Abdullah Dai
MÜ'MİNLERİN MİSALİ
Allah'ı Tevhid eden ve şirkin her çeşidinden arınmış muvahhid mü'minlerin hayat kitabı Kur'ân-ı Kerim'de, Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, mü'min müslüman kullarının olmazsa olmaz özelliklerini beyan buyururken, çeşitli benzetmeler yaparak misaller verir...
O misallerden bazıları şunlardır:
1- Kökü Üzerinde Dimdik Duran Bir Filiz:
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
" Muhammed, Allah'ın Rasulüdür. Ve O'nunla birlik de olanlar da kâfirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rükû edenler, secde edenler olarak görürsün. Onlar, Allah'dan bir fazl ( lutuf ve ihsân) ve hoşnutluk arayıp, isterler belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat’taki vasıfları budur. İncil'deki vasıfları ise: Sanki bir ekin, filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup boy atmış ( ki bu,) ekincilerin hoşuna gider. ( Bu örnek,) onunla kâfirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir va'detmiştir."1
Ebu'l- Leys Semerkandî ( rh.a.), bu ayetin tefsirinde şunları kaydeder:
"Ey insanlar, Muhammed (s.a.s.) Allah'ın Rasulüdür. Kelime-i Tevhid'i yaymak için Allah tarafından hak Peygamber olarak gönderilmiştir. O'na iman edenler hidayete, kurtuluşa, saadet ermiş iman etmeyenler de helâk olmuştur. Mü’minler, kâfirlere karşı çetin, azametli, vakar, cesur, kendi aralarında ise merhametli, şefkatlidirler. Birbirlerini severler, Allah yolundan asla ayrılmazlar, ibadetlerini tam olarak yaparlar ve Allah'ın rızasını kazanmak için çalışırlar. Bütün arzuları, Allah'ın rızasını kazanmaktır.
Mü'minler, yüzlerindeki secde izinden tanınırlar. Zira secde edenlerin secde izleri yüzlerinden belli olur, secde eden yüzlerde Allah'ın nûru parlar. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardır: Onlar, filizini çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler.
Bir tane gibi biten Hz. Muhammed (s.a.s.)' dir. O, yalnız başına İslâm bayrağını açmış, insanları Allah'a imana davet etmiştir. İşte bu davete ilk olarak uyma şerefine nâil olan Ebu Bekr (r.a.) olmuş O'nu takiben tıpkı bir fidan misali, her geçen gün İslâm'ın mensubu çoğalıp, kuvvetlenmiş, her bölgeye kök salmıştır. Allah Rasulü de, Ümmetinin çoğalmasından sevinç duymuştur. Müslümanların çoğalıp İslâm'ın kuvvet bulması, kâfirlerin üzüntüsüne sebeb olmuştur. Gece kuşunun, güneşin ziyasından korktuğu gibi, onlar da İslâm'ın nûrundan korkmuşlardır. Hâlbuki Allah Teâlâ, iman edenlerin geçmiş bütün günahlarını bağışlayacağını va'dediyor. İşte onlar, bu rahmetten korkuyorlar."2
2- Kalblerine İman Yazılmış:
Yegâne İlâhımız Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:
"Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim ( topluluk ) bulamazsın ki, Allah'a ve Rasulüne başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar. Bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, ister kendi aşiretleri ( soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine iman yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır. Orda, süresiz olarak kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da razı olmuşlardı. İşte onlar, Allah'ın fırkasıdır. Dikkat edin! Şübhesiz Allah'ın fırkası olanlar, felâh (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların tâ kendileridir."3
Allah'a ve ahiret gününe katıksız ve yakîn iman eden muvahhid mü'minler, ayette beyan edildiği özellikleri taşırlar… Yegâne yaratan, yaratmak ve emir yalnızca kendisine mahsus olan Allah Teâlâ, yarattığı mü'min müslüman kullarının böyle olduğu beyan buyuruyor…
Allah'a ve ahiret gününe şeksiz ve şübhesiz kâmil bir iman ile iman eden hiçbir muvahhid mü'min ferd ya da topluluk, Allah'a başkaldıran, dolayısıyla Allah ile hudud yarışına giren, yani, Allah'ın hükümlerini geçersiz kılıp, kendi yasalarını topluma hakim kılan yönetim makamında bulunan tağutlara karşı sevgi besleyemez!.. Allah'ın insan kulları için gönderdiği hayat kitabı Kur'ân'ın hayata egemen olmasını engelleyip yasaklayan egemen tağutlar, Kur'ân'ın yerine kendi anayasalarını yönettikleri toplumda geçerli kılmak, Allah'ın Kitabı'na karşı kendi kitaplarını çıkarmaktalar… Allah'ın hükümlerine karşı hevâlarından hükümler koymakta, böylece Allah ile hudud yarışına girmektedirler… Hiçbir muvahhid mü'min bu tuğyan edenlere karşı, onlar kim olurlarsa olsunlar sevgi besleyemez, saygı duyamaz!.. Mü'minin bu tavrı, katıksız imanın bir gereği ve yegâne Rabbi Allah'ın bir emridir:
"Ey iman edenler, eğer imana karşı inkârı sevip tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi velîler edinmeyin. Sizden kim onları velî edinirse, işte bunlar zulmeden kimselerdir.
De ki: ' Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'dan, O'nun Rasulünden ve O'nun yolundan cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez ." 4 buyuran Rabbimiz Allah Teâlâ:
"Mü'minler, mü'minleri bırakıp da kâfirleri velîler edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allah'dan hiçbir şey (yardım) yoktur. Ancak onlardan korunma gayesiyle sakınma(nız) başka. Allah, sizi kendisinden sakındırır. Varış Allah'adır." 5
Allah'ın dostlarına dost, düşmanlarına düşman olan mü'min müslüman şahsiyetlerin kalblerine imanı yazıp, kendilerini bir ruh ile destekleyen Allah Teâlâ, imanlarının gereği olan salih ameli, önderleri ve örnekleri Rasulullah (s.a.s.)'in gösterdiği gibi işledikleri için, onlara ödül olarak, altlarından ırmaklar akan cennetler va'detmiştir… Hiç şübhesiz Allah, ne va'detmiş ise mutlaka gerçekleşecektir… Allah, onlardan razı olmuş, onlar da Allah'dan…6 Bu değerli şahsiyetler, Allah'ın fırkası, yani hizbidirler!.. Her hâllerinde Allah için olmaya gayret eder ve Allah'ın rızasını öncelerler…
Abdullah b. Abbas (r.anhuma):
- Allah için sev, Allah için buğzet. Allah için dost ol ve yine Allah için düşman ol. Çünkü bunlarla Allah'ın dostluğuna erişirsin, demiş ve sonra:
"Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki………" (Mücadele, 58/22.) ayetini okumuştur. 7
3- Ensârallah Olanlar:
Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:
" Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olun. Meryem oğlu İsa'nın havarilere: 'Allah'a (yönelirken) benim yardımcılarım kimlerdir?' demesi gibi. Havarilerde demişlerdi ki: 'Allah'ın yardımcıları bizleriz.' Böylece israiloğullarından bir topluluk iman etmiş, bir toplulukta inkâr etmişti. Sonunda Biz, iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik, onlarda üstün geldiler." 8
Ensârallah, Allah'ın yardımcıları!.. Allah'ın dinine, iman edip salih amel işleyerek yardım edenler… Allah'a iman edip ona kul olmaya çalışan mü'min müslümanlara yardımcı olanlar, Allah'ın yardımcılarıdırlar…
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Ey iman edenler, eğer siz Allah'a ( Allah adına İslâm'a veya müslümanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır." 9
"Allah, kendi(dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şübhesiz Allah, güçlü olandır, aziz olandır."10
Âlemlerin Rabbi Allah, iman eden kullarına, Allah'ın yardımcıları olun diye emir buyururken, İsa (a.s.) ve havarileri gibi olmalarını beyan etmektedir… Bu hâl, ensâr olmayı gerektirir… Ensâr, yani yardımcılar, yardım edenler…
Cabir b. Abdillah (r. anhuma) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.), bir yerde kendini halka arzediyor ve:
"Beni kavmine götürecek olan yok mu? Kureyşliler, Rabbimin sözünü tebliğ etmeme engel oldular." buyuruyordu.
Bu sırada Hemdân'dan bir adam gelince, Rasulullah (s.a.s.):
"Sen kimlerdensin? " diye sordu.
Adam:
- Hemdân (kabilesin) den, cevabını verdi.
Rasulullah (s.a.s.):
"Kavminin beni koruyacak gücü var mı?" diye sordu.
Adam:
- Evet, dedi.
Sonra kavminin, verdiği ahdi tanımamasından korkup Rasulullah (s.a.s.) 'e bir daha geldi ve:
- Kavmime gidip söyleyeyim, gelecek yıl sana gelirim, dedi.
Rasulullah (s.a.s.):
" Onlar." buyurdu.
Adam gitti. Recep ayında da Ensâr'dan bir grup geldi. 11
Ensâr, yani Allah'ın dininin ve Rasulü (s.a.s.)'in yardımcıları geldi!.. Medine'den geldiler ve Rasulullah (s.a.s.) ile buluşup iman ettiler... Mekke'den kendilerine hicret edip gelen Rasulullah (s.a.s.) ve Muhacir mü'min kardeşlerine yardımcı oldular... Bu örnek davranış, kıyamete kadar mü'min müslümanlar için geçerli olduğu malumdur...
4- "Bunyânun Mersûs" Olanlar:
Kendisinden başka hak ilâh olmayan Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Şübhesiz Allah, kendi yolunda, sanki birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever." 12
İbnu'l- Cevzî (rh.a.), bu ayetin tefsirinde şunları kaydeder:
" Yani, parçaları birbirine bitişmiş bina gibi, demektir. O (Allah), cihadda sebat edip perçinli bina gibi yerinden ayrılmayanı sevdiğini bilirdi. Düşmanla savaşmalarında sebatlarının eşit olup sözlerinin de kurşunla bina gibi bir olmasını kasdetmiş olması da câizdir.' Kenetlenmiş' kavlinden murad edilen şey hususunda da müfessirlerin iki görüşü vardır:
Birincisi: O, parçaları birbirine yapışmış binadır, sağlam olduğu için arada boşluk görülmez.
Bunu, çoğunluk demiştir.
İkincisi: O, perçinli binadır.
Ferra da aynı görüştedir.
Ebu Bahriye şöyle derdi:
- Onlar at üzerinde savaşmaktan hoşlanmazlardı. Bu ayetten dolayı yerde savaşmayı tercih ederlerdi."13
Bunyânun Mersûs, birbirine kenetlenmiş bina... Bunyânun Mersûs gibi olup Allah yolunda ve yalnızca "İlâyı kelimetullah" için Allah'ın düşmanlarıyla savaşanları, Allah sever...
Ebu Said el-Hudrî (r.a.)' ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
" Üç kişi vardır ki Allah, (razı olmasından dolayı ) onlara güler:
Geceleyin namaz kılmak için kalkan kişiye.
Namaz için saf tutan cemaate.
Savaş için saf tutan topluluğa." 14
Said b.Cubeyr (rh.a.), yüce Allah'ın:
"Gerçek şu ki Allah, kendi yolunda birbirine kenetlenmiş bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever" buyruğu hakkında şöyle der:
- Rasulullah (s.a.s.) müslümanları, karşılarında saflar hâlinde dizmeden düşman ile savaşmazdı. Bu buyruk da Allah'ın mü'minlere öğrettiği bir tarzdır.
Yüce Allah'ın: "Birbirine Kenetlenmiş bina gibi" buyruğu, savaş için durulan safta biri, diğerine yapışmış hâlde demektir.
Mukatil b. Hayyan ise şöyle der:
- Birbirine yapışık demektir.
İbn Abbas (r. anhuma) da:
-"Birbirine kenetlenmiş bina gibi" buyruğu, birbiriyle tesbit edilmiş, asla çözülmeyen, bir diğerine yapışık demektir. 15
Berâ b. Âziz (r.a.) anlatıyor:
Namaz için kamet getirildiği zaman Rasulullah (s.a.s.), omuzlarımıza ve göğüslerimize dokunarak bizi düzeltir ve:
"Eğri durmayın ki, kalplerinizde ihtilaf olmasın. Şüphesiz ki, Allah ve Melekler, ilk saflara rahmet ve istiğfar ederler. Omuzlarınız ve ayaklarınız birbirine değsin. Zira Allah, savaşta 'kenetlenmiş bir duvar gibi' namazda da öyle durmanızı sever." buyurdu. 16
Allah Teâlâ, O’nun rızası için ve O'nun yolunda "Bunyânun Mersûs" olup cihat eden kullarının mükâfatını şöyle beyan buyurur.
"Hiç şüphesiz Allah, mü'minlerden- karşılığında olara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar, Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. (Bu) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'ân'da O'nun üzerine gerçek olan bir va'ddir. Allah' dan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu hâlde yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip müjdeleşiniz. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur." 17
5- Mallarını İnfâk Edenlerin Örneği:
Kendilerine verdiği rızıktan O'nun yolunda infak eden kullarını sevip öven18 Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Allah yolunda infâk edin ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayınız. İyilik edin. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri sever." 19
" Yalnızca Allah'ın rızasını istemek ve kendilerinde olanı kökleştirip güçlendirmek için mallarını infâk edenlerin örneği, yüksek bir tepede bulunan, sağnak yağmur altında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin örneğine benzer ki, ona sağnak yağmur isabet etmese de bir çisinti (vardır). Allah, yaptıklarınızı görendir." 20
Allah'ı Rabb, İslâm'ı din, Muhammed (s.a.s.)'i Nebî kabul edip iman ederek razı olan muvahhid mü'minler, Allah'ın verdiği canı ve malı, Allah yolunda fedâ ederken çok cömert davranır ve canu gönülden severek yerine getirir...
Muttâki mü'minlerin vazifesidir bu!.. Yegâne hayat Kitabı Kur'ân'ı Kerim'de onların vasıfları böyle beyan olunmuştur:
" Bu, kendisinde şübhe olmayan, muttakîler için yol gösterici bir kitaptır.
Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infâk ederler." 21
Sağnak yağmur olan ve bol ürün veren bir bahçeye benzeyen mü'min müslüman şahsiyet, bu güzeliğe. Allah'ın verdiği helâl mallarını O'nun uğrunda cömertçe infâk edişiyle ulaşmıştır… O, idrak edip inanmıştır ki, mallarından Allah yolunda infâk ettikçe Rabbi Allah, ona kat kat fazlalaştırarak verecek ve alabildiğince bereketlendirecektir...
İşte hakikat:
"Mallarını Allah yolunda infâk edenlerin örneği, yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat artırır. Allah, (İhsânı) bol olandır, bilendir.
Mallarını Allah yolunda infâk edenler, sonra infâk ettikleri şeyin peşinden başa kakmayan ve eziyet vermeyenlerin ecirleri Rabbleri katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır." 22
Dünyanın neresinde olursa olsun ve hangi sosyal şartlarda bulunursa bulunsun muvahhid mü'minler, Allah Teâlâ'nın verdiği ruhsat hâllerinin dışında, kendilerine haram kılınan şeylere yaklaşmaz, haram yollardan kazanç elde etmeye asla meyletmezler… Helâl yollarla kazanmış oldukları temiz mallarını yine helâl yollara olmak kaydıyla saçıp savurmadan ve cimrilik yapmadan infâk etmeye, sadaka yapmaya imkânları ölçüsünce az da olsa devamlı olmaya gayret edenlerdir!..
"Onlar, harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne de kısarlar. (Harcamaları) ikisi arası orta bir yoldur." 23 diye buyuran yegâne Rabbimiz Allah:
"Sana neyi infâk edeceklerini soruyorlar. De ki: 'Hayır olarak infâk edeceğiniz şey, anne-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah, onu şübhesiz bilir." 24
"(Sadakalar,) kendilerini Allah yolunda adayan fakirler içindir ki onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı bilmeyen onları zengin sanır. (Amma) sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infâk ederseniz, şübhesiz Allah onu bilir." 25 buyurarak, infâk ve sadaka konusunda öncelik olanları beyan etmiştir…
Rabbleri Allah'ı sevip razı olanlar ve Allah tarafından sevilip razı olunanlar, yani muvahhid mü'min ve muttakî müslüman şahsiyetleri, Âlemlerin Rabbi Allah, en yüce misaller ile en güzel bir şekilde vasıflandırmış, benzetme yoluyla iman ehlinin değerini apaçık beyan buyurmuştur…
Mü'min müslümanlar, önce kendi değerini, sonra birbirlerinin değerini gereği gibi takdir edip bilmeli ve bu değere asla zarar vermemelidirler… Onlar, birbirlerinin değerini bilmeli ve bu değeri düşürmemeli, aksine her gün biraz daha yükseltmelidirler… İmanlarını kuvvetlendirerek, salih amellerini çoğaltarak, güzel ahlâklarını daha güzelleştirerek ve iyilik üzere olup iyilik yapmaya devam ederek, değerlerine değer katmalıdırlar… Her biri, bir İslâm ve Ümmet temsilcisi olan muvahhid mü'minler, yegâne hayat nizamı İslâm'ı ve şahid Ümmetin kadrini bilip temsil vazifelerini en güzel bir şekilde hakkıyla yerine getirmelidirler… Niyetleri, sözleri ve amelleriyle kulluk görevlerini, emrolundukları gibi dosdoğru davranarak, gerçekleştirirler…
" Şübhesiz: ' Bizim Rabbimiz Allah'dır ' deyip sonra doğru bir istikamet tutturanlar (yok mu), artık onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır." 26
Dipnot
1) Fetih, 48/29.
2) Ebu'l-Leys Semerkandî, Tefsiru'l-Kur'ân, Sdl. Mehmet Karadeniz, İst. 1996, C. 6, Sh. 34.
3) Mücadele, 58/22.
4) Tevbe 9/23-24.
5) Âl-i İmrân, 3/28.
6) Bkz. Beyyine, 98/7-8.
7) Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensûr Fi't-Tefsir Bi'l-Me'sûr, çev. Hasan Yıldız, İst. 2012, C. 14, Sh. 308. İbn Ebî Şeybi, Nevâdiru'l-Usûl'da Hâkim et-Tirmizî ve İbn Ebi Hâtim'den.
8) Saff, 61/14.
9) Muhammed, 47/7.
10) Hacc, 22/40.
11) İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, Vdğ. İst. 2014, C. 17, Sh. 381, Hds. 25044.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Edeb, B. 19-20, Hds. 4734.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu Fedâili'l-Kur'ân, B. 22, Hds. 3092.
Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B. 14, Hds. 201.
Sünen-i Dârimî, Kitabu Fedâili'l-Kur'ân, B. 5, Hds. 3357.
12) Saff, 61/4.
13) İmam Ebu'l-Ferec Cemâlüddin Abdurrahman Ali İbn Muhammed Cevzî, Zadü'l-Mesir Fî İlmi't-Tefsir, çev. Doç. Dr. Abdulvehhab Öztürk, İst. 2009, C. 6, Sh. 190-191.
14) İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 5, Sh. 31, Hds. 6023.
Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B. 13, Hds. 200.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensûr, C. 14, Sh. 414. Abd b. Humeyd, Ebu Ya'lâ, İbn Cerîr ve "el-Esmâ ve's-Sıfat"ta Beyhakî rivayet eder.
15) İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2012, C. 11, Sh. 180-181.
16) Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensûr, C. 14, Sh. 413-414. İbn Merdûye'den.
17) Tevbe, 9/111.
18) Bkz. Âl-i İmrân, 3/133-136.
19) Bakara, 2/195.
20) Bakara, 2/265.
21) Bakara, 2/2-3.
22) Bakara, 2/261-262.
23) Furkan, 25/67.
24) Bakara, 2/215.
25) Bakara, 2/273.
26) Ahkâf, 46/13.
vuslatdergisi