Selâhaddin Çakırgil
‘Haleb Kerbelâ oldu!’ diye uyanmak mı?
Önce, şair Ali Emre’nin, ‘Haleb Acısı’ndan birkaç mısra: ‘Yüzükoyun kapandın ya, ortasına dünyanın öyle kan-revân,
Babalar yaka yırtar meydanlarda, analar yüzünü tırnaklar..(...)
Ey Haleb! Ey âteşten libaslarla cellâdlara direnen şehir..
Cennete yürüyenlerle doldu, şarkını gömdüğün topraklar..’
***
Bu yazının başlığındaki ‘Haleb Kerbelâ oldu’ (Haleb, Kerbelâ şod) ibaresi, 9 Mayıs günü, bazı İran gazetelerinin manşetlerinden yansımaydı. Haleb, 5 yıldır yerle bir olurken ve yüzbinler katledilir ve milyonlar perişan edilirken; ‘Haleb’in Kerbelâ olduğu’ nitelemesinin, sadece İran resmî makamlarının ‘askerî danışman’ diye isimlendirdiği 100 kadar İranlı askerin Haleb yakınındaki Han Toman bölgesinde pusuya düşürüldüğü haberi üzerine yapılması düşündürücü..
Hz. Huseyn ve 72 yarânının şehid edildiği Kerbelâ ile hiçbir mahiyet benzerliği olmasa bile, bu rakam ile kayıp rakamları arasında bir benzerliğin böyle bir başlığı attırdığı akla geliyor.
Ama tabiatiyle, hiçbir eleştiri yoktu. Çünkü dış siyaseti ‘İnqılab Rehberi’ belirler.
Evet, ‘Haleb, Kerbelâ oldu’ da, şimdi mi? Ve, yüzbinlerin canına ve bütün bir ülkenin virâneye dönüşmesine rağmen, ‘Baas ideolojisi ve Beşşar Esed diktatörlüğü’nü ayakta tutmakla kim övünüyor?
***
9 Mayıs sabahı da, İran Meclisi’nde Ahvaz temsilcisi Seyyid Şerif Huseynî, gündem dışı konuşmasına ‘Gönlümden geçenleri söyleyeyim mi, söylemeyeyim mi.. Bezenem, ya, nezenem?’ diye bir şiirle başlayınca bir kısım milletvekili, ‘Söyle-söyle!’; bir kısmı ise ‘Söyleme, söyleme!.’ diye tempo tutunca; ne diyeceği gürültüye gitti.
Ama ülke gündemindeki asıl mesele, Suriye’de öldürülen İranlı bir grup asker idi. Ama onların kaç kişi olduğu tam olarak açıklanamıyordu.
***
İran Meclisi Güvenlik Komisyonu üyesi M. Sâlih Cevkar, ‘İranlıların kayıpları abartılı olarak verilmiştir ve doğru değildir, ‘müdafaan-ı harem’den (harem savunucuları’ndan) bazıları şehid veya esir olmuş olabilir’ diyordu.
Söz konusu kişi Haleb civarında Han Toman’daki pusunun, ‘Amerika’nın himayesinde, Arabistan ve Türkiye’nin emriyle gerçekleştirildiğini’ ve hedefin Beşşar Esed’i devirmek olduğunu ama bunun, ‘Suriye halkı ve ‘Müdafaan-ı Harem’in direnişleri sâyesinde gerçekleşmediğini’ söylüyordu. (İran’da, cengcûyân-ı harem/ harem savaşçıları ya da Harem savunucuları, deyimiyle, Şam’daki Hz. Zeyneb Türbesi’ni korumak için Suriye’de asker bulundurulduğu anlatılmak isteniyor.)
İran’daki ‘Kerbela Ordusu Karargâhı’ndan yapılan açıklamada ise bir kısım ‘harem müdafileri’nin öldürüldükleri, ‘gurbette şehadet’ haberiyle doğrulandı ve askerî danışmanlardan 13’ünün isimleri açıklandı; ‘kamuoyunda zihin karışıklığı meydana gelmemesi’ adına..
***
İran Meclis Başkanı Ali Laricanî de (tabnak.ir, 9 Mayıs) şöyle diyordu:
‘(...) Eğer Amerika, zorba güçler ve bazı bölge ülkeleri kendi gölgelerini Afganistan, Irak ve Suriye’den geri çekseler, birçok müşküller hal yoluna girer. (...) Bölgemiz ve ülkemiz de güvenlik açısından hiçbir zaman bugünkü kadar karışık olmamıştı. Maalesef, bütün mıntıka, güvenlik açısından bir kaos hali arz etmektedir. Bir tarafta terörist cereyanlar ve diğer taraftan bölge ülkelerinin müdahalesi, bölgedeki bu güvenlik kaosunu ortaya çıkarmış bulunuyor. (...) Bu müşkülatı, açıktır ki herkesten çok bölge ülkeleri meydana getirmiştir.(...)’
***
Bu sözlerde bir itiraf da var mı?
Suçlanan Türkiye ve diğer bölge ülkeleri ise asker bulundurmuyorlar Suriye’de..
İran ise elbette ki, o da hayır!
Çünkü İran, Lübnan’dan binlerce ‘Hizbul.. savaşçısı’yla, kendi binlerce asker ve milis güçlerini, Şam’daki ‘Hz. Zeyneb Türbesi’ni ‘harem’ini korumak adına bulunduruyor bütün Suriye’de; başkalarının zekâsıyla alay etmek için değil, elbette..
stargazete