİL, GEN-ELEK!
Ortalığı velveleye verdin, insanları gerdin, sonra da toz oldun!..
Hani nerede senin geleneğin?..
Atalarımız; “Ömer diyeceği ağzını büzüşünden belliydi” demişler ya, Faruk Loğoğlu’nun sıvışacağı da, “gelenek” demesinden belliydi!..
Neymiş;
“TBMM’nin gelenekleri” imiş!..
“Dua” ile açılan “TBMM Gelenekleri” arasında, hiç “başörtüsüne yasak” olur mu?..
Elbette olmaz!..
O yasak “TBMM gelenekleri”nden kaynaklanmıyor, “CHP’nin gen-elekleri”nden kaynaklanıyor!..
Evet, evet;
Yasak, dayatma, yasadışı zorbalık ve buyurganlık, “CHP Gen-elekleri”nde vardır!..
Yasakçılık CHP’nin “gen”lerindedir, buyurganlık CHP’nin “gen”lerindedir.
“Gen”lerin devamından da;
“Gen-elek” oluşmuştur!..
BY-PASS ETME YARIŞI!
Her neyse...
Biz gelelim “Gen-elek” diyeceği yerde “Gelenek” diyen Faruk Loğoğlu’na...
Bana öyle geliyor ki;
“Faruk Loğoğlu’nun amacı, “başörtüsü” meselesini “gerilim konusu” yapmak filan değil, “CHP içindeki Sarıgülcü” olarak Kılıçdaroğlu’nu “ters köşeye yatırmak” ve böylece “Kılıçdaroğlu’nun olmayan karizmasını çizmek”ti!..
Nasıl mı?..
Gelin, “Loğoğlu-Kılıçdaroğlu çekişme-si”nin seyrine bir bakalım.
l Tarih 12 Ekim 2013
Faruk Loğoğlu, “Dışişlerinden Sorumlu CHP Genel Başkan Yardımcısı” sıfatıyla diyor ki;
“Ziyaret çerçevesinde bizim istediğimiz düzeyde temas planlamasını yapamadık. Şu anda Amerika’daki konjonktürel siyasi tablo buna uygun değil. Bu çerçevede ABD’ye yapılacak Kasım ayı veya daha sonrası için bir gezi gündemimizden düşmüş durumdadır. Yani net bir şekilde söyleyebilirim ki, Sayın Genel Başkanımız ABD’ye gitmeyecek.”
Bu, ne demektir?..
Demektir ki;
“Kılıçdaroğlu’nu Amerika’da takan yok!.. Adama randevu bile vermiyorlar!”
Hemen arkasından haber geliyor;
“Kılıçdaroğlu’nun muhatap bulamadığı Amerika’ya Sarıgül gidecek!”
Bu haber, Bay Kemal Kılıçdaroğlu için “yenilir-yutulur bir zoka değil”dir!..
Şu hâle bakın;
Kılıçdaroğlu gidemiyor,
Ama Sarıgül gidiyor!..
BÜYÜKELÇİ’YE GİZLİ ZİYARET
Bunun “ezikliğini” yaşayan Kılıçdaroğlu, hemen bir hamle yapıyor.
l Tarih 23 Ekim 2013
Kemal Kılıçdaroğlu, “ABD elçisinden gelen davet”(!) üzerine, hiç kimseye ve tabiî “Dış İlişkilerden Sorumlu” yardımcısı Faruk Loğoğlu’na da haber vermeden gidiyor, “ABD Büyükelçisi Ricciardone” ile “2 saat 40 dakika” süreyle görüşüyor!.. Dahası; Büyükelçi vasıtasıyla “randevu” işini de ayarlıyor!..
Olay, açık ve net;
Bu defa da; Faruk Loğoğlu, “By-Pass” edilmiş, “paspas” gibi çiğnenmiştir!..
Sen misin; “Kılıçdaroğlu’na Amerika’da muhatap bulamadık” deyip, Kemal Bey’i zor duruma düşüren?..
Al sana!..
Gerçi, “Derin Sol”un “yoldaş” ve “candaş”ları bu “gizli buluşma”yı tasvip etmeyip;
“CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ABD Büyükelçisi Ricciardone’yle gizlice buluştu. Buluşma talebinin Ricciardone’den geldiği ve bundan parti yönetiminin bilgisi olmadığı bildirildi. Olayın duyulması sonrasında CHP’de sıkıntı ortaya çıktı. Otel odasında, hem de böylesi bir ortamda baş başa görüşme doğru olmadı!..”
Dediler ama, Kılıçdaroğlu; “çizilen karizması”nı kurtardı ve “randevu” işini “Büyükelçi vasıtasıyla ayarladı” ya, önemli olan bu!..
Loğoğlu’na attığı kazık da cabası!..
LOĞOĞLU’NDAN KARŞI ATAK!
Faruk Loğoğlu boş durur mu?..
Hemen “karşı atağa” geçti ve “Kılıçdaroğlu’nu zor durumda bırakacak” yeni bir adım attı.
l Tarih 28 Ekim 2013
Kameraların karşısına geçti ve “başörtülü milletvekilleri” için dedi ki;
“TBMM’nin siyasi kültürünün, siyasi geleneklerinin korunmasının biz parti olarak önemli olduğunu düşünüyoruz... Biz TBMM’ye sahip çıkacağız. TBMM’nin geleneklerine, duruşuna sahip çıkacağız... Türban sadece bir simgedir. Burada önemli olan zihniyettir. Zihniyet asıl karşı durulması gereken bir husustur, CHP, yine içtüzüğün verdiği bütün imkanları kullanarak, bunun gereğini yerine getirecektir.. TBMM’nin, AK Parti’nin bir arka bahçesi olmadığını, olamayacağını ve buna asla müsaade etmeyeceğimizin altını kalın çizgilerle çizerek vurgulamak istiyorum.”
Kılıçdaroğlu, ABD Büyükelçisi ile görüşmesinde Loğoğlu’na “By-Pas” uygulamış ve onu bir “paspas” gibi çiğneyip, Büyükelçi ile görüşmeye gizlice gitmişti ya, anlaşılan o ki; bu defa “karşı atağa” geçen Faruk Loğoğlu olmuştu...
Genel Başkan Kılıçdaroğlu’na haber vermeden kameraların karşısına geçmiş ve “parti adına” konuşmuştu;
“Gerekeni yapacağız!”
ATAK SIRASI KEMAL BEY’DE!
Ne var ki, Kılıçdaroğlu aynı görüşte değildi... En azından, “radikal bir eylem”den, hele hele 2 Mayıs 1999’daki gibi “kürsü işgali”nden yana değildi...
AK Parti’li hacı vekiller Sevde Beyazıt Kaçar, Nurcan Dalbudak, Gönül Bekin Şahkulubey ve Gülay Samancı’nın Genel Kurul’a başörtüsü ile gelme kararına “Gerekeni yaparız” diye tepki gösteren Faruk Loğoğlu’nun aksine; 29 Ekim Salı günü CHP’nin 7 kadın vekili ile bir araya gelen Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, partinin tavrını yumuşatacağının sinyalini vermişti...
Başörtülü vekil olayını “siyasi tuzak” diye nitelendiren Kılıçdaroğlu demişti ki;
“Bizim sert tepki göstermemizi bekliyor ve bunu da seçimlerde kullanmak istiyorlar. O yüzden dikkatli davranmalıyız. İtirazımızı dile getirmeliyiz ancak eylemsel bir olaya girmemeliyiz.”
l Ve tarih 31 Ekim 2013
Gördüğünüz ve bildiğiniz gibi;
AK Partili 4 hanım milletvekili “başörtüleri” ile Meclis’e geldiler ve sanıldığının aksine “CHP’nin eylemsel tepkisi” ile karşılaşmadılar.
Dilek Akagün Yılmaz “Atatürk’lü ve Türk Bayraklı tişörtü” ile geldi, Şafak Pavey biraz “Gezi ve Sivas edebiyatı” yaptı ama, nihayetinde hiçbir “gerilim” yaşanmadı!..
Bırakın onu-bunu da;
“İnce ince Yasemince” pardon Muharrem İnce’nin konuşması, “AK Partililer tarafından bile alkışlandı” ya, boşverin gerisini!..
Pekiii, tüm bunlar olurken; “gelenekçi”, pardon “Gen-elekçi” Faruk Loğoğlu nerelerdeydi acaba?..
“Dil”ini mi bağladılar, “el”ini mi?..
Hiç sesi çıkmadı da!..
Yoksa;
Yeni bir atağa mı hazırlanıyor?..
Ne partiymiş be!..
“Genel Başkan”ından “kurmay”larına kadar, herkes birbirine “kazık atma” yarışında!..
Merak ediyorum;
Bu “kazık atma” yarışı, CHP’nin “amblem”inden mi kaynaklanıyor?..
Amblemde var “6 Kazık!”
Evet; altı kazık,
Üstü CHP!..
Öyle sanıyorum ki;
Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, “yeni bir kazık”la karşı karşıya!
KILIÇDAROĞLU, ARA İSTASYON
Adnan Keskin ve Oğuz Kaan Salıcı’nın önceki gün Mustafa Sarıgül’ü ziyaret etmeleri; “Genel Merkez’in anahtarını teslim etmek” olarak yorumlanıyor.
Zaten Sarıgül de, hedefinin “CHP Genel Başkanlığı” olduğunu artık gizlemiyor, açık açık söylüyor!..
Önceki gece Beyaz TV’de konuşan Sarıgül’ün yardımcılarından Hasan Aydın da, “CHP Genel Sekreterliğinizi şimdiden kutluyoruz” diyenlere, “öyle bir şey yok” filan demedi, resmen kabullendi.
Demek oluyor ki;
Sarıgül’ün hedefi “Belediye Başkanlığı” filan değil, “CHP Genel Başkanlığı”dır!..
Zaten, CHP’nin eski MYK üyesi olan ve “Baykalcı kanat”ta yer alan Savcı Sayan da, önceki gün Ülke TV’de öyle dedi ya;
“Kılıçdaroğlu ara istasyondur... Türkiye’yi dizayn etmek isteyenlerin asıl istediği Sarıgül’dür!.. İlk adım, Baykal’ı devirmekti... Baykal’ı devirdiler, Kılıçdaroğlu ile ara istasyona geldiler... Şimdi de Kılıçdaroğlu’nu devirip, Sarıgül’ü Genel Başkan yapacaklar... Sarıgül’ün arkasında başka güçler var... Sarıgül, aslında bir lider dublörüdür!”
GENEL BAŞKAN MI, KAPICI MI?
Şimdi anladınız mı, “Başörtülü 4 AK Parti Milletvekili” Meclis’e geldiğinde, Faruk Loğoğlu’nun niye ortalıkta görünmediğini?..
Gayet iyi biliyordu ki;
Daha önceki “söylem”lerini “eylem”e çevirirse, bundan Mustafa Sarıgül zarar görür!..
Yani “laiklik”miş, “Cumhuriyet”miş, “rejim” ve “TBMM geleneği” imiş, hepsi hikâye!..
Hesap başka!..
Oyun başka!..
Her şey “koltuk” için!..
İyi de; Kılıçdaroğlu neci?..
Niye hiç sesi çıkmıyor?..
AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş’ın sorduğu gibi;
“Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin Genel Başkanı mıdır, yoksa kapıcısı mı?”
Öyle sanıyorum ki;
Sarıgül “genel başkan” olunca, Kılıçdaroğlu’na “kapıcılık” kalacak!..
Böylece, CHP amblemindeki “6 kazık” da yerini bulmuş olacak!..
Fakat, şurası kesin;
“Son kazık Kılıçdaroğlu’na!”
Bu gidişle;
Lider, gider!..
Mustafa Sarıgül de;
“Genel Başkan”lığa CASA’larla gelir!..
CHP’de bu “amblem” varken,
“Kazıklama” bitmez!
-------------------------------------------------------------------------------
Katran karası ile üzerlerini çizeceklerimiz!
Dünkü yazımda, “Başörtüsünün özgürlüğü” için “mağdur” olan, “bedel”ler ödeyen ama “mücadele”lerini sabırla sürdüren herkese “teşekkür” etmiştim...
Bugün de; “başörtüsüne takanlar” ve “başörtülülerin istikbalini yakanlar”dan söz etmek istiyorum...
Listenin başında, elbette Bülent Ecevit var... Süleyman Demirel hiç unutulmaz... Vural Savaş’ları, Mesut Yılmaz’ları da unutmak mümkün değil.
“İkna Odaları”nın mucitleri Kemal Gürüz’ü, Kemal Alemdaroğlu’nu, Nur Serter’i ve Türkan Saylan’ı da, listenin başına yazmak gerek!.. 2 Mayıs 1999’da Merve Kavakçı’yı “dışarı” attıran “DSP’nin höykürmecileri” ve İstanbul’da “kılık-kıyafet avı” başlatan dönemin Valisi Erol Çakır’ın zulümleri de unutulmaz!..
Bursa’da Dilek Gürgen’in bir ayağını kaybetmesine yol açan Vali Orhan Taşanlar’ı, Manisa Tugay Komutanı Naim Babüroğlu’nu da listemize ekleyelim.
Bugün; “başörtü mücadelesi”ni verenlerin isimlerini nasıl ki “altın harflerle”’ yazıyorsak, yukarıda adı geçenlerin üzerlerini de “katran karası” ile çizmek gerekir!..
yeniakit