Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Kavala Olayı, Gül'ün Mesajı ve Ötesi

Nasıl, beğendiniz mi sayın bakan ortaya çıkan görüntüyü? Sayın Abdülhamit Gül? Bir şeyler iyi gitsin diye çırpındığınız açık. Ama gelin görün ki, işler iyi gitmiyor.

Ne diyeceksiniz Osman Kavala ile ilgili olaya? Yargı komedisi mi? Belki de “Yargı süreci devam ediyor” diyeceksiniz. Artık bunun iyi gitmeyen süreçleri telafi söylemi olduğunu bile bile. Doğru “Yargı süreci devam ediyor” ama birilerinin hukukunun çiğnenmesi pahasına…

İş beraat ile bitmiş olsaydı, içimden, “Deyim yerindeyse 7 düvelin sahip çıktığı bir davada Osman Kavala, 2 yıl iki ay tutuklu kaldıktan sonra beraat edebiliyorsa, ne 7 düveli olan, ne de nerede ne kadar kaldığını sorup edeni bulunmayan insanlara adaletin ulaşması nasıl mümkün olacak?” diye sormak geliyordu.

Ama bu soru artık anlamsız. Çünkü Osman Kavala için bile 2 yıl iki aylık tutukluluk süresi yeterli olmadı, yeni gözaltı geldi, belki yeni tutuklama kararları gelecek. Türkiye’yi bağladığı bilinen AİHM kararının arkası beraat kararından sonra “Bak, bizde daha ne oyunlar var” izlenimi verecek biçimde kolayca dolanılıyor ve adeta “Gezi olmadı, 15 Temmuz’dan yürürüz” yaklaşımı içine giriliyor.

Yazıya sayın bakana seslenerek girdim. Orada sancılı bir yürek bulunduğunu düşündüğüm için. Sonuçta hukuka güvenin yerlerde süründüğü, bu görünümüyle ekonomisinin ciddi yara aldığı, devlet – toplum ilişkilerinin zedelendiği bir ülkede Yargı sistemini o yönetiyor ve “Etik değerler – Reform Stratejisi” gibi çıkışlarla iyi bir şeyler yapmaya çalışıyor.

İşte bir fotoğraf ve her şeyin tuzla buz olması. Anlaşılıyor ki “Devlet Kavala’ya takmış!” Devlet bir adama takınca da, hukuku mukuku ona göre yönlendirir.

 

Bu mudur? Devlet bir adama takar mı?

Etik değerler içinde “Yargının bağımsız ve tarafsız olduğu kanaati vermesi gerektiği” ilkesi de var. Nasıl, böyle bir kanaat uyandırıyor mu somut yargı süreçleri?

Yazık!

GÜL’ÜN MESAJI:

Üç arkadaş Abdullah Gül ile konuştuk. Önceki gün Karar’da okudunuz. Genişçe yazmak istiyordum, ancak gündem yoğunluğu içinde şimdilik sınırlı bir - iki not düşmekle yetineceğim. Bir çevrede “komplo teorileri”ne yatkın bir ruh dünyası oluştu. Boş şeyler onlar. Abdullah Gül zaten gündemde, zaten hangi konuda ne düşündüğü merak ediliyor, Ak Parti’nin ana kurucuları arasında bulunan, Ak Parti bünyesinde bakanlık, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yapan bir insanın ülkenin hayati gelişmeler yaşadığı bir dönemde ne düşündüğü önemli değil mi? Sayın Gül dün de konuşabilirdi, bugün de yarın da… Hatta az konuştuğu bile söylenebilir.

Biz konuştuk. Benim izlenimim, Gül’ün hala “içerden” konuştuğu noktasındadır. Hayıflanıyor, bir anlamda “Çok iyi bir başlangıç yaptık, İslam dünyasına model olacak bir örneklik söz konusu olacaktı, geldiğimiz nokta çok sorunlu” demek istiyor. İçerden konuşuyor, “Şu şu yapılırsa hala imaj düzelir” kanaatini sergiliyor. Kavala ile ilgili kararla onun temennisinin aynı güne denk gelmesi sadece bir tevafuk. Kavala işi o kadar uzadı ve Türkiye için uluslararası alanda sorun haline gelme potansiyeline dönüştü ki, dünyayı izleyen bir devlet adamının o soruna temas etmemesi söz konusu olamazdı.

Abdullah Gül, Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu ya da medyada Ak Parti’nin gidişatına ilişkin farklı değerlendirme yapanlar…. Ak Parti bunlara tehdit değerlendirmesi gözüyle bakmak yerine kendini restore etme yaklaşımı sergilerse, kendisi için de ülke için de iyi olur.

Şunu söyleyebilirim, Abdullah Gül’de sadece üzüntü gördüm, sorunların, birlikte yola çıktığı arkadaşlarının yönettiği ülkede yoğunlaşmış olması karşısında… Bence o mülakat alıcı gözle okunmalı…

MEDYANIN BEKRİ MUSTAFA’SI:

Hani “Ahirette dünyanın ne durumda olduğunu sorarlarsa ‘Bekri Mustafa Ayasofya’ya imam oldu de, anlarlar” demiş ya Bekri Mustafa… Şimdi bu sözün medyanın bir kesimi için tekrarlanma zamanı: “Bir yerlerde size Türkiye’de özellikle iktidara yakın medyanın halini soran olursa ‘Yola çıktığında ‘Türkiye’nin birikimi’ diye anılan Yeni Şafak’ı bir süredir İbrahim Karagül yönetiyor’ deyin yeter.” Karagül dünkü yazısının son cümlesinde ismimi vererek çamur kusmuş. Karagül’e yakışmış ama Yeni Şafak isminin bu özel vaka ile yürüdüğü yolun içimi acıttığını ifade etmeliyim. Karagül bil ki, senin eline kalem vermek bir meczubun eline silah vermekten farksız. Sana üstelik gazete teslim edilmiş. Yazık. Anlaşılıyor ki alçalma sınırının dibi yok.

Bu yazı toplam 761 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar