Gülen Locaefendi Cemaati(!)nin yol açtığı “aile krizi”nin hikâyesi!

Öncelikle söyleyeyim... 

Aşağıda okuyacağınız yazı; “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yazılmış bir mektup”un özetidir.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan; kendisine hitaben yazılmış bu mektubun gereğini inşallah yerine getirecek ve mektup sahibi “bayan öğretmen”in“mağduriyetini” giderecektir!..

Ben ise; mektupta dile getirilen bir “kriz”den, “dağılma aşamasına gelen bir yuva”dan ve “parçalanmaya” yol açan “Fetullah Gülen Locaefendi Cemaati’nin rolü”nden söz etmek istiyorum...

BAŞÖRTÜSÜYLE OKUYAMAYINCA!

Efendim, derdini Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a da “uzun bir mektup”la anlatan hanım; bir İHL mezunu... 

1989 yılında da Elektronik Mühendisliği Fakültesi’nden mezun olmuş...

“Başörtüsü mezalimi” ile daha “lise yıllarında” tanışmış... Bu zulüm, üniversite yıllarında tavan yapınca, “başını açarak okumak” zorunda kalmış!..

Başını açmış ama, “çektiği vicdan azabı”ndan “travma”lar geçirmiş!..

“Okulu bırakmak” istemiş ama ailesi izin vermemiş!.. 

Öyle ya; “dar gelirli bir aile”nin kızı ve okuyup, bir iş sahibi olmak zorunda!..

Neyse, “vicdan azabı”nı bastırıp, okula devam etmiş ve bitirmiş!..

Mezun olunca; “tanıdıklar” vasıtasıyla bir “özel şirket”te iş bulmuş... 

Çalışmaya başlamış başlamasına ama, içi rahat değil!..

“Türkiye’de Müslümanların o kadar problemi varken, ömrünü sırf para kazanmak uğruna harcamak” çok basit gelmiş ona!..

İşyerinden ayrılmak istemiş... Ne var ki; fabrika yönetimi; “Başörtülü de çalışabilirsin... Ayrıca, size ayrı bir oda da tahsis edebiliriz” deyince, bir süre çalışmaya devam etmiş!..

Ama, yine de içi rahat değil!..

“Teknik bir iş”te çalışmak tatmin etmiyor onu... 

“İdealleri” var, “söyleyecek sözü” var!

CEMAAT’LE İLK TANIŞMA!

Derken; “kardeşi” demiş ki;

“Ben üniversitede okurken, Cemaat’in ev ve yurtlarında kaldım... Oralarda tanıdıklarım var... Cemaat, yeni bir dersane açtı... Orada çalışır mısın?.. Hem, başörtülü olarak da çalışabilirsin!”

Ölçmüş, biçmiş; “tamam” demiş; “Bu şartlar bana da uygun!”

“Çok düşük ücret ve sigortasız” olmasına rağmen; “sadece bayanların içinde” olacağı için, çalışmaya başlamış!.. 

Şöyle düşünmüş;

“Maddi getirisi düşük, ama hiç olmazsa, manevi getirisi yüksek!”

“Matematik öğretmenliği” yapmaya başlamış!.. İşini severek yapmış... 

Cemaat’in “Abi”leri ve “Abla”ları tarafından da “takdir” edilince, yaz mevsimlerinde “öğretmen yetiştirme seminerleri”nde görevlendirilmiş!..

Daha sonra da;

Ona, “Serrehberlik”, yani “Manevi Rehberlikten Sorumlu Müdür Yardımcılığı” görevi verilmiş!..

Ehh “evlenme vakti” de gelmiş ama, o; evlilik teklifinde bulunan “doktor, hakim ve kaymakam”ları, hep reddetmiş!.. Niye?.. “Hizmetlerime mani olur” diye düşünmüş!..

En sonunda, “annesinin ısrarları”na dayanamamış ve “Cemaat’in tavsiye ettiği bir dershane öğretmeni” ile evlenmiş!

Evlendikten bir yıl sonra, “tayin”leri “İstanbul’da bir cemaat dershanesi”ne çıkmış!.. Oraya da “zümre başkanı” olarak atanmış!..

Ne var ki;

“28 Şubat Darbesi” ile birlikte, “Dershanelere formasyon mecburiyeti”getirilince, işten çıkarılmış!..

Tabiî, “tek maaşa” düşünce, evde maddi sıkıntılar da başlamış!..

Öyle ya; eşinin aldığı ücret de son derece düşük, üstelik sigortasız!..

Bu arada; hem “özel dersler” vermiş, hem de “iki bebeğini” büyütmüş!.. 

Ve yine, bu boşlukta “Tezsiz Yüksek Lisans Eğitimi”ni tamamlayıp, “resmî”olarak “Ortaöğretim Matematik Öğretmeni” olmaya hak kazanmış!..

Tekrar dershanede işe başlamış!..

ÇOCUĞUNU DÜŞÜREN ÖĞRETMEN!

İşe başlamış ama, “yeniden dönüş”üyle birlikte, “bir şeylerin değiştiğini”farketmiş!..

Öğrencilere “manevi rehberlik” ikinci plâna atılmış, bunun yerine “daha çok para kazanma hırsı” geçmiş!..

Dershanenin; nedense, “çok para kazanmaya” ihtiyacı varmış ve bu yüzden de herkesten “çok çalışmasını” istiyorlarmış!..

Öyle bir “çalışma temposu”ymuş ki;

“Çoluk-çocuğumuz ve evimizle ilgilenecek vaktimiz yoktu... Son derece acımasızdılar!.. Hasta olmayın, deniliyordu!.. Hasta olanlara çok zor izin veriliyor, çocuğu havale geçiren bir bayan öğretmene bile, çocuğuyla birlikte hastaneye gitmesine izin verilmiyordu!..

Hamile bir öğretmen; kanaması olduğunu farketmiş ama izin istemekten korktuğu için çocuğunu dershanede düşürmüştü!..

Her ne demekse;

Zamansız çoğalmayın, deniliyordu!”

l Öğretmenlerin maddi durumları iyi olsun, kötü olsun; herkesten “bağırta bağırta burs ve kurban parası” toplamaya başlamışlar!..

“Çok talepkâr”mışlar!.. Ve son derece “acımasız, vicdansız, merhametsiz!..”

Bu vesileyle, “bazı gelişmeleri atladığını” ve “yeni yeni farketmeye”başladığını görmüş!..

“Gözleri açılmış” yani!..

“Aaa” demiş;

“Öğrencilerin en az yarısı, resmî olarak gösterilmiyor!.. Resmen vergi kaçırılıyor!.. Öğretmenlerin, zaten düşük olan maaşları da, resmiyette daha düşük gösteriliyor ve sigorta primleri de düşük yatırılıyor!”

Bu yüzden; öğretmenler arasında da “istifa furyası” başlamış!.. Önceleri; istifa edenlere “tazminat”ları ödeniyormuş ama, sonraları “istifaları önlemek” için tazminat ödemeyi de kaldırmışlar!..

BORÇ AL, KURBAN KES!

Bayan öğretmenimiz, bu vicdansızlığı çeşitli toplantılarda dile getirse de, kimseye dinletememiş!..

Öyle ya;

“Çark böyle işliyor”!..

Bu şartlarda çalışmanın “anlamsız” olduğunu düşünüp, yine işten ayrılmış!.. Hem “çocuklarının eğitimi”yle ilgilenmiş, hem “özel dersler”vermeye başlamış!..

Dershaneden ayrılmış ama “Cemaat’le ilgisi” devam  ediyormuş... 

Boş zamanlarında, evlerdeki “hanım sohbetleri”ne katılmaya başlamış!..

Aaa, bir de ne görsün?!?..

Sohbet yapanlar, “ehil olmayan, liyakatsız hanımlar”mış!.. Bazı konuları, kendilerine yontarak anlatıyorlarmış!..

Meselâ, diyorlarmış ki;

“Borcun olsa bile, kurban kesmek zorundasın!.. Paran yoksa, borç para bulacak, yine de kurban keseceksin!..”

l Bütün bu söylenenlere tahammül edememiş bayan öğretmenimiz!.. Bir“İHL mezunu” olduğu için, şöyle karşılık vermiş “Abla”lara;

“Allah’ın hükmü böyle değil!.. Kurbanı, maddi durumu iyi olanlar keser!”

Bir daha da katılmamış sohbetlere!..

“Özel ders” vermeye devam etmiş!.. “Diyaloğu” devam ediyor ya;“öğrencilerin çoğunu, onlar vasıtasıyla” bulmuş!.. Tabiî, “aldığı ders ücretinin belli bir yüzdesini Cemaat’e vererek!!!”

İHL’YE KARŞIYDILAR!

Peki, ya sonra?..

Bundan sonrasını, bayan öğretmenin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yazdığı “mektup”tan aynen aktarıyorum:

“Bu arada çocuklarımın küçüklüğünden beri; “inşallah İHL’lerin katsayı durumu düzelir, başörtüsü problemi halledilir de, benim çocuklarım, benim çektiğimi çekmez” diye dualar ettim... Niyetim çocuklarımı İHL’de okutmaktı. Çünki Türkiye’de en sağlıklı din eğitiminin İHL’de alınacağınınfarkına varmıştım. Oğlum OKS’de 482 puanla başarılı olunca yine baskılar başladı.

Polisliği tercih etmesi isteniyordu... Bayağı bir uğraştılar. Fakat ben kabul etmedim... İHL’yi de istemiyorlardı. Sonradan öğrendim ki; kendi cemaatleri eleştirildiği için İHL’leri tercih etmek yasaklanmış. Ben ve oğlum İHL’yi istediğimiz halde, baba kendisi gidip cemaatin fen lisesinitercih etti. Yüzde 75 burslu kazandı ve kayıt yapıldı.

Bu sırada, benim İHL’yi istediğimi bilen öğretmen arkadaşım 2. ve 3. yerleştirmeleri takip etmiş. Benim böyle ek yerleştirme olduğundan haberim yoktu. Üçüncü yerleştirmede 2 kişilik boş kontenjan açılmış. Ben yeniden eşime rica ettim. Dil döküp, ikna ettim. Zaten okuldan da burslu olduğu halde aylık 500 TL civarı fiyat çıkarmışlar. Bizim de durumumuz malum. O dönem hâlâ kirada oturuyoruz. Onca sene bir ev sahibi olamamıştık daha… Bu durum bize rahmet oldu. Baba bu yüzden vazgeçti. Oğlumu okullar başladıktan bir hafta sonra İHL’ye kaydettirmek için gittim. Kaydını vermemek için uğraştılar fakat onu da çok şükür aştım… Adadığım kurbanı da İHL’ye bağışladım…

Ve ertesi sene kızım, lise tercihi yapacak. Onun için de Üsküdar İHL’yi istiyoruz. Baba bu defa karışmadı fakat cemaatten bir bayan; “cemaatin yeni açılan kız lisesine kayıt yaptırmamız” için bizi bayağı baskıladı. O, kendince; benim kızımın nerede okuması gerektiğine karar vermiş, bu kadar cüretkar…. Kızım Üsküdar İHL’ye yerleşti çok şükür...

Dersanelerin kaldırılması gündeme geldiğinde kendim de aynı fikirde olduğumdan, hükümeti destekledim. Üstelik benim çocuklarım İHL’de okuyabiliyorsa, kızım tesettürlü okuyabiliyorsa; ömrü hayatımda gördüğüm hükümetler arasında maddi manevi hizmette en önde olan hükümeti desteklememem nankörlük olurdu.

Bu konuda eşime, kardeşime, cemaatten olan akrabalarıma muhalefet ettim… Bu yüzden nerdeyse hepsi cemaatten olan arkadaş ve öğrencilerinden uzaklaştım.

17 ARALIK SONRASI

“17 Aralık darbe girişimi”nden sonra, kardeşim; devletteki önemli sayılabilecek görevinden alındı... Beni, mağdur edilmiş psikolojisiyle aradı. Ama ben yaptığının yanlış olduğunu kaç senedir anlatmaya çalıştığım halde beni dinlemediğini hatırlattım. 

Artık onlarla da görüşmüyorum.

Hükümet ile Cemaat arasında olan olayları kızıma anlatmakta zorluk çekmedim. Fakat oğlumun kafası karışıktı. Bilgilenmesi için televizyon ve internetten tüm gelişmeleri takip edip, gereken yazı ve videoları kaydedip ona takip ettirdim.

Haftalık sohbet yapmaya başladım onlara… İslam’da ulul emre itaatianlattım. Ümmet bilinci oluşturmaya çalıştım.

Çok şükür oğlum da anladı….

Eşim de, olayların başlangıcında hükümeti destekliyordu ama müdürü tarafından farkedilip, kendisine ayar çekilince o da fikrinden döndü.

Yoksa işini kaybederdi…

Ben çocukları bu şekilde yönlerdiğim için tartışmalarımız oldu... Eşimle de aramız açıldı.

Sene başından beri konuşmuyoruz!..

Sene başı, eşime işyerinden; “başınızın çaresine bakın, bu sene son”denildiği duyumunu alınca, iş aramaya koyuldum...  Kızımın matematik öğretmeni rahatsızlanınca, bir İHL’de 1,5 ay ücretli öğretmenlik yaptım. İHL ortamında çalışmayı çok sevdim.

Başörtülü çalışabilmek, İHL’de olup öğrencilere özgürce  manevi rehberlik yapabilmek ne büyük nimet; bunu ancak benim gibi, bunun çilesini çekmiş olanlar anlayabilir…

Ev alıp taşındığımız ve cemaatten öğretmenlerle görüşmediğim için özel ders imkanımı da kaybetmiştim. Maalesef evimizin kredi borcu var ve tam çocuklarım üniversiteye başlayacak. Şimdiye kadar kitap parası ödemeden, az masrafla okuttuk ama  bundan sonra benim devreye girmem gerekecekti.

Dönem sonu 6 yıl resmi dersane öğretmenliği yapmış öğretmenler içinMEB’in açmış olduğu kadroya, İHL’de çalışabilmek için, büyük bir umutla başvurmak, istedim. Eğitim bilimleri derslerine bile çalışmaya başladım. Fakat şöyle bir durum var: Ben 10 sene dershane de çalıştım ama sigortasız çalıştığım için, 7 yıla yakın sigortam var. Onun bir bölümünde de öğretmen olarak değil de memur olarak çalışmış gösterildiğim için başvuru şartlarına uymadım. Bir de kendimiz bir hayli zorlanarak isteğe bağlı sigortayla 20 seneye  tamamladık ama bağlanan maaş 750 Lira!..

LYS açıklandı, oğlum 9 bininci oldu... Sınav sonucu belli olunca kardeşimgille görüşmüyoruz ama iki yeğenim bize iftara gelmek istedi.

Büyük yeğenim, Cemaat evlerinde kalıyor... Oğlumla aynı yaşta olan da600. oldu sınavda….

Sofrada oğlum; din dersi sorularının birini kaçırdığını söyleyince; büyük yeğenim şöyle bir laf etti; “Zaten İHL’den mezun olunca, yeniden kelime-i şehadet getirmek gerekiyor!” 

Cemaatin İHL’leri karaladığını bildiğim için bu kadarına tahammül edemedim artık. Bunun üzerine sofrada kavga çıktı. 

Yine cumhurbaşkanımıza, hükümete bildik laflar…

Ben de onlara milletin ayıp görüntülerini çektiklerini, hocalara zina iftirası attıklarını, hocalarının ‘kendisinin Allah’la konuştuğunu söylediğini’, ilkokul mezunu bir adamın ülkeyi yönetmeye kalktığını ve ülkeyi karıştırdığını v.s söyledim.

Yani putlarını kırmaya kalktım…

Yeğenlerim çekip gitti…

OĞLUM EVDEN KAÇTI!

    Bu olayın ardından eşimin intikamı:

Oğlumun istediği bölümü ve üniversiteyi; sırf ben de destekliyorum diye ve cemaat evlerinde kalmasını istediği için, eşim oğlumun orayı tercih etmesine izin vermiyor.

Bu yüzden biz oğlumla üniversiteyi görmeye gittiğimizde, kızınızı boşuyorum gelin alın diye annemleri çağırmış.

Onlar da geldi... Ben de bu durum üzerine oğluma, başka üniversiteye bakalım dedim.

Oğlum biz uyurken, evden kaçmış. Nerede olduğunu şu an bilmiyorum. Arkadaşlarının yanında olduğunu tahmin ediyorum. Telefonunu kapatmıştı. Açınca aradım, açmıyor. Mesajla konuştum. Başka üniversiteyi istemiyor, boşanırsanız boşanın diyor….

Akşam, durumu annem, eşime anlattı…. Ama net bir cevap yok… Bu sabah işe giderken kızıma söylediği bir şeyden, boşanma davası açmaya hazırlandığını sezdim.

Böyle bir şey vaki olduğunda çocuklar ve ben çok mağdur olacağız. Keşke semtimize yakın bir İHL’de veya uygun bir yerde bir işim olsaydı... Bu durumu kolaylıkla atlatabilirdik.”

HUU, BİR AİLE DAĞILIYOR!

Mektup bu kadar... Bu “Bayan Öğretmen”in adı-soyadı ve telefon numarası, “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a gönderdiği mektup”ta olduğu için, ayrıca yazmaya gerek duymuyorum!..

Ama, anlattığı olaylar; son derece ilginç, son derece ibret verici!..

Görüyorsunuz ya;

l Bir “hanım”ın “kimlerle evlenmesi gerektiğine” karar veren onlar!.. 

l Bir gencin, “hangi okulu tercih etmesi gerektiğine” karar veren onlar!..

“Karı-koca arasına girip, bir aileyi parçalanma noktasına getiren” onlar!..

“Çocuğun evden kaçmasına ve bir yuvanın dağılma aşamasına gelmesine” yol açan, yine onlar!..

Artık, “öğretmenleri köle gibi çalıştırdıklarını” ve yine “kanamalı bir öğretmenin bebeğini düşürmesine yol açtıklarını” saymıyorum!..

Sorarım size; bu insanlara hâlâ “dini bir cemaat” olarak bakmak mümkün mü?..

Pardon, pardon;

Ali Bulaç’lara, Ekrem Dumanlı ve Mümtazer Türköne’lere göre; “İslâmcılık zaten ölmüştü!” değil mi?!?..

Ne yazık ki;

Hâlâ “saf insanlar” var aralarında!.. Gözlerine çekilen “perde”den;“Cemaat’in İslâmcılık’tan vazgeçtiği” gerçeğini hâlâ göremiyorlar!..

Ben, çok iyi biliyorum ki;

“Paragöz Cemaatçiler yüzünden; karı-koca arasında... Ya da çocuklar ile anne-baba arasında, düşmanlık boyutunda kopukluk yaşayan” aile sayısı hayli fazla!..

Yayınladığım mektup, onlardan sadece birisi!.. Lütfen uyanın artık!

Çözün gözlerinizdeki bağı!..

Kurtulun “illüzyon”lardan!..

 ********************************************************************************************

Üç kuruş için fikrin namusunu satan karaktersiz ve müptezel tipler!

Neymiş?.. Ali Bulaç, “devletin İslâmcısı” olmamış!.. Mehmet Metiner’in sorduğu gibi; “Peki kimin İslâmcısı oldun?..” sorsam; “Pensilvanya’nın İslâmcısı mı oldun?” diye... 

 Ama Pensilvanya’daki Locaefendi, zaten İslâmcı değil ki?..

Tartışma devam ediyor... 

“İslâmcılık öldü mü, ölmedi mi?”

Ali Bulaç, Mümtazer Türköne ve Ekrem Dumanlı üçlüsüne yoğun tepki var... 

Mehmet Metiner; “Paralelci alçaklar!.. Tantan gibi ne idüğü belirsiz kimseler!.. Haysiyet cellatları ve müfteriler” dedikten sonra, dün deBaşbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan girmiş topa...

Akdoğan, “Devlet adamı olmakla devletin adamı ve devletin ajanı olmanın farklılığına” dikkat çekip, demiş ki; “Devlet adamı olarak ülkeye ve millete hizmet etmek büyük bir şereftir. Ama içinde bulunduğu topluluğa ihanet etmek, muhbirlik ve münafıklık yapmak alçaklıktır, kahpeliktir.” 

Ve devam etmiş:

“Kendi ordusuna, istihbaratına, hükümetine savaş açan ajan şebekesi oyunu bozulunca ruhunu şeytana satmış tipleri harekete geçirmiş. Üç kuruş için fikrin namusunu satan karaktersiz ve müptezel tiplerin bu ajan şebekesinin tetikçisi olması hiç şaşırtıcı değil. İslami cemaatlere zarar verenleri ve darbecilere selam duranları milletimiz biliyor. Bu habis yapılar İslam’a da İslamcılığa da zarar veremez”   

Huu, duydun mu Ali Bulaç?!?..

yeniakit

Bu yazı toplam 729 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar