Gülen ve Kılıçdaroğlu... Aleme verirler talkını, kendileri yutar salkımı

Biliyorum, o “hikâye”yi çok anlattım ama, “tam yerine rast geldiği” için, yine anlatmak istiyorum... Şu, meşhur; “iki körün dolma yeme hikâyesi!”

Hikâyeyi biliyorsunuz.

Hani, iki kör “dolma” yiyorlarmış da, biri; diğerine, “Dolmaları niye çift çift yiyorsun?” diye sormuş ya...

Diğer “kör” de; “Allah’tan kork be adam!.. Sen kör, ben kör!.. Nereden çıkardın çift çift yediğimi” diye cevap vermiş ya!.. 

İlk kör de, “itiraf” edip, “Ben, çift çift yiyorum da!” demiş ya, son günlerde cereyan eden hadiseler, tam da, “üçkâğıtçı kör”ün yaptığına benziyor!..

Evet, “hikâye”de olduğu gibi, “kör” bile olsa, herkes; “başkalarını da kendisi gibi biliyor!”

Diyorlar ki; “Ben dolmaları çift çift yiyorsam, mutlaka, başkaları da çift çift yiyordur!..”

Yani;

“Ben ne yapıyorsam,

Başkaları da aynısını yapıyordur!”

Ben çalıyorsam,

Başkaları da çalıyordur!..

Ben “hırsız”sam,

Başkaları da hırsızdır!..

Ben “baskı ve terör” uyguluyorsam,

Başkaları da uyguluyordur!..

Bu “şizofreni”, bu “paranoya” hali; büyür, büyür ve sonunda, kişi; kendisini“pir-u pak” görüp, “başkalarını suçlamaya” başlar!..

Oysa; “dolmaları çift çift götüren, çalan, baskı yapan, terör estiren, kendisinden başkası değildir!”

Yani, “suç” görüp, “tepki” gösterdiği her olayı yapan, bizzat “kendisi”dir!..

FETULLAH GÜLEN’İN TWİTLERİ!

Bu “kör” olayını, son günlerin “aktüel gelişmeleri”ne uyarlayacak olursak, ortaya çıkan manzara şudur:

Paralel medya organları; gerek“yargı”yı, gerek“Hükümet”üyelerini ve özellikle deCumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı,“Özgür medyaya darbe” yapmakla,“medyayı susturmak”la ve“eleştirilere tahammül edememek”le suçluyorlar!..

Hayır, aynı medya organlarının, daha yakın bir geçmişte, “Odatv dâvâsı”ndan dolayı “tutuklanan gazeteciler” için attıkları “Bu mu gazetecilik?” başlığını hatırlatacak değilim!..

Ama, bugünkü “Akit’in manşeti”nde yer alan; “Gülen’den özgür medyaya savaş” başlıklı haber üzerinde durmakta yarar olduğu  kanaatindeyim...

Fetullah Gülen, verdiği “vaaz”(!)lardan, yaptığı “beddua”lardan,  gördüğü“rüya”lardan geriye kalan zamanlarında, herhalde “twitler” atıyor olmalı ki, attığı “twit”lerde “gazetecileri hedef gösterip”, demiş ki;

“Yeni Şafak’tan İlhan Toprak aleyhine suç duyurusunda bulunulacak, Akit’ten Mehtap Yılmaz’ın yazısına suç duyurusunda bulunulacak, Sabah’a röportaj veren Abdullah Değer ve Dilek Güngör aleyhine suç duyurusunda bulunulacak, Takvim’den Mevlüt Yüksel aleyhine manevi tazminat dâvâsı açılacaktır!”

Görüyorsunuz ya; Gülen medyası, “özgür basına darbe” çığlıkları atarken, Fetullah Gülen, “özgür basını susturmak” için, “avukatlarına talimat”veriyor!..

“Suç duyurusunda bulunun!..

Tazminat dâvâsı açın!”

Yani;

“Susturun onları!.. Susturun ki, benim aleyhime yazı yazamasınlar!”

“Bir an önce susturun!..

Susturamazsanız, kan kusturun!”

Kime atıyor bu “twit”leri?..

Elbette “avukatları”na!..

“Gereğini yapın” diyor!..

VAAZ(!)LAR DEŞİFRE OLUNCA!

Söyleyin Allah aşkına;

6 Nisan 2009’daki “Tahşiye” konulu “vaaz”(!)ında da aynısını yapmamış mıydı?.. Pensilvanya’dan “işaret” verince, “hakimler, savcılar ve polisler”de gereğini yerine getirip, “Tahşiye Yayınevi etrafında toplanan” insanları önce “gözaltı”na alıp, sonra tutuklamışlar ve “17 ay boyunca” hapiste yatırmamışlar mıydı?..

Fetullah Gülen, şimdi de “aynı taktiği” uyguluyor!.. Ama bu defa; “vaaz”la,“Paralel medya” ve “Tek Türkiye dizisi” yoluyla değil, “doğrudan kendisi”atıyor, “talimat twitleri”ni!..

Talimat veriyor “avukat”larına;

“Suç duyurusunda bulunun!.

Tazminat dâvâları açın!”

Kimlere?..

“Beni eleştiren gazetecilere!”

Eee, “özgür medya”dan söz eden sen değil miydin?.. Hidayet Karaca veEkrem Dumanlı gözaltına alındığında, “ağlak bir üslup”la, “Onların yerinde ben olmak isterdim” diyen sen değil miydin?..

Daha kaç gün geçti bu sözlerin üzerinden?..  O söylediklerini ne çabuk unuttun ki, bügün kalkmış, “gazetecileri hedef gösteren twitler”atıyorsun?..

Hele söyleyin;

Fetullah Gülen’in bugün yaptığı, tam da “iki körün dolma yeme hikâyesi”ne benzemiyor mu?..

Kör, “dolmaları çift çift yemekle” suçladığı diğer köre ne diyordu;

“Ben öyle yapıyorum da!”

Evet, Gülen’in yaptığı budur!..

Hükümeti ve Yargı’yı, “medya üzerinde baskı kurmak”la suçlarken, “özgür basın üzerinde asıl baskı kuran, bizzat kendisidir!”

Değilse, bu “twit”ler neyin nesi?

Dün “vaaz”larla, “dizi film”lerle hedef gösteriyordu, bugün “twit”lerle!..

Neden, “doğrudan” kendisi devreye girdi acaba?.. Niye, “kendi adıyla” twit attı?..

Bana öyle geliyor ki;

“Fuat Avni, aslında Fetullah Gülen’dir” suçlamalarından kurtulmak için!..

Aklı sıra, demek istiyor ki;

“Bakın, Fuat Avni ben değilim!.. Ben olsam, hiç Fetullah Gülen adıyla twit atar mıyım?!?”

Yerseniz!..

ALEME VERİR TALKINI!

“Dolmaları çift çift yediği halde, başkasını suçlayan” tek kişi, elbetteFetullah Gülen değildir... Bir de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu var ki; o da, “Paralel Medya ve Fetullah Gülen taktiği” uyguluyor!..

Eee, ne de olsa;

“İttifak halindeler!”

Birgün Ayman Güler’in itiraf ettiği gibi; “Cemaat’le ittifak”ları sadece“seçim”le sınırlı kalmamış, görünen o ki “söylem ve eylem”de de ittifak halindeler!..

Malûm, Bay Kılıçdaroğlu, 14 Aralık günü Ankara’dan İstanbul’a hareketi öncesinde, havalimanında,“Tahşiyecilere kumpas kuranlara yönelik operasyon”la ilgili soruları cevaplandırırken demişti ki;

“Sabahın köründe gazetecilerin gözaltına alınması, gazetelere baskın yapılması, televizyon kanallarına baskın yapılması kabul edeceğimiz bir uygulama değildir... Yaşanan süreç, bir darbe sürecidir!”

Anlaşılacağı gibi;

Bay Kılıçdaroğlu da “algı operasyonu”nun tesirinde kalmış ve bu“gözaltı”ların “medyaya yönelik” olduğunu zannetmiş ve buna “darbe”demişti!..

Ne ilginç değil mi;

Mısır’daki “darbe”ye, bir türlü “darbe” diyemeyen Kılıçdaroğlu, “kendi müttefikleri”ne yönelik bir operasyona, anında “darbe” yaftasını asmıştı!..

Tamam da; bu gözaltılar, “basına darbe” ise, yani “gazeteciler özgür olmalı, onların eleştirilerine tahammül gösterilmeli” ise; Bay Kılıçdaroğlu’nun da, “tutarlı” olması gerekmez mi?..

Bunları söyleyen bir adamın, “kendisi” de, hakkında yazılanlara“tahammül” etmeli ve onlara “dâvâ açmamalı” değil mi?..

Ama, nerdeee!..

“Söylem”i başka, “eylem”i başka!..

Tam bir tutarsızlık!..

Ele verir talkını, kendi yutar salkımı!..

Sadece “dün”den bir örnek vermek ve tutarsızlığı belgelemek istiyorum.

Dün, Anadolu Ajansı’ndan geçen bir haberde, özetle deniliyordu ki;

“İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, yayınladığı haberle CHP’ye ve Kemal Kılıçdaroğlu’na hakaret ettiği iddiasıyla yargılanan yerel gazete sahibinin, partiye ve Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na dörder bin lira manevi tazminat ödemesine hükmetti. Kararın temyiz edildiği Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin Kılıçdaroğlu’na 4 bin lira tazminat ödenmesi kararını bozması ve CHP’ye yönelik diğer kararı onaması üzerine mahkeme, Kılıçdaroğlu’na ödeme yapılması kararından vazgeçerek sadece CHP’ye tazminat ödenmesine hükmetti.”

rüyorsunuz ya;

CHP ve Kılıçdaroğlu, “kendilerine yönelik bir eleştiri” olduğunda, “basın özgürlüğü”nü filan, anında bir tarafa fırlatıp, hemen “tazminat dâvâsı”açıyorlar!..

Demek oluyor ki;

“Elbette basın özgürdür... Ama, CHP ve Kılıçdaroğlu’nu eleştirmemek şartıyla!”

Sevsinler sizin “özgürlük” anlayışınızı!..

“ECELİ GELEN KELB!”

Efendim, olay şu:

Bay Kılıçdaroğlu’nun, bir zamanlar “Kâğıttepe” dediği Kâğıthaneilçesinde, Osman Şahin’in sahibi olduğu  “aylık” yayınlanan Yön adlı“yerel gazete”nin 1. sayfasında; “Meclis’te cami tartışması... Eceli gelen CHP’liler cami duvarına mı işiyor?” başlıklı bir haber verilir...

Gazetenin 3. sayfasında ise, Osman Şahin; Kağıthane Belediye BaşkanıFazlı Kılıç’ın, Belediye Meclisi’nde yaptığı konuşmaya gönderme yaparak;“Başkan, bir nevi CHP’lilerin konuşmalarını eceli gelen köpekle kıyaslamış oldu” mealinde bir yazı yazar!..

Vayy sen misin bunu yazan?..

Hemen “hakaret dâvâsı” açarlar!..

Ve, kazanırlar!..

Osman Şahin,“Yön’ünü şaşırıp, CHP’lileri eleştirme gafletinde bulunma”nın bedelini“tazminat”la ödeyecektir!..

Farzedelim ki;“Eceli gelen CHP’liler” demek bir “hakaret”tir... Peki,“Kılıçdaroğlu’nun destek verdiği Paralel gazeteciler”in yazdıklarına ne demeli?..

Hani, Bay Kılıçdaroğlu; “Bu operasyon medyaya darbedir” diyordu ya; işte bu Kılıçdaroğlu’nun “destek” verip “sahip” çıktığı “gazeteci”lerden biri olan Zaman yazarı Kerim Balcı, 19 Aralık 2014 Cuma günkü Zaman’da, hem de, “bu ülkenin Cumhurbaşkanı”na ne dedi, biliyor musunuz?..

“Kelb” dedi!.. “Eceli gelen kelbin cami duvarına bevl etmesi gibi” dedi!..

Açıkça, “köpek” dedi!..

HAKARET İSE, DESTEK NİYE?

Şimdi soruyorum Bay Kılıçdaroğlu’na;

“Destek” verdiğiniz, “sahip” çıktığınız gazeteciler(!), hem de bu ülkenin Cumhurbaşkanı’na “Kelb” diyorsa, bu da mı “medya özgürlüğü”ne girecek?.. Bu “İsrail eğitimli Kerim Balcı” adlı “gazeteci”(!)nin yazdığı yazı, resmen ve alenen “hakaret” değil mi?.. Bu yazıya, Erdoğan dâvâ açarsa,“özgür medya(!)ya baskı” mı yapmış olacak?!?..

Bu ifadeler “hakaret” ise, bu adamlara niye destek veriyorsun?.. “Hakaret”değilse, “aynı ifadeleri kullanan” bir başka gazeteciye niye “dâvâ” açtın?..

Buyur, cevap ver!..

Sadece sen değil, Fetullah Gülen de cevap versin: “Bu mudur basın özgürlüğü?”

Olay gayet net ve açık;

“Aleme veriyorsunuz talkını,

Kendiniz yutuyorsunuz salkımı!”

Başkalarını suçlamayı bırakın da, “dolmaları çift çift götürmeye” devam edin!..

Afiyet olsun!..

 *******************************************************************

Süleyman Demirel’in anlattığı kaplumbağa hikâyesi!

Okurlarımdan Mustafa Üçer, bir “mail” göndermiş ve “Demirel’le ilgili bir anekdot” aktarmış...

Süleyman Demirel, 80’li yıllarda, yani “siyaseten yasaklı” olduğu günlerde, arkadaşları “geçmiş olsun”a gelmiş... Gelenler; “Efendim, keşke dediklerini yapsaydınız, böyle olmazdı” demeye başlayınca; Demirel,“Kapıyı kapatın ve beni dinleyin” deyip, “kaplumbağa”nın hikâyesini anlatmaya başlamış...

“Kaplumbağa”ya sormuşlar; “Buradan Kızılay’a ne kadar zamanda gidersin?”

Kaplumbağa; yağmuru hesap etmiş, çamuru hesap etmiş, rüzgârı hesap etmiş, yokuşları-inişleri hesap etmiş ve demiş ki; “Üç günlük yol ama, ben altı günde bu yolu giderim!”

Çıkmış yola... Üç gün geçmiş, altı gün geçmiş ama kaplumbağa ortalıkta görünmüyor!..

Aramışlar, taramışlar, sonunda “yolun ortasında” bulmuşlar...

“Hayrola” demişler; “Bak, kaç gündür gelemedin, nerede kaldın?. Üç günlük yolu, altı günde bile gelemedin!”

Kaplumbağa, “Sormayın” demiş;

“Yağmuru, çamuru, inişi-yokuşu hesap ettim de; mahallenin kırık p... çocuklarını hesap edemedim!.. Ne zaman ileri gitsem, hep ters çevirdiler!”

Türkiye de kalkınacak, ilerleyecek ve belki uçuşa geçecek ama; “Üst Akıl”ın, pardon “Üst Mahalle’nin veletleri” bir türlü rahat  bırakmıyor ki!.. Hep çelme, hep çelme!..

Türkiye, bütün “çelme”lere rağmen, “yoluna devam ediyor” ya, ona da şükür!..

yeniakit

Bu yazı toplam 645 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar