Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Herkesin yolu kendine

Birileri işi gücü bırakıp, “İslam”ı ve “Müslüman”ları hedef almış gibi. “Allah”, “Resul”, “Kitap” her şey tartışılıyor. FETÖ içeriden, BÇG dışarıdan saldırıyordu. BOP üzerinden 22 İslam ülkesinin rejim, sınır ve yönetimleri değiştirilecekti. Bizim adımız “mürteci”, dinimiz “irtica”. “İrtica’nın onların lehçesinde manası bu”. “İslamofobi” dedikleri şey bunun uluslararası marka adı!

Onların bize söylediklerini, biz onlar için söyleyecek olursak isyan ediyorlar. Ya hu siz; bize “Laik değiliz” dedik diye “Laik olmayan insan da olmaz” demediniz mi! Dahası Mustafa Kemal’i sevmediğini söyleyene, “yine doğardın da baban Yunan olurdu” diye yazıp çizmiyorlar mı! Onların hiçbir şeyine dokunmayacaksın, ama onlar Allah, Kitap, Resulüne her şey diyebilirler..

Ben diyorum ki, inanmıyorsanız, “sizin inkarınız size, benim imanım bana”, yok başka bir inanç sistemine sahipseniz, “sizin dininiz size, benim dinim bana”. Eğer agnostikseniz ya da başka bir yorumla Deist - meist neyse, bir yol buldunuzsa kendinize, “sizin yaşam tarzınız size, benim hayatım, dünya görüşüm bana”.. Sizin pencerenizden biz nasıl görünüyorsak, onu kendinize saklayın, bak, biz kendi inanç dünyamızdan baktığımızda gördüklerimiz sizi nasıl rahatsız ediyor. Bunu size hatırlatmamız bile sizi nasıl rahatsız ediyor.

Bir de arada kalanlar var, bu tartışmada arada kalanlar. İnkar etmiyorlar, ama bunları konuşmak da istemiyorlar. İnançlarını “kalplerinde yaşıyorlar”. Zaten birileri de bunun böyle olmasını istiyor. Dini, ekonomik, sosyal, siyasal hayatta, kamusal alanda görmek istemiyorlar. Din bireysel alanda vicdanlara, toplumsal alanda mabede hapsedilecek! Asıl sorun bu. Eğitim yolu ile din seremoni, ritüel, ikonalara indirgenecek ve bir “kültürel çeşitlilik” olarak kabul edilecek! Ahlak, “değerler eğimi” ile “sosyal uyum” aracı haline getirilecek. Bize düşen asıl görev ise hakkı söylemek ve güzel örnek olmak.

Hiçbir dini bayram yok ki, içeriden ve dışarıdan saldırıya uğramayalım, alay konusu edilmeyelim.. Buna itiraz etmek bile, bundan şikayetçi olmak bile, siyasi arenada, sosyal mediada abuk-subuk tartışmalara sebeb oluyor. “Cenabet” kelimesini dini anlamda kullandım diye, birileri rahatsız oldu. “Takıyye”, “Cihad”, “Şeriat” gibi dini kavramlar ve birtakım dini kurumların içi boşaltılıyor, anlamı çarpıtılıyor ve alay konusu haline getiriliyor. “Edep”, “Nasihat”, “Mahrem” gibi kelimeler bile itibar görmüyor artık. “Fahşa”dan söz etseniz, iş başka yerlere gidecek. Ama homoseksüellik, lezbiyenlik olağan, sıradan, hatta saygı duyulması gereken bir özgür tercih alanı! Dert bir değil ki, sosyal baskı bir yandan, bir yandan da içeride bir çözülme yaşanıyor. Evet alameti farikalarımızı, bizi biz yapan, bizi birbirimizden ayıran özelliklerimizi hızla kaybediyoruz. Bizimkiler, ekonomik sebebler, sosyal baskı sebebi, eğitim, kültürel anlamda asimilasyon politikaları ya da başka sebeplerle insanlar inanç, tarih, geleneklerinden uzaklaştırılıyorlar. Biz giderek kendi değerlerimizden uzaklaşıyoruz. Namaz kılanların sayısı ne? Namazı bırakın Amentünün ne anlama geldiğini bilen, toplumun yüzde kaçı!.

Dün Osman Yüksel, Necip Fazıl, daha önceleri Mehmet Akif de aynı şeyleri yazıyordu. Bugün sanki geldiğimiz noktada bunları yazmayı bile ellerinden gelse yasaklayacaklar. Necip Fazıl ne diyordu bir şirinde: “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak! / Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak: Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden / Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden, / Çekiyor tebeşirle yekün hattını afet / Alevler içinde ev, üst katında ziyafet! / Durum diye bir laf var, buyurun size durum / Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodrum! / (…) Utanırdı burnunu göstermekten süt ninem / kızımın gösterdiği kefen bezine mahrem / Ey tepetaklak ehram, başı üstünde bina / Evde cinayet, tramvay arabasında zina! / Bir kitap sarayı’nın bin dolusu iskambil / Barajlar yıkan şarap, sebil üstüne sebil! (…) Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul; / Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul / Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa / Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa! / (…) Siyaset kavas, ilim köle, sanat ihtilac / Serbest, verem ve sıtma; mahpus, gümrükte ilaç / Bülbüllere emir var: Lisan öğren vakvaktan / Bahset tarih, balığın tırmandığı kavaktan! (…) / Mezarda kan terliyor babamın iskeleti / Ne yaptık, ne yaptılar mukaddes emaneti? / Ah! küçük hokkabazlık, sefil aynalı dolap / Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılâp! 

Men teşebbehe, men teşebbehe! Bu gidiş nereye, kim kime benziyor. Başörtüsü, namaz, sakal ve şalvar, bazı gerçekleri açıklamaya yetmiyor. Aslında benim derdim sadece ötekilerle değil, kendini ötekilere benzetmeye çalışanlarla. Mal, can, namus, akıl-inanç, nesil emniyetine yönelik, açık ve yakın bir tehlike oluşturmasınlar, ittihad etmesek de, erdem üzerine ittifak, nimet ve külfet dengesine dayalı bir itilaf gerçekleştirebiliriz. Birilerine söz ve eylemlerinin bize ne kadar elem verdiğini anlatmak sadedinde, bizim kendileri karşısındaki konumumuzu misal vermek için söylenenler bile onlar için yeni bir öfkeye sebeb olurken, nasıl ortak bir noktaya geleceğiz bilmiyorum. Birileri “Cenabet”ten alındığına göre, hâlâ şuuraltlarında dini bir kavram olarak Hak’tan uzaklaşma ve kirlenme anlamına gelen bir kelime ile anılmamak istememeleri umut verici. Ve ben de bu şuuraltından yola çıkarak, onları kazanmak için bunu olumlu bir fırsat olarak göreceğim. Gayem, bize yaptığınızın bizdeki karşılığını size göstermek, Bilmem derdimi anlatabildim mi, dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım. Birilerini daha da uzaklaştırmak değil, kazanmak için bir yanlışı, karşı bir örnekle göstermekti, anlaşıldı ama biraz da yanlış anlaşıldı galiba. 

Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 1010 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar