Merve Kavakçı
Hangisi?
Dünya batı hegemonyasının baskın etkileşimi içinde dönüyor. Merkeze ortabatı Avrupa ve Kuzey Amerika"yı koyan bir sisteme endeksli olarak hareket ediyor. Batının bilgi üreticilerinin fabrikalarından çıkmış bilgi kümesi de bilim ve bilgiyi domine ediyor. Yani bugün dünya literatüründe yaygın olarak okutulan öğretiler batının ürettiği bilgi dağarcığından çıkmış ürünler. Batı deyince hemen açıklık getirelim. Batıdan kastedilen ırk olarak beyaz, din olarak hıristiyan ve cinsiyet olarak da erkek olana tekabül ediyor. Böyle olunca bu prototipin dışına düşen her şey ve herkes temsil sisteminden uzak kalıyor ve onların temsiliyeti ancak ve ancak yukarıda sıraladığımız özelliklere haiz tipolojinin yorumlamasına dayandırılıyor. Onun "uygun" dediği uygun kabul ediliyor, onun "normal" kabul ettiği normalliği temsil ediyor ve kısacası meşruluk sınırlarını o tek başına dilediği gibi çiziyor. Sonra da bunları toparlayıp yazıyor ve yayıyor. Evet bu nokta bence çok önemli, ürettiğini o denli yaygınlaştırıyor ki referans üzerine referans başlangıç noktası veya orijinden çıkıp dolaşan bilgi sonunda dönüp dolaşıp onu ilk üreten başlangıç noktasına geri dönüveriyor. Sonuç itibariyle kişisel kanılar, kanaatler yazdıkça ve yaydıkça, dünyayı dolaştıkça katılaşıyor, kuvvetleniyor, birçok yerde yazılı olarak göze iliştiğinde de kabul görme oranı katlanarak artıyor, sonunda da kimse burada yazılanların doğruluğu test edildi mi, acaba neye dayanarak bu sonuca varılmış veya elde bu sonuca götürecek yeterli veri var mı diye bile sormadan, dinsel bir inanış özverisiyle bağrına basıyor, batının ürettiği taraflı bilgiyi.
Farklı anlamalar, idrak edişlerin arasının açılması, bakışlar arası uçurumların oluşması da işte buradan besleniyor. Mesela herkesin tarihi okuyuşu farklı olabiliyor. Öğrencilerime sıklıkla hatırlattığım bir şey şudur: sınıfın bir köşesinde durup da sınıfa baktığınızda gördüklerinizle diğer bir köşeden örneğin ilk baktığınız köşenin tam karşı tarafından arkadan baktığınızda göreceğiniz manzara farklıdır. Gözünüz önden bakışta yakalayamadığı bazı gerçekleri arkadan bakınca yakalayabilir ve bunun tam tersi de doğru hiç şüphesiz. Düşününüz ki baktığınız şey insanlık tarihi veya daha da dar kapsamlı düşünelim mesela bir milletin başından geçen bir olay, bir trajedi.
Konumlandığınız yer, bakış açınız, kim olduğunuz, algı sisteminizin nasıl çalıştığı ve bilgisel birikimiminiz, işte bunların hepsi o trajediyi nasıl algılayacağınızı belirliyor. İncelikleri yakalayabilirsiniz de yakalayamayabilirsiniz de. Ama sonunda bütün eksiklikleriyle bir tarih ortaya çıkıyor ve bize bu tarih mutlak doğru imişçesine dikte ettiriliyor. 1215"e ait Magna Carta"yı ilk anayasal doküman olarak esas alırken yedinci yüzyılın Medine Şehir Devleti"nin anayasasına dönüp bile bakmıyor. Öğrencilerime anayasa yapımını işlediğimiz derste bu farklı bilgiyi verdiğim de istisnasız her seferinde şaşırıp kalıyorlar ve dikkatlerini çekmek istediğim bilgi farklılıklarını daha iyi idrak ettiklerini söylüyorlar.
Demek ki tarih yazımında tek doğru yok diyorum onlara, görüyor musunuz. Öyleyse mutlak doğrular içeren bir insanlık tarihinden bahsedemeyiz. Ancak tarihlerden bahsedebiliriz ve bunların hepsi de bir miktar doğru içerir içinde. Farklı bakış açılarının süzgecinden geçerek gelen doğrulardır onlar. Ama hepsi bir miktar onu üretenin kim olduğunu taşır içinde ondan dolayı da taraflıdır. Her tarih taraf tutar.
yeniakit