Selâhaddin Çakırgil
‘İfade Hürriyeti'nin, yeni bir ‘savaş metodu' olarak kullanılması mı?
Önce bir acı hadiseye bakalım:
16 Ekim Cuma günü akşama doğru, Paris'in kuzeybatısındaki Conflans-Sainte-Honorine'de, 18 yaşında olduğu bildirilen bir genç, 47 yaşında olduğu bildirilen Samuel Paty isimli bir tarih öğretmenini, güpegündüz, sokak ortasında başını keserek öldürüyor. ’Şüpheli’ de hemen, polis tarafından öldürülüyor.
*
Buraya kadar söylenenlere bakarak, ‘Dünyanın her tarafında olabilecek bir polisiye vak’a..’ denilebilir.
Şeklen bakılırsa, öyle..
Ama, öyle değil işte..
Çünkü, işlenen cinayet, Müslüman ismi taşıyan bir gencin üzerine atılıyor.
Diyelim ki, bu da olabilir.
Ama, konu orada kalmıyor ve bir ‘terör eylemi’nden söz ediliyor ve bu ‘terör’ suçlamasının başına bir de ‘İslâm’ kelimesi ekleniyor, Fransa Başkanı Emmanuel Macron tarafından..
*
Macron, 2 Ekim günü yaptığı konuşmada, ‘İslâmcı ayrılıkçılar’dan bahsederek, ‘Fransa'daki Müslümanlar'ın ayrılıkçı fikirleri savunan bir ideolojilerinin olduğunu, bu kişilerin kendi yasalarını Fransa'nın yasalarından üstün gördüklerini ve Fransa'da, Cumhuriyet rejiminin ortağı olması için İslâm'ın yeniden yapılandırılması gerektiğini’ dile getirmişti.
*
Hatırlayalım, 65 milyonluk Fransa’da, -çoğu Kuzey Afrika’lılardan oluşan- 6 milyona yakın, yani yaklaşık onda biri kadar bir Müslüman nüfus yaşamaktadır.
Macron’un bu yaklaşımı, totaliterlik hevesini yansıtmakta, ‘Laїcism’ dini adına, İslâm dinine şekil vermeye çalışmaktadır. Ve, onun bu müdahaleci ve totaliter laiklik anlayışını dile getirdiği konuşmasının üzerinden henüz iki hafta geçmekteyken meydana gelen bu hadise, üzerinde durulmayı gerektiriyor.
Hemen ekleyelim, Müslümanların Fransa’da, kendilerinin inançlarına müdahale edilmemesi şartiyle, kendi inanç ölçüleri içinde yaşamaya çalışırlar.
Ama, Macron’un son açıklamalarının hemen ardından, Paris'in de dâhil olduğu ‘Ile-de-France İdarî Bölgesi Konsey Başkanı’ Valerie Pecresse de, kendi bölgelerinde ‘yolcu abonman kartları’nda uyguladıkları fotoğraf kısıtlamasının, ülke genelinde uygulanmasını, fotoğraflarda başörtüsü kullanılmaması yönünde karar çıkartılmasını talep etmişti.
Anlaşılıyor ki, bu gibi müdahaleci yaklaşımlarla, Müslümanların sinir ucuna dokunulmak isteniyor
*
Ve bu gelişmelerin sıcağında, bu son cinayet sahnelendi.
Bu konuda son 3 gündür yapılan resmî açıklamalar ve de medyada yazılıp çizilenler konuyu anlamaya yardım ediyor.
Dahası, konu Fransa sınırlarını aşıyor ve aynı ‘terör’ suçlamasındaki terkibî niteleme (yani, İslâm’la birlikte anılarak yapılan suçlama) Amerikan Başkanı Trump’ı da hüzünlendiriyor ve aynı sözlerle ve aynı tonda tekrarlanıyor.
Nitekim, Trump, Cumartesi gecesi Wisconsin'deki mitinginde, ‘Bir arkadaşım olan Fransa Cumhurbaşkanı Macron'a, Birleşik Devletler adına, gerçekten içten tâziyelerimi iletmek istiyorum, orada daha dün acımasız, kısır bir İslâmî terör saldırısı gerçekleştirdiler - mâsum bir öğretmenin kafasını kesiyorlardı. Paris yakınlarında.. Fransa zor zamanlar geçiriyor ve Macron harika bir adam..’ diyordu.
*
Macron, öldürülen öğretmenle ilgili olarak, vatandaşlarına hitaben yaptığı konuşmada, ‘Yurttaşımız öğrencilerine ‘ifade hürriyeti’ni anlatmaya çalışırken saldırıya uğradı. Ama, kazanamayacaklar.. Harekete geçeceğiz. Sıkı ve çabuk.. Kararlılığıma güvenebilirsiniz.’ diyordu.
Bazı radikal ya da devrimci siyasetçilerin , sosyal bünyeye sert müdahaleler yapmak istediklerinde, bazı sosyal kesimleri açığa düşürmek için bir takım provokasyonara, tertiplere ve ezmek istedikleri kesimleri, savunulamayacak durumlara düşürecek entrikalara giriştikleri çok görülmüştür, dünyadaki ‘devrim’ hareketlerinde..
‘Bu son hadisede de böyle bir tertip ve tuzak yok mudur?’ diye düşünmeden edemiyor insan..
*
Buyrunuz, bu son hadisenin gelişim çizgisini takib etmeye çalışalım.. Âdetâ, ‘Geliyorum’ diye bir haksız tahrikler zinciri, ve..
Reuters, 17 Ekim günü, Fransa Terörle Mücadele Savcısı Jean-Francois Ricard’ın, ‘şüpheli’nin mesajında, "Kâfirlerin lideri Macron'a..’, diye başlayan ve ‘Muhammed'i yere sermeye cür’et eden cehennem köpeklerinden birini öldürdüm!" cümleleri yazdığını, şüphelinin telefonunda ‘sorumluluğu kabul eden’ bir metin ve ‘kurbanın bir fotoğrafı’nın bulunduğunu bildirdiğini yazıyordu.
Yine aynı makamın iddiasında göre, şüpheli, Moskova doğumlu, Abdullah … isimli bir Çeçenistan Müslümanı imiş.. Bazı görgü tankları da, cinayetin işlendiği bölgede birisinin ‘Allah’u Ekber!’ diyerek kaçtığını söylemişler.
Ayrıca, ‘şüpheli’ye aid olduğu açıklanan bir Twitter hesabında, saldırıdan dakikalar sonraki mesajında, maktulün ‘başı kesilmiş fotoğrafı’ da varmış.. Ama, sonra ‘şüpheli’, bu fotoğrafı kaldırmış.. Halbuki, polis makamları, bu kişinin, sözkonusu öğretmeni, okuluna 300 metre uzakta öldürdüğünü ve hemen ardından da polis tarafından öldürüldüğünü bildiriyor. O zaman, o şüpheli, Twitter hesabında bu kaydetme, paylaşma ve silme işlemlerini hangi arada gerçekleştirmiş?
Sizi düşündürmüyor mu?
(Bu anlatılanlar bize Mayıs-2016 ortasındaki Danıştay Saldırısı’nı hatırlatmıyor mu?)
*
Hatırlayalım, Ocak-2015’de, Hz. Peygamber (S) hakkında, alçakça karikatürler yayınlamış olan Charlie Hebdo isimli bir derginin idarehanesine yapılan bir baskında 12 kişi ölmüş ve emperial dünya, bu saldırıyı, ‘ifade hürriyeti’ne karşı bir saldırı olarak değerlendirmişti.
O dergi, o karikatürleri, geçen ay, ‘İfade hürriyeti hakkını savunmak ve şiddet saldırıları karşısında sessizliğe gömülmeyeceğini göstermek için’ diyerek yeniden yayınlamıştı.
*
Bu cinayet, emperial dünyanın medya organlarında 2-3 gündür yaygın şekilde tartışılıyor.
Bu arada, bu öğretmenin, bu ayın başlarında, öğrencilerine ‘ifade hürriyeti’ konulu bir derste, Hz. Muhammed'in karikatürlerini gösterdiği ve bir çok Müslüman ebeveyni kızdırdığı da medyaya yeni yansıyor.
*
Bazı Veliler ve öğrenciler de, Paty'nin cinayetten iki hafta önce verdiği ‘ifade hürriyeti’ konulu dersindeki tartışmayı büyütmede sosyal medyanın oynadığı role dikkat çekti. 17 Ekim günü yazılan şu satırlar da ilginç: ‘Öğrenci Luisela, bu ayın başlarında Samuel'in sınıfına girdiğini ve 2015'te Charlie Hebdo dergisi tarafından yayınlanan ve Müslümanlar tarafından küfür olarak kabul edilen karikatürleri öğrencilere gösterdiğini söyledi.
Lusiela, "Öğretmene böyle fotoğrafları göstermenin iyi olmadığını ve büyük bir problemlere yol açacağını söyledik. Sınıfa göstermeniz gereken sıradan bir karikatür değil, çünkü sınıfta Müslümanlar var, İslam, putperestliğe yol açtıklarını ileri sürerek Peygamber’in görüntülerini yasaklar’ dediklerini söylüyor.
*
Bu -sözüm ona- ‘İfade özgürlüğü’ dersinin sonucu sanki planlanmış gibi..
Nitekim, The Telegraph’da, 17 Ekim günü yazılanlara göre: ’Paty, sınıfta çıplak bir Muhammed'in çizgi filmlerini gösterdikten sonra internete koydu. Görüntüleri göstermeden önce rahatsız olabilecek tüm Müslümanların odayı terk etmelerini önerdi.’
‘The Guardian’ ise, sınıftan ayrılmayan 13 yaşındaki bir kızın, babasına, Paty'nin, ‘çıplak bir adamın fotoğrafını’ gösterdiğini, bunu YouTube videosu olarak da yayınladığını ve ‘bunun Müslüman peygamberi olduğunu söylediğini’ yazıyordu.
*
Evet, bu kanlı saldırı, Macron’un, ‘müslümanların, Fransız Cumhuriyeti değerlerinin dışında paralel bir toplum oluşturdukları’ gerekçesiyle, ‘İslâmî radikalleri kontrol altına almak için bir kanun tasarısı üzerinde çalıştıklarını’ açıklamasının 2 hafta sonrasında geldi.
Ortada bir haksız ve hattâ entrika olarak hazırlanmış bir tahrik ve Müslümanları kendi istedikleri gibi inanmaya zorlamak için bir entrika ve bir manipülasyon yok mu? Kendi dünya görüşlerini kabullenmeyenlere karşı savaş açmak için, yığınla savaş metodları icad etmekte bu emperial odakların nasıl mâhir oldukları bilinmiyor mu?
Bir haksız tahrikle, başkaları da, kendilerine savaş açıldığını düşünüp, kendilerinin de başka türlü bir ‘ifade hürriyeti’nin olduğunu düşünürse, evet, o zaman n’olacak?